İtalya Nur Talebelerinin İtalya Kitap Fuarına dair lahikaları

Bismihi Subhanehu
Esselamu aleykum va rahmetullahi va berekatuhu

Aziz, Sıddık Ağabey ve Kardeşlerimiz,

Lillahilhamd, İzmit’in sahabetiyle, İzmit mezunu kardeşlerimizin maddi-manevi katkılarıyla Bursa, Adıyaman ve Ordu şehirlerinden bir araya gelip buluşarak, üçüncü defa İtalya’da, Milano şehrinde 552 yayınevinin katıldığı kitap fuarına iştirak ettik. Önceki senelerde Torino’da katıldığımız fuar faaliyetleri için bu sene, dershanemizin de aynı şehirde bulunması gibi nedenlerle Milano’yu tercih ettik.

Milano’daki dershanemizde kalan ve daha önce kalıp ayrılan kardeşlerimizin sahip çıkmasıyla da fuar faaliyetimiz daha munis bir hal aldı. Fuarda bir mescidin olması bizleri daha da sevindirdi ve şükrettirdi ve daha önceleri fuara gelenlerce mescide İngilizce Risalelerin bırakıldığını fark ettik. Biz de bu mescide değişik dillerde Risalelerden bıraktık.

Risale-i Nur’un İtalyanca’ya çeviri süreci devam etmekle birlikte, tercüme edilen Muhtasar Tarihçe, 23.Söz, Hastalar Risalesi, Ayet’ül-Kübra, Küçük Sözler ve Tabiat Risalesi’ni fuarda takdim ettik. Yine 13-14 kadar diğer dildeki tercüme eserler başta Arapça olmak üzere raflarımızda yerini aldı.

Standımızın baş tacı olan 50×35 cm ebatlarındaki “teheccüd boy” Hüsrev ağabeyimizin hattıyla yazılmış olan büyükçe Kuran-ı Azim’üşşan, insanların bir hayli ilgisini çekti. Hatta henüz stant hazırlığındayken Kuran’ı fark eden Fethi isimli Mısırlı bir kardeşimiz “100 euro da deseniz alırım.” diye satın almak istedi.
Özellikle Meryem Suresi‘ni açtığımız için o kısmın tarifleri ayrıca ilgiye vesile oldu. Arapça hattına, belki de Hüsrev Ağabeyin hatt-ı latifine nazarlar müştak kaldı. Kimisi fotoğraflar çekti, kimisi yazılış ve okunuş şeklini sual etti, kimisi ise sayfalarına teker teker bakmaya çalıştı. Arapça eğitim almış İtalyanlar’dan bir kişinin kıraati ise taaccüb ettirdi.

Kuran-ı Kerim’e ilgi duyanlardan en ilginç anımızı ise Roma’dan gelen piyanist olan Loris isimli bir beyefendiyle yaşadık. Evvela vecizeleri okurken değişik haletlere büründüğüne şahit olduğumuz bu zat, Risalelerden okuduğu birkaç sayfayla sonra hepten kendinden geçip Kuran’ı fark edince dakikalarca bakakaldı. Elleriyle sürekli meshetti. “Ruhumu içine alıyor, tarif edemiyorum” gibi hayretini ifade etti.

Kuran-ı Kerim’in tarifine ait bir vecizeyi, hemen Kuran’ın önünde sergilediğimiz için ayrıca insanların dikkatlerini üzerine çekiyordu. Hatta sırf bu vecizeyi fotoğraflayanlar oluyordu:

“Eğer ölümü öldürüp, zevali dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı, beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle dinleyelim. Yoksa sus. Kâinat mescid-i kebirinde Kur’an kâinatı okuyor! Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel edelim ve onu vird-i zeban edelim. Evet söz odur ve ona derler. Hak olup, Hak’tan gelip Hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.” (Yedinci Söz’ün ahiri)

Hazırladığımız diğer vecizeler ise insanları durdurup, derin düşüncelere sevkediyordu. Dakikalarca ve muhtemelen birkaç kere aynı cümleleri okuyorlardı. “Çok doğru!” “Aynısını düşünüyorum!” gibi iltifatvari sözler işittik. Vecizelerimizden bazıları:

“Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun!”
“İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır.”
“Kat’iyyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır.”
“Kimsin, nereden geldin, nereye gidiyorsun”
“Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir.”

Bazı kimseler vecizeleri okuyup gittikten bir müddet sonra tekrar gelip, kitaplarımızı inceliyorlardı. Sualler ediyorlardı.

Fuardaki standımız, fuar alanın en uzak köşelerinden birindeydi ve diğer stantlara nispeten fark edilir yerde değildi. Fakat kader-i İlahi, hemen karşımıza bir büfe ve yemek yeme alanı hazırlamıştı. Madden acıkan insanlar, manevi açlıklarını da hissettiren, kalplerini doyuran vecizelerimizi de okumuş oldular.

İnanıyoruz ki, hiç kitap almasa bile yanımızdan geçenler Kuran’a baktıklarında veya vecizelerimizi okuduklarında hatta ikram ettiğimiz lokumlardan dahi -inşaallah- ruhlarına hakikat tohumları ekildi. Bu habbecik hakikatı Falik’ul Habbu ve’n-Neva olan Rabbimize arz ediyor ve sümbülün seyrini ve şükür duasını heyecanla bekliyoruz.

Ayrıca lokum ve bayrağımızı içeren balonlar ile gönüller aldık ve bu vesileyle Risaleleri anlatma fırsatını yakaladık. Bir kitabın özetini içeren broşürlerimizi bu ve bunun gibi vesilelerle standımızı inceleyenlere takdim ettik.
Yine standımıza astığımız Bayrağımız ise uzaklardan merak uyandırıyor ve bu cihetten insanları standımıza celp ediyordu. Türkiye’deki siyasi hadisatın burada da etkileri hissedildi. Bu hadiselerden mümkün oldukça nazarları, Allah’ın varlığı ve birliğine çevirmeye çalışıyoruz.

Bu Seyyar küçük Medrese-i Meşher-i Nuriyemizde, kimi zaman ateistlerle kimi zaman ise Katolikler ile sohbetlerimiz vuku buldu. İtalya’daki ateistlerin söylenilen oranlardan daha fazla olduğunu fark ettik. Özellikle gençlik neredeyse tamamen kendi muharref dinlerinden uzaklaşmış, la-dini bir anlayışa bürünmüşlerdi. Bu kesimden gelen insanlara hemen Tabiat Risalesi’nin Mukaddime’sindeki “Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli kelimeler var. Ehl-i iman, bilmeyerek istimal ediyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz” diye başlayan kısmı okutuyorduk. İlk defa karşılaştıkları bu hodri meydana karşı hayrette kalıyorlardı. Mutlak küfrün, meşkuk hale geldiği daha bu ilk satırlarda hissediliyordu.

Dinlerini terk eden o gençliğini muhafaza edemeyen Hristiyan dünyası elbette Risale-i Nur’u, müfredatlarının ders-i azamı yapacaklardır, bunu hissediyoruz. Bu vesileyle Üstadımız’ın beyan ettiği şu cümleleri tezekkür etmek istiyoruz:

“Ve elbette, hiç şüphe yok ki: Bin üç yüz altmış senede, her asırda üç yüz elli milyon şakirdi bulunan ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakikada milyonlar hafızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren ve bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarihan ve işareten on binler defa dâvâ edip haber veren ve sarsılmaz, kat’î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkiyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi; elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyamet başlarında kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ın kabulüne çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan çok ehemmiyetli cemiyeti gibi rû-yi zeminin kıt’aları ve hükûmetleri Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında, kat’iyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.”

Yine 23.Söz’deki “İman insanı insan eder.” Bahsini okuttuğumuzda çok değişik ve latif bulduklarını ifade ediyorlardı.

Peygamberlerin birbirlerinden sonra gelmeleri, şeriatları tamamlamak ve bir önceki Peygamberi tasdik ettiğini, bu vesileyle Hz.Muhammed (asm) ve getirdiği Kuran’ın bütün dinleri tamamlayıp istiab ettiğini söylediğimizde hiç böyle bilmediklerini ifade ediyorlardı.

Orta yaşta bir bayan, çocuk ve annelere yönelik işlettiği bir kütüphanesi için İslami eserler aradığını iletmesi üzerine, kitaplarımızdan hediye ettik.

Fuarın önemli meyvelerinden biri ise yazarlık yapan Halepli olup, annesi Türk olan ve ileri derecede İtalyancası olan Yusuf abimizle tanışmak oldu. Faaliyetlerimizi takdir etti ve okuttuğumuz birkaç bahis ile hayranlığını dile getirdi. Hatta standımıza gelen İtalyanlarla hemen muhatap oldu ve istihdam edildi.

Yine ilk medresemizin yeri olan Varese şehrini, bir akşam çıkışında ziyaret ettik ve Vareseli abilerimizin fuara iade-i ziyaretleri ile bu saff-ı evvellerin himmetlerine nail olduk.

Fuarda olduğumuz günlerde umre için Mekke’ye giden Hüsnü Ağabeyimiz ve beraberindeki Nur talebeleri kardeşlerimizin o mevaki-i mübareke-yi makbule olan Beytullah’tan kıymetli dualarını almak nasibiyle ayrıca bahtiyar olduk.

Ve fuarımızın son akşamı leyle-i Mirac’a tevafuk etti. İnşaallah bu meşher boyunca olan fiili ve kavli duamız, bir arzuhal şeklinde Habibullah (asm) ve Ruhullah (as) hazeratının şefaatleri ile Rıza-yı İlahi’ye ve Teveccüh-ü Bimisaline vesile olmuştur.

Memalik-i ecnebide neşr-i hakikat ile tavzif edilmek ve Üstadımızı, Risale-i Nur’u ve şahs-ı maneviyi temsil edip tanıtmak nimetindeki istihdamımız için Rabbimize hamd-u senalar olsun.

Bu vazifemizde dualarınızı ve ümit ile takva kal’amıza daim yardımlarınızı bekler, selamlar ederiz.

İtalya Nur Talebeleri.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: