Risale-i Nur Ders kürsüsü Üstad’ın kürsüsüdür!

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Hizmetkarı ve Talebesi Hüsnü Bayramoğlu, Risale-i Nur ders kürsüsünün Üstad’ın kürsüsü olduğunu belirterek, “O makam ciddiyet ister. Vakar ister. Laubalilik ve lakaydlık makamı değildir” dedi.

Hüsnü ağabeyin, “Risale-i Nur derslerinde dikkat edilmesi gereken hususlar”a dair yayınladığı lahika şöyle:

بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Aziz Kardeşlerimiz,

Vatan sathında ve yurt dışında istihdam olunduğunuz bütün hizmetlerinizi tebrik ediyoruz, Cenab-ı Hak sizleri ve bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın ve Risale-i Nur hizmetinde daimi sebat, tam sadakat ve kanaat nasib eylesin.

Kıymetli Kardeşlerim;
Nur Hizmetinin en mühim tesiri Hz. Üstadımızın manevi huzurunda Risale-i Nur’ların okunduğu dersleridir. Muazzez Üstadımız; “Çünkü o dersler, ulûm-u îmâniyeden olduğu için bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bâhusus siz daimâ bir iki hakikî kardeşi de bulursunuz. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlukatı vardır ki, hakâik-ı îmâniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur. Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i îmâniye, zemin yüzünün bir manevî zîneti ve medâr-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş:

‎آسْمَانْ رَشْكْ بَرَدْ بَهْرِ زَم۪ينْ كِه دَارَدْ

‎يَكْ دُو كَسْ يَك دُو نَفَسْ بَهْرِ خُدَا بَرْ نِش۪ينَنْدْ

Yâni: Semâvât zemine gıpta eder ki; zeminde hâlisen-lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için bir-iki adam, bir-iki nefes yâni bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı sanatını birbirine göstererek Sâni’lerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.” (Barla Lâhikası/261) buyuruyor ve hem diyor;

“Yirmi ikinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki; içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli îman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şâkirdlerin ibadet niyetiyle risaleleri, ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah, dedim. Hak verdim.” (Kastamonu Lâhikası/250)

İşte böyle bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır sırrının masadakı olan bir marifetullah dersini dinlemek üzere bir araya gelen cemaatimize Nurlardan okumak nimetine nail olan kardeşlerimiz şu gelen mektupları daima hatırda tutmalıdır ve unutmamalıdır ki Risale-i Nur’un ders kürsüsü Hz. Üstad’ın kürsüsüdür. O makam ciddiyet ister. Vakar ister. Laubalilik ve lakaydlık makamı değildir. 

Hz. Üstadımız Hulusi Ağabey’e o makamda ki hissiyatını takdir ile diyor;
“Cemaata Sözleri okumak zamanında sendeki hissiyât-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyânının sırrı şudur ki: Velâyet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Said’in vekili, belki mânen aynı hükmüne geçtiğin içindir. “(Barla Lâhikası/255)

Binaenaleyh Risale-i Nur’u cemaate okumak nimetine mazhar olan kendisinden birşey katmadan mübelliğ-i Nur olmalıdır. 

Nur’un birinci talebesi Hulusi Beyin bir başka mektubu da bu hususta calib-i dikkattir;
“Ben burada inşâallah emanetçi olduğum Sözler’i inayet-i Hak’la ve duanız berekâtiyle lâyıklı kulaklara duyurabileceğimi ümid ediyorum. Üstadım müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları dellâl-ı Kur’ân’dan enzâr-ı cihana vaz’eden Hâlık (Celle Celâlühü) bizim gibi, kimsenin ümid ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşr ve muhafaza ettirir. Bu işi ben sa’yim ile, kudretim ile kazandım diyen huddâm, o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zâhiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatındayım. Bu sebeple oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur ile çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim. Hulûsî.” (Barla Lâhikası/36)

Hulusi Bey Nurları okuduğundaki hissiyatını ise şöyle ifade ediyor;
“Risaletü’n-Nur, Mektûbâtü’n-Nur’un mütâlaası, tahrir edilmesi, başkalara neşr ve tebliğe alâ-kadri’l-istitâa çalışılması gibi emr-i hayr-i azîme, havl ve kuvvet-i Samedanî ve inayet ve lütf-u Rabbanî ile muvaffak olduğum zamanlar ki; bu evkatta evvelen ve bizzat bu fakir istifade, istifâza, istiâne etmiş oluyor. Bu itibarla mezkûr saatları çok mübarek tanıyor, firakına acıyor, o yaşayışın devamını, tekrarını, kesilmemesini ez-can ü dil arzu ediyorum. Fakat ne çare ki: İğtinam edebildiğim kısacık vakitlerde zihnimi safîleştirip Nurların karşısına, dolayısiyle Kur’ân’ın mu’cizeleri mecmuasına ve aziz, muhterem Üstadımın medresesine ve ol Seyyidü’l-kevneyn Peygamberimiz Efendimiz (A.S.M) Hazretlerinin ravza-i saadetlerine ve nihayet Rabbü’l-Âlemîn Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin huzur-u lâmekanîsine çıkıyorum. Bu sebeble cidden o Nurlarla iştigal etmediğim zamanlar, keşke enfâs-ı ma’dude-i hayattan olmaya idiler, diyorum.” (Barla Lâhikası/36)

Aziz Kardeşlerimiz dikkat buyurunuz, Üstadımız Bediüzzaman’ın Kur’an’ın bu asrın fehmine ve idrakine bakan ayetlerinden aldığı derslerini okuyoruz.

Hz. Üstadımız; “Kur’ân-ı Hakîmin hizmeti esnâsında ve hakàik-ı îmaniyenin dersi vaktinde, o hakàik hesâbına ve Kur’ân şerefine, o makamın iktiza ettiği izzet ve vakar-ı ilmiyeyi ders vaktinde muhâfaza edip, başımı ehl-i dalâlete eğmemek için, o izzetli vaziyeti muvakkaten takınıyorum” (Lem’alar/197) demekle hem bizleri izzet ve vakar-ı ilmiyeye davet ediyor hem Allah muhafaza derste ciddiyetin gitmesini mevhum-u muhalifiyle ehl-i dalalete boyun eğmek olacağını ifade ediyor. 

Bizi yine ciddiyet ve sıdka davet eden şu dersi meselemiz hususunda çok manidardır;

“Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikata yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdkdır.” (İşârât-ül İ’caz/118)

Bu asırda Nebevi ahlak ile tahalluk eden her Nur talebelesi “.. yakından O’nu temâşa eden ve merakla dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehalar; O’nda hiçbir zaman, hiçbir cihette sahtekârlık ve tasannû eserini görmesin!.. Daima ciddiyeti, samimiyeti, ihlâsı bulsun!..” (Sözler/203) gibi ahlak-ı aliyeye yetişmeye gayret etmelidir zira Nübüvvetin delillerinden birisi de ciddiyetidir; “fevkalâde ciddiyeti.. fevkalâde metâneti; dâvâsında nihayet derecede sâdık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.” (Sözler/257). 

“Hem öyle bir ciddiyetle dâvet ve öyle esaslı bir surette terbiye eder ki; düsturlarını asırların cephesinde ve aktârın taşlarında nakşediyor ve dehirlerin yüzlerinde pâyidar ediyor…” (Mektubat/206)

Elhasıl: Hz. Üstadımız mazhar oldukları inayetlerden bizleri de hissedar ederek, vazifemizde her an gayret ve ciddiyet tavsiye ediyor.

Cenab-ı Hak bilhassa Nurların okunduğu derslerde ciddiyet ve vakar-ı ilmi muhafaza ederek halisenlillah okumayı, Risale-i Nur’un bizlere kazandırdığı pek büyük kar ve neticeye mukabil tam sadakat ve sarsılmaz sebat ve kanaat ile ihlas ve takva dairesinde istihdam olunmayı nasib etsin Ve bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın.

Kaynak: NurdanHaber

www.NurNet.org