İnsanlığımızı Yakan Ateş

Maalesef ülkemiz ve dünyamız orman yangınlarıyla ciddi tehdit altında, zahirî sebepler herkesçe malum. Bu yazımızda, bu ve buna benzer musibetlerle karşılaştığımızda pek akıllara getirilmeyen bir yönü ele alıcaz. Bediüzzaman Hazretleri “sırr-ı vahdetle mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır” diyor yani, Allah’ı bilmek ve onu tanımakla çevremizde gördüğümüz, göremediğimiz bildiğimiz, bilemediğimiz ne varsa hepsinin çok önemli vazifesi var.

Bu bakış bize yaratılanların yaratılış maksatlarını ve kıymetlerini öğrettiği gibi, daha da ötesi kahır, fırtına, şiddet, yangın gibi ekşi yüzlerinin arkasında Rahmetin gülen yüzünü gösterir. “Mahlukatın bütün taifeleri, gayet muntazam ve muhteşem bir ordu-yu Rabbanî ve masnuatın bütün kabileleri mikroptan, karıncadan tâ gergedana, tâ kartallara, tâ seyyarata kadar Sultan-ı Ezelî’nin gayet vazifeperver memurları olduğu bilinmesi..”

Bu cümle söylediklerimizi teyid eder nitelikte. Mahlukatın bütün taifeleri Rabbimin ordusunun birer neferi deniliyor, nefer emredileni yapar ateşte bir nefer olduğuna göre o da emredileni yapıyor. Asıl olan Rahmân ve Rahîm olan Allah İbrahim(as) ‘ı yakan ateşe “serin ol” derken insanlığımızı yakan bu ateşe neden “serin ol” demedi? Bu sorunun cevabı “Seyl-i mevcudat ve kafile-i mahlukat nereden geliyor ve nereye gidecek ve ne için gelmişler ve ne yapıyorlar?” Cümlesinin son kısmı olan “ne yapıyorlar” da saklı.

Nereden geliyorlar? Cevap: Allah insanları yokluktan varlığa çıkardı, yokluktan geliyorlar, Nereye gidecekler? Cevap: Kendilerine verilen kabiliyetleri inkişaf ettirip haşre gidecek, buraya kadar her şey normal. Ne yapıyorlar? Bu sorunun cevabının üzerinde biraz düşünülmeli, bu gerçekten muamma. Her mahlukat emredileni yaparken en şerefli mahlukat olan kâinatın halifesi makamındaki insan vazifesini yapıyormu?

Sekiz milyar dünya nüfusunun henüz sadece iki milyarı, bin dört yüz yıl önce gelmiş olan İslamiyeten haberdar, diğer altı milyar insan yaradanından, onu yokluk karanlıklarından varlık alemine çıkaran Rabbinden habersiz yaşıyor. Bu iletişim çağında, her türlü olaydan an ve an haberdar olunuyorken, kâinatı ve içindekileri, zerreden şemse her şeyi yoktan var eden, herkesin ihtiyacını layık bir şekilde yerine getiren Allah’tan bi haber olmaları çok düşündürücü.

Tüm müslümanlar elini vicdanına koymalı. Veda hudbesini dinlayen yüz bin sahâbeden sadece bin kişisi o topraklarda kalmış, diğer doksan dokuz bini dünyaya yayılmış, Eyüp el ensarı (ra) doksan yaşında İstanbul’a gelmiş, örnekleri çoğaltabiliriz. Son sorunun cevabı, maalesef çağımızın Müslümanları vazifesini hakkıyla yerine getirmemiş diyebiliriz. Vazifesini yapmayan, Allah’ın emirlerini dinlemeyip günah işlemeye devam eden Nuh kavminin, Ad ve Semut kavminin, firavunun sonlarını aklımızdan hiç çıkarmayalım, musibet toplu geliyor. Allah, başta bizlere, tüm insanlığa,kendisine hakkıyla kul olmayı, Peygamber (sav) efendimize yakışır ümmet olmayı, nasip etsin.

Her türlü bela ve musibetlerden ülkemizi ve arzımızı muhafaza etsin. Amîn.

Çetin Kılıç

Kaynak Risale-i Nur Külliyatı

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: