İslam Medeniyeti Her Tarafa Işık Saçtı

Dünyanın dört bir yanını İslâm ilim ve medeniyetinin ışığıyla aydınlanmıştır. 

İlmin koruma ve yaygınlaştırılmasını gaye edinen bu büyük insanlar ilmi öğrenmekle yetinmemişler, onu kaydetmek ve başkalarına aktarmak için her türlü çareye başvurmuşlardı. Bu iş için önce kâğıt lazımdı. Fabrika kurulmalıydı. Nitekim daha 794’te Bağdatta Harunu Reşid’in vezirinin oğlu İbni Fazıl (739-805) ilk kâğıt fabrikasını kurdu. Bunu 800 tarihinde Mısır, 950’de de Endülüs takip etti . Avrupa’ya ise seneler sonra girebildi. 1100 Bizans 1102’de Sicilya 1228’de Almanya, 1309 İngiltere’de kâğıt fabrikaları kuruldu

Bilindiği gibi kâğıt kitabın hammaddesidir. İslam dünyasında kâğıt fabrikalarının kurulması, ilmin hızla yayılmasını sağlamıştır 

891’de Bağdatta yüzden fazla kâğıtçı bulunuyordu. Meşhur tarihçi Vakidi(747-823) öldüğü zaman 600 sandık kitabı vardı. Bu sandıkların her birisi de bir kişinin taşıyamayacağı kadar ağırdı. Onuncu yüzyılda yaşayan Saip bin Îbad’ın kütüphanesinde, Avrupa kütüphanelerinde bulunan kitapların toplamı kadar kitap bulunuyordu. 

Müslümanlar her ilim dalında gelişmeler kaydettiler. Birçok keşif ve buluşlara öncülük yaptılar. Tıptan fiziğe, matematikten kimyaya kadar her ilime mühürlerini bastılar. Diyebiliriz ki, din ilimlerinin olduğu gibi fen ilimlerinin de temellerini atanlar, Müslümanlardır. 

Mesela tıbbı ele alalım: Doktorların sultanı, tıbbın babası olarak tanınan İbni Sina (980-1037) nın tıbba bir çok yenilikler getiren Kanun adlı tıp kitabı, İslam dünyasında olduğu kadar, Avrupadada tıbbın temel kitabı olmuştur. “Tıbbın incili” unvanını kazanması 600 sene Avrupada üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulması bunun en büyük delilidir. İbni Sina, 270 kitap yazmış “

“KANUN Fİ’T TIP”Adlı kitabında bir milyon kelimelik bir Tıp ansiklopedisi meydana getirebilmiş. Tıp dahil, 29 ayrı konudaki keşifleriyle Avrupalı ilim adamlarına öncülük yapan büyük bir âlimdir. Bütün dünya Müslüman  İbni Sina’yı tıbbın babası bildiği halde niye batılılar ismini değiştirip Awi Cena koymuşlar. Halbuki tıpta meşhur olan bu zatı dünya tanıdığı için, doğum yılının  bin senesi tamamlanınca Unosco tarafından bir madalya ve Türkiye, İran, ve daha başka devletler mektüp pullarına onun resmini koyup bastırmıştılar. 

Bazı bilginlerce İbni Sina ayarında bir  doktor olarak kabul edilen Râzi (869-925) çiçek ve kızamık hastalıklarını keşfetmiş, bu kanuda ilk eseri veren ilim adamı olmuştur 

Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin (1389-1459) mikrobu (bazılarına göre İbn-i Sinâ) keşfetmiş, İbn-i Cessâr (?-1009) günümüzden 1000 sene önce, cüzzamın sebep ve tedâvilerini göstermiş, ilmî yollarla vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu İbn-i Hatip (1313-1374) ortaya koymuştur. Bazı kaynaklara göre verem mikrobunu da Kambur Vesîm (?-1761) bulmuştur. 

Gözle ilgili çalışmalarıyla da Müslüman doktorlar ilim dünyasına asırlarca önderlik yapmışlardır. Gözdeki retina tabakasının fonksiyonundan ilk bahseden İbn-i Rüşd (1126-1198) dür. 11. yüzyılda yaşayan ünlü göz doktoru Ali bin İsa’nın gözle ilgili yazdığı Tezkire adlı eser, sahasında yüzyıllarca tek kitap olarak kalmıştır. (19. yüzyıl ortalarına kadar) Huneyn bin İshak (809-873)’ın bu sahada yaptığı çalışmalar da 18. yüzyıl ortalarına kadar kaynak olma özelliğini korumuştur. 

Ammar ise günümüzden 9 asır önce kendine has bir metodla göz ameliyatını yapmayı gerçekleştirmiştir. Ali bin Abbas’da (?-994) aynı şekilde çağımızın modern ameliyatlarına uygun bir tarzda kanser ameliyatı yapmayı başarmıştır. Kaleme aldığı Kitâb-ül-Melikî adındaki tıp ansiklopedisi günümüzde bile hayranlıkla incelenmektedir. 

Ebu’l Kasım ez-Zehravî (963-1013), cerrahlığı bağımsız bir ilim haline getirmiş, 200 kadar ameliyat aletinin resimlerini çizmiş, neye yaradıklarını, kullanış şekillerini Tasrif adındaki eseriyle ilim dünyasına armağan etmiştir. 

İbn-i Sinâ başta olmak üzere Râzi, Zehravî, İbn-i Zuhr v.d. Müslüman âlimlerin eserleri devamlı kaynak olagelmiş, Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuş, kitaplarına müracaat edilmeden tedâviye cesaret edilememiş ve yüzyıllarca sene onlardan daha değerli eserler vücuda getirilememiştir. 

Küçük kan dolaşımını Avrupalılardan 300 sene kadar önce İbnünnefis (1210-1288) isimli bir Müslüman keşfetmiş, İbn-i Sina’nın Kanun’una yazdığı şerh de (yorum) bunu detaylarıyla anlatmıştır. 

Müslümanlar bütün bunları Avrupa’da doktorun büyücü, hastanın ise şeytana tutulmuş, günahkâr ve suçlu sayıldığı bir devrede gerçekleştiriyorlardı. Daha 706’da Şam’da bir bîmâristan (hastane) yapmışlardı. 978’de bu hastanede 24 doktordan meydana gelen bir uzman ekip vazife görüyordu. 11. yüzyılda Kahire’de “Tabipler Odası” başkanlığını yapan Ali bin Rıdvan (?-1067)’ın uyguladığı tedavi metotları tamamen modern usullere uyuyordu.

Kaynak: Şaban Döğen Kardeşin kitabından.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır