İslamoğlu Kur’an’ı Bu Kafayla Anlıyor!

Yazar Ümit Şimşek, Risale Haber yazarı Şahin Doğan’ın ortaya çıkardığı Mustafa İslamoğlu’nun “Kur’an’ı Anlama Yöntemi” isimli kitabında çok büyük yanlış anlamalara yol açacak Risale-i Nurda geçen bir sözü tahrif etmesinin üzerine kendi kişisel web sitesinden konu ile ilgili şu sözleri sarfetti.

Mustafa İslamoğlu Kur’an’ı bu kafayla anlıyor!

Risale-i Nur Külliyatının Müellifi allame Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine saldıran Mustafa İslamoğlu’nun iftirada hiçbir sınır tanımadığı ortaya çıktı. Mustafa İslamoğlu’nun “Kur’an’ı Anlama Yöntemi”adlı kitabında, Bediüzzaman Said Nursi’nin Kur’an hakkındaki tarifine akıl almayacak bir ilave yaparak Üstad’ı suçladığı ap açık gözükmektedir.

Mustafa İslamoğlu’nun kitabında, Bediüzzaman Said Nursi’ye ait olduğu iddia edilen ifade şöyle:

“…En sonunda iş risaleleri Kur’an ile eşdeğer vahiy ilan etmeye gelip dayanıyor. Said Nursi şöyle der: Kur’an ve Risale-i Nur, arşı azamdan, ismi azamdan ve her ismin azamlık mertebesinden nüzul ile ezel ve ebed ve şu anı ve bütün gaybi alemi ve bütün beşeri ve kevni hadiseleri kuşatan ve tasarrufu altına alan kelimetillahtır ve semavidir. (25.Söz)” (Bkz: M. İslamoğlu, Kur’an’ı Anlama Yöntemi, s. 342, 99. Dipnot, Denge yay, 2014).

Tahrif edilen 25. Sözdeki ifadenin aslı ise aynen şöyle:

Kur’an Arş-ı Azamdan, İsm-i Azamdan, her ismin mertebe-i azamından geldiği için, On İkinci Sözde beyan ve ispat edildiği gibi, Kur’an,
bütün alemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelamıdır;
hem bütün mevcudatın İlahı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır;
hem bütün semavat ve arzın Halıkı namına bir hitaptır;
hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükalemedir;
hem saltanat-ı amme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir;
hem rahmet-i vasia-i muhita nokta-i nazarında bir defter-i iltifatat-ı Rahmaniyedir;
hem Uluhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır;
hem İsm-i Azamın muhitinden nüzul ile Arş-ı Azamın bütün muhatına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir kitab-ı mukaddestir.
Ve şu sırdandır ki, “Kelamullah” ünvanı, kemal-i liyakatle Kur’an’a verilmiş ve daima da veriliyor. Kur’an’dan sonra sair enbiyanın kütüp ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimat-ı İlahiyenin ise, bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz’i bir ünvanla, hususi bir tecelliyle, cüz’i bir isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususi bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükalemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.

Burada cevap aranması gereken üç tane soru var:

Bütünüyle Kur’an’ı tarif eden bu ifadeyi bozarak araya bir de “Risale-i Nur” ekleyip kitabına alan İslamoğlu, gerçekten Üstad’ın yazdığını bu şekilde mi anlamıştır, yoksa bile bile mi bu ilaveyi yapmıştır?
Eğer Üstad’ın “Kur’an” yazdığını “Risale-i Nur” diye anlıyorsa, böyle bir zat Kur’an’ı nasıl anlayacak ve insanlara “Kur’an’ı anlama yöntemi” dersini verecektir?
Bilerek bu ilaveyi yaptıysa, herkesin gözü önünde olan ve milyonlarca kişi tarafından okunmakta olan bir kitap üzerinde bu kadar aşikar bir tahrifatı yaptıktan sonra bu kabahatinin gizli kalacağını sanmak, kişinin idrak yoksunluğundan başka neyi gösterir?

Bir özür

Bu kadar aşikar bir idrak yoksunluğunu sergileyen bir davranışa karşı, ne yazık ki, biz de tepkimizi zevi’l-idrake mahsus hitap cümleleriyle değil, zişuur olsun olmasın herkesçe manası bir defada anlaşılan bir kelime ile dile getirmek zorunda kaldık; okuyucularımız, fasih kelamın “manası zihne hemen mütebadir olan kelam” olduğunu ve belagatin de “fasih kelamı mukteza-yı hale mutabık şekilde irad etmek” manasına geldiğini dikkate alsınlar ve bizi bu defalık mazur görsünler.

***

Bu arada, bahsi geçen zatın karşısında süt dökmüş kedi görüntüsü veren ve onun işlediklerine bir yandan mecburen tepki verir görünürken bir yandan da hakperestlik taklidi yaparak onu savunmak için debelenenlerin bundan sonraki tavırlarını da merak ediyoruz:

Hiç değilse kendilerinin zevi’l-idrakten ma’dud olduklarını gösterebilecekler mi?

yazarumitsimsek.com