Kader Açıklar ve Adaletinin Tecellisi Görünür

Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, Kader Risalesinin ikinci sayfasında bakın ne diyor:

“Kader, hakikî illetlere bakar, adalet eder. İnsanlar zahirî gördükleri illetlere, hükümlerini bina eder; kaderin aynı adaletinde zulme düşerler. Meselâ: Hâkim seni sirkatle(hırsızlıkla)mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık (hırsız) değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte kader-i İlahî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir. İşte şey-i vâhidde (bir şeyde)iki cihetle kader ve icad-ı İlahînin adaleti ve insan kesbinin zulmü göründüğü gibi, başka şeyleri buna kıyas et.” Kader Risalesi 30.Söz: 464. Sayfa

Bakınız, Üstadımız ne kadar açık bir hakikatı vecizeleştirmiş ve demiş:

“Kader, o gizli katlin için mahkûm edip, adalet etmiş” diyor. İşte şimdi nakledeceğim hadiseler, aynen öyle cereyan etmiş. Hem de muhtelif sınıf insanlarda, ayrı mekânlarda aynı kaide cereyan etmiş. Yalnız birinde,  baba bedduası bir katl gibi netice verip, bedduaya uğrayan evladı yine mahkûm etmiştir. Şimdi bizlerin başımıza gelen büyük veya küçük musibetlerin arkasında kaderin adaletini niye kendimiz aramayalım ve bulmayalım? İşte mükemmel tatbiki bir ders-i nuriye!

Bakın yine üstadımız “Konuşan yalnız hakikattır” serlevhalı yazısında ne diyor:

“Risale-i Nur’da isbat edilmiştir ki: Bazan zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani insan bir sebeble bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır; başına bir felâket gelir; hapse de mahkûm olur; zindana da atılır. Bu sebeb haksız olur, bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlahî başka bir sebebden dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felâkete düşürür. Bu adalet-i İlahînin bir nevi tecellisidir.” Emirdağ 2: 78. Sayfadan

Bakın sebeblerde, hükümlerde zulüm oluyor, fakat vakıa sonunda adalet tecelli ediyor. Kardeşlerim dikkat edilirse Üstad Bediüzzaman bu ifadelerinde yer, cins, şahsiyet, ırk ve din ayırımı yapmadan bütün insanlara hitab etmektedir.

  1. HADİSE

Şimdi birinci vak’a olarak şifahen tesbit ettiğim ve duyduğum hadiseyi nakledeyim. (Hadise 2007 de olmuş.) Bir teyzenin damadı Ankara’da avukatlık yapan emekli milletvekili Gıyaseddin Karaca’dan naklen: O diyor ki,

“Şarkta ağırceza mahkemesinde hakim iken katl suçu ile bir adamı getirdiler. Fakat adam birinci celseden tâ son celseye kadar, hem de daima ağlayarak “Ben suçsuzum hakim bey, ben suçsuzum!” diyordu. Bana göre masum görünüşü vardı ve bu sözlerinde samimiyet seziyordum. Fakat ağırceza heyeti olarak bütün delillerin aleyhinde tebeyyün etmesi dolayısıyla, adamı mahkûm ettik. Fakat içimde bir ukde kalmıştı.

Hiç suçu olmadan bir insan böyle bir cezaya neden çarpılırdı? “Bunda bir iş var!” deyip işin aslını tahkik maksadıyla, ben yalnız olarak adamın hapishanedeki hücresine gittim. Mahkûm beni görünce yine mahkemede yaptığı gibi ağlayıp sızlayarak, “Suçsuzum hakim bey, Vallahi ben öldürmedim, suçsuzum!” demeye başladı. Ben de ferasetle, cevaben “Bu hadisede suçsuz olduğuna kanaat getirmese idim, buraya gelmezdim.

Evet, sen bu cinayeti işlemedin. Fakat deliller neden senin üzerinde toplandı ve biz seni neden mahkûm etmeye mecbur kaldık? Bunda bir iş var! Allah neden senin üzerinde delilleri toplasın? Allah âdildir.  Sen şimdi samimi cevab ver,  hususi  konuşuyoruz,  iyice bir düşün, sonra söyle. Ama doğru söyle, evvelce ne gibi bir halt işledin? Ben bunu öğrenmek için geldim.” dedim. Adam yine aynı nakaratla “Ben suçsuzum, ben bu adamı öldürmedim hakim bey” diyordu. Ben “Ee, öyleyse bu hadise neden başına geldi?” O zaman adam, söylettirmeye çalıştığım hakikatı şöylece itiraf etti:

“Hakim bey, ben bu adamı öldürmedim amma, çok evvelden başka birisini öldürmüştüm. Ama hiç kimse bilmiyor ki, ilk defa size söylüyorum” dedi.” diyen Gıyaseddin Beye,  ben de bu hakikatı Üstad Bediüzzamanın veciz bir şekilde şöyle ifade ettiğini söyledim. “Üstadımız diyor ki, “Kimse bilmez, gizli bir katlin var“ der sohbet edip macerasını dinler.

Ayni mevzuda internetten indirdiğim ikinci vak’ayı aynen takdim ediyorum.

  1. HADİSE

“İŞLENMEYEN  SUÇUN  CEZASI MI?”

“Kimse bilmez gizli bir katlin var?” Bediüzzaman

“Bütün yargılamalar, İlahi mahkemenin sönük bir taklididir.” Aliye İzzetbegoviç

TBMM 17. Dönem Erzurum Milletvekillerinden Sabahaddin Aras, Korkuteli’nde savcılık yaptığı yıllarda, cinayet işleme iddiasıyla tutuklanan bir köylünün tahkikatını yapar. Dava neticesinde köylü, TCK’nın 448’nci maddesinden suçlu bulunarak hapse atılır.

Yıllar sonra, Sabahaddin Aras savcılıktan ayrılıp, milletvekili olduğunda, o cinayetten mahküm olan köylü Sabahaddin Aras’ı arayıp bulur. Adam, kendini tanıttıktan sonra asıl meramına gelerek sözlerini şöyle sürdürür:

“Ben, adam öldürme suçundan mahkûm ettiğiniz o köylüyüm. Sizi görmeye ve içimde yıllardır beni rahatsız eden sırrımı anlatmaya geldim. O cinayeti ben işlememiştim, başkası işlemişti. Ama o hadiseden önce ben kimsenin bilmediği başka bir cinayeti işlemiştim. Allah beni cezalandırmak için bu suçu karşıma çıkardı. Ben de ‘Bunda bir hikmet (Adalet) vardır.’ diyerek fazla sesimi çıkarmadım.” der.

Aslında imtihan gereği, insanların işlemiş olduğu pek çok suçun cezası dünyada verilmeyip büyük mahkemeye (Ahirette Mahkeme-i Kübraya)) bırakılmaktadır. Cenab-ı Hak; ara sıra insanoğlunun, yeryüzü coğrafyasında meydana gelen hadiselerin ibret dilini anlamaları, bu hadiselerdeki ince hikmet atkılarını görüp kendilerine çekidüzen vermeleri  için, yukarıda olduğu gibi bazı hadiseleri nazarlara sunmaktadır.”

    3. HADİSE

BABA BEDDUASI

1990’lı senelerde bir gün İnebey Dersanesine tanımadığım bir adam geldi. Katl suçundan hapishaneye düşmüş ve Risale-i Nuru hapishanede nurcu kardeşlerden öğrenmiş, tanımış. Bursa’ya gideceğini söyleyince de bu dersanenin adresini vermişler. Fakat hangi hapishanede kalmış , hangi şehirden geliyor, hangi isimde kardeşler tavsiye etmiş olduğunu, hatta o kardeşin kendi ismini dahi maalesef hatırlayamıyorum. Şimdi bu toplamayı yaparken de birlikte bulunup adamın ağzından hadiseyi dinleyen bulamadım. Bazı yerleri yakıştırp ilave ederek hadisenin ruhunu aksettirmeye çalışacağım:

Misafirimize neden dolayı hapse düştüğünü sordum. Çünkü nurcu olmadığı belli idi. “Haksız yere adam öldürdüm diye mahkûm oldum” dedi. Ben de yukarıdaki malûmatı hazmettiğim için: “Fakat kader adalet etmiştir, kim bilir ne yapmışsın ki böyle bir suçla ceza gördün?” dedim.  Adam “Hapishanedeki nurcu Ağabeylerde hep böyle dediler, fakat ben hakikaten o adamı öldürmedim. “dedi. Ben yine “Kimse bilmez gizli bir katlin vardır”. “Adam öldürmedin ama o ayarda başka bir suç işlemissindir” dedim.

Ve bu mevzuda adamı iyice sıkıştırarak “Söyle,  o gün nasıl geçti, teferruatına kadar bana anlat” diye ısrar ettim. Adam biraz düşündü ve “Hadiseden evvel babamın yanından ayrılmştım, ama babamla ailevi bir sebebden çok şiddetli bir münakaşa yaptım. Ona çok ağır hakaretler yaptım. Beni kovdu. Yanından ayrılırken bana en ağır bedduaları yapıyordu. Babamdan bu şekilde ayrılıp yolda giderken biraz zaman geçtikten sonra geçtiğim yolda bir hadise olmuş, tanımadığım bir adamı öldürmüşler, cesedini gördüm, cesedin yanında kanlı bıçak görüp, elime alıp maktule yaklaştım. O sırada yakalandım. Beni “katil sensin” diye evvela nezarete sonra hapishaneye attılar. Halbuki olayla hiç mi hiç alakam yoktu. Ben öldürmemiştim. İşte o gün böyle oldu. “ diye anlatmasını bitirdi.

Bundan açıkca anlaşılıyor ki, evet adam katil değildi, ama katl derecesinde ağır suç işlemiş ve babasının makbul bedduasına istihkak kazanmıştı. Demek “Kimse bilmez gizli bir katlin var” hakikatını bu hadisede de anlamış olduk.

Zaten mezkur beynelmilel cereyan eden kaide olmasa da “Men dakka, dukka” yani kim ki bir şey yapar aynını görür kaidesine göre bu dünyada hiçbir menfi hareket cezasız kalmaz. Böylesi, yani bu dünyada ceza çekip âhirete kalmaması bizlerin lehinedir.

Şimdi bu kaideye göre olanlardan nasıl bir ders almamız lazım? Haksız tecavüze ve zarar uğradığımız zaman ne yapmamız,  ne düşünmemiz lazım? Herkes lütfen kusuru kendinde arasın ve bulmaya çalışsın. Kusuru görmemek veya bulamamak o kusurdan daha büyük bir kusurdur.

Unutmayalım başımıza gelen hadiseler, sebebler, hükümler dolayısıyla zalim eliyle adaletin tecellisine vesile olduğundan böyle hakimane tecelliyata razı olmalıyız vesselam.

Nakleden: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: