Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsani var, gafletkarane bir lezzet var, şeametli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara “Fikr-i milliyeti bırakınız” denilmez.
Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfidir, şeametlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adavetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. Onun içindir ki, hadis-i şerifte ferman etmiş: El-İslamiyyetü cebbeti’l-asabiyyete’l-cahiliyyete. ‘İslam dini kendinden önceki batıl olan fiil, hareket, adet ve inanışları keser, kaldırır.’ (Buhari, Ahkam: 4)] Ve Kur’an da ferman etmiş: “Kafirler, kalblerine cahiliyet taassubundan ibaret olan o gayreti yerleştirdiklerinde, Allah, Resulünün ve mü’minlerin üzerine sükunet ve emniyetini indirdi ve onlara takvada ve sözlerine bağlılıkta sebat verdi. Zaten onlar buna layık ve ehil kimselerdi. Allah ise herşeyi hakkıyla bilir.” (Fetih Suresi, 48:26.)
İşte şu hadis-i şerif, şu ayet-i kerime, kati bir surette menfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar. Çünkü müsbet ve mukaddes İslamiyet milliyeti ona ihtiyaç bırakmıyor.
Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon vardır? Ve o İslamiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedi kardeşleri kazandırsın?
Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararları görülmüş. Ezcümle, Emeviler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem alem-i İslamı küstürdüler, hem kendileri de çok felaketler çektiler.
Hem Avrupa milletleri şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Almanın çok şeametli ebedi adavetlerinden başka, Harb-i Umumideki hadisat-ı müthişe dahi, menfi milliyetin nev-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi.
Hem bizde, iptida-yı Hürriyette, Babil Kalesinin harabiyeti zamanında “tebelbül-ü akvam” tabir edilen teşaub-u akvam ve o teşaub sebebiyle dağılmaları gibi, menfi milliyet fikriyle, başta Rum ve Ermeni olarak pek çok kulüpler namında sebeb-i tefrika-i kulub, muhtelif mülteciler cemiyetleri teşekkül etti. Ve onlardan şimdiye kadar ecnebilerin boğazına gidenlerin ve perişan olanların halleri, menfi milliyetin zararını gösterdi.
Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabail-i İslamiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman telakki etmek öyle bir felakettir ki, tarif edilmez. Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki manen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilayetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adavet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehalikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın.
Cenuptan gelen Kur’an nuru var; İslamiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adavet ise, dolayısıyla İslamiyete, Kur’an’a dokunur. İslamiyet ve Kur’an’a karşı adavet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adavettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamakattir!
Bediüzzaman Said Nursi – Risale-i Nur – Mektubat, 26. Mektub, 3. Mebhas
Risale Ajans