İstikbal Yalnız ve Yalnız İslamiyet’in Olacak

İşte bizde başlıyoruz..
İmanın gözüyle ve Kur’anın nuruyla ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın dersiyle ve İsm-i Hakîm’in göstermesiyle görüyorum ki:
Süfyan’ın ve Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ü küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, Avrupa kâfir zalimleri ve asya münafıklarını başımıza musallat etmekle; can, mal, mukaddesat namına ne varsa hepsi zîr ü zeber oldu.

Ve aynı zamanda, yaşadığımız savaş ve göçlerin neticesi olarak alt-üst olan hayat/memat meselesi Müslümanları uyandırmakla birlikte; onları halâs, kurtuluş çarelerini aramaya sevk etmiştir.
Ebedî âhiret hayatlarını kurtarmak için, hakikî iman derslerini almak ve Allah’a iltica ve emirlerine itaat etmek ihtiyacını şiddetle hissettirmiş ve bu husustaki gaflet ve kusuratı; o musibetlerin ihtar ettiğini, idrak ettirmiştir.
Zâten insanların, mü’minlerin başına gelen bela ve musibetlerin hikmeti budur.

İslâm uyandı ve uyanıyor.
Fenalığı fena, iyiliği iyi olarak gördüler.
Zira bütün bir İslam milletleri olarak gözlerimizdeki ırkçılık/milliyetçilik perdesinin kalkmasıyla birlikte, Hakkı Hak ve Batılı Batıl olarak görmeye başladık.

Evet, Avrupa kâfir zalimlerinin ve Asya münafıklarının, canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler; İslâm dünyasında, hürriyet ve istiklal ve ittihad-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır.
Nihayet, müstakil İslâm devletlerinin hakiki hâkimiyet ve istiklallerini kazanmalarını intaç etmiştir/etmektedir.
İnşâallahü Teâlâ, İslami Devletler Birliği meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlahîden kuvvetle ümid ve niyaz ediyoruz.

Avrupa ve Amerika, İslâmiyetle hâmiledir.
Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak.
Nasılki Osmanlılar Avrupa ile hâmile olup bir Avrupa devleti doğurdu.

İstikbalin kıt’alarında hakikî ve manevî hâkim olacak ve beşeri, dünyevî-uhrevî saadete sevkedecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılab etmiş ve hurafattan, tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki Kur’an’a tâbi olur, ittifak ederler.

Nev’-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya manevî bir kıyamet başlarına kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anı kabul etmeğe çalışan meşhur hatibleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cem’iyeti gibi rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar.

Demek şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk.
Şimdi bu ittihad-ı millet ve meşrutiyet ile rahm-ı madere geçtik, neşv ü nema bulacağız.
Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkiden inşâallah mu’cize-i Peygamberî ile, şimendifer-i kanun-u şer’iye-i esasiyeye amelen ve burak-ı meşveret-i şer’iyeye fikren bineceğiz.
Bu vahşet-engiz sahra-yı kebiri kısa zamanda tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz.
Zira onlar kâh öküz arabasına binmişler, yola gitmişler.
Biz birdenbire şimendifer ve balon gibi mebadiye bineceğiz, geçeceğiz.
Belki câmi’-i ahlâk-ı hasene olan hakikat-ı İslâmiyenin ve istidad-ı fıtrînin ve feyz-i imanın ve şiddet-i açlığın hazma verdiği teshil yardımıyla fersah fersah geçeceğiz.
Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.

İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak.
Ve hâkim, hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak.
Öyle ise şimdiki kader-i İlahî ve kısmetimize razı olmalıyız ki,
bize parlak bir istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş.

Demek biz, daima şükür ve Elhamdülillah dedirten bir haldeyiz.