İslamoğlu’nun Risale-i Nur Vahiydir İftirası!
Bu kitapta Risale-i Nurlar, Bediüzzaman ve Nur Talebeleri hakkında öyle şeyler söylüyor ki onları bir açıkça tekfir etmediği kalıyor. Çay tv’de söyledikleri kitaptaki yazdıklarına kıyasla devede kulak. Bediüzaman’ın (haşa) sahte peygamberlik imaları, gösterişli tevazu ayakları, nurcuların risaleleri Kur’andan üstün tutmaları… Daha neler, neler! Ama bunlar içerisinde affedilmesi imkansız iki büyük iddiası iftirası var ki duyunca dudaklarınızı ısıracaksınız. Bunlardan birincisi şöyle: (Aynen aktarıyorum)
- “…Risaleleri okuduktan sonra bir konu beni ciddi biçimde rahatsız etti. Risalelerin Kur’an’ın vahiy oluşuyla ilgili hiçbir sorunu yok. Fakat risalelerin Kur’an’ın “son vahiy“ oluşuyla ilgili ciddi bir sorunu var. Risalelerde söylenenlerin tümüne inanan birinin Kur’an’ın “son vahiy” oluşuna inanması neredeyse imkansız görünüyor…”
(Bkz: M.İslamoğlu, Kur’an’ı Anlama Yöntemi, s. 342, 99. Dipnot, Denge yay, 2014) göre.
- “…En sonunda iş risaleleri Kur’an ile eşdeğer vahiy ilan etmeye gelip dayanıyor. Said Nursi şöyle der: Kur’an ve Risale-i Nur, arşı azamdan, ismi azamdan ve her ismin azamlık mertebesinden nüzul ile ezel ve ebed ve şu anı ve bütün gaybi alemi ve bütün beşeri ve kevni hadiseleri kuşatan ve tasarrufu altına alan kelimetillahtır ve semavidir. (25.Söz)”
(Bkz: M.İslamoğlu, Kur’an’ı Anlama Yöntemi, s. 342, 99. Dipnot, Denge yay, 2014)
- “Kur’an, Arş-ı Azamdan, İsm-i Azamdan, her ismin mertebe-i azamından geldiği için, bütün alemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelamıdır. Hem bütün mevcudatın İlahı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır… Hem ism-i azamın muhitinden nüzul ile arş-ı azamın bütün muhatına bakan ve teftiş eden hikmet-feşan bir kitab-ı mukaddes’tir. Ve şu sırdandır ki, “Kelamullah” ünvanı kemal-i liyakatla Kur’ana verilmiş ve daima da veriliyor.” (25.Söz, ikinci cüz, Envar Neşriyat, s.367)
Bütün yayınevlerine bakıyoruz hepsinde ifade yalın bir şekilde “Kur’an” olarak geçiyor yani Üstad orada Kur’an’ın tarifini yapıyor. “Kuran ve Risale-i Nur”demekle, sadece “Kuran” demek arasında o kadar büyük bir fark ve kapatılması imkansız bir uçurum var ki bunu İslamoğlu gibi birinin görmemesi eğer sehiv sonucu değilse -ki sayfa numarası vermekten imtina etmesi ve yukarıdaki söylediklerinden öyle olmadığı anlaşılıyor- yeri göğü inletecek büyük bir iftira, büyük bir bühtandır.
Üstelik bunlar yetmiyormuş gibi, ilerleyen satırlarda, bütün nurcuları gerçek tevhide ve Kur’an’a davet ediyor. İtiraf edelim ki Risale-i Nurlara düşmanlıklarıyla maruf Abdulaziz Bayındır ve A.Tekhafızoğlu bile bu kadar ileri gitmedi. Şu an o kitabı okuyan, okuyacak olan ve risalelerin anlam dünyasına aşina olmayan geniş okuyucu kitlesi sanki Bediüzzaman bunları söylüyormuş izlenimine kapılacak, öyle inanacak ve öyle tanıyacak. Bunun da ne kadar büyük ve ağır bir vebal olduğunu söylemeye gerek yok.
Ama hiçbiri yok. Olmaz çünkü amaç üzümü yemek değil bağcıyı dövmek. Anlaşılan ilim namusu, ilim haysiyeti, ilim hukuku gibi şeyler İslamoğlu’nun yamacından teğet bile geçmiyor. Biliyorum bunlar onun için bir anlam ifade etmiyor ama biz yine de son sözü Bediüzzaman hazretlerine bırakalım:
- Risale-i Nur asla vahiy değildir ve olamaz, belki Kur’an’ın feyziyle kalbe gelen sünühattır, ilhamdır. (1.Şua, Envar Neşriyat, sh:714)
- Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’an’ın feyzinden mülhemdir… Kuran ayetlerinin yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor. (1.Şua, Envar Neşriyat, sh:711)
- Beni hodbinlik (gösteriş yapmak) ile itham edenlere hakkımı asla helal etmem. (1.Şua, Envar Neşriyat, sh:686)
Şahin Doğan
RisaleHaber