Kadere Bak!

Cenneti tarif eden cümleler hep hoşumuza gitmiştir.

  • Canımız her hangi bir yiyecek istediği vakit şıp diye yaratılacak, meyve için ağaca ihtiyaç olmayacak.
  • İstediğimiz her şey, istediğimiz anda önümüze gelecek.
  • Herkesin bu dünyadan daha büyük yeri olacak.
  • İstediğimiz anda istediğimiz yerde olacağız.
  • Sonsuz bir hayatımız olacak.

Bunlara inanmakla kimsenin sorunu yok değil mi?

Çünkü Allah bunları yapacak kudrete sahiptir. Peki, o zaman bu dünyada neden yapmıyor?

Çünkü burası hikmet meydanı, orası kudret yurdu.

Buraya kadarki kısmı çok yerlerde okumuş, işitmişizdir.

Evet, burası hikmet beldesidir ama bu, burada kudretin işlemediği anlamına gelmez. Burada da aynı kudret işlemektedir ancak imtihan sırrı gereği sebep perdesi arkasına saklanmıştır.

Bunun sonucu olarak biz meyvenin ağaçtan geldiğini, koyunu bizim evcilleştirdiğimizi düşünür; Kalbimizin kendi kendine attığını, midemizin kendi kendine sindirdiğini, karaciğerimizin onca kimyasal işlemi kendi kendine yaptığını zannederiz. Hâlbuki bırakın kendi kendine olmayı, insan gibi yaratılmışların en üstünü olan türün kontrolünde bile mekanizma iflas ederdi. Düşünsenize, sadece kalbimizin her bir atışı için, fiilî bir şey değil sadece o atışı istememiz gerekseydi, hâlimiz nice olurdu? Haydi, kalbi geçtim, her bir nefesimizin kontrolünü “şimdi nefes alayım, şimdi nefes vereyim” şeklinde bize bıraksaydı yaratıcı, herhalde en uzun insan ömrü ilk uykuya kadar sürerdi. İnsan diye bir varlıktan bahsedebilirsek tabii.

Zaten hayatımız bizim kudretimizle devam edebiliyor olsaydı, kim ölürdü ki?

Görüldüğü gibi sadece ahirette değil bu dünyada da her bir hareket, iş bizzat Allah’ın (C.C.) kudreti ile meydana gelmekte, O’nun tarafından yapılmaktadır. “O istemeden yaprak düşmez, dal kıpırdamaz” sözü aslında bunu ifade eder.

Eğer bir dalın kıpırdaması, yaprağın düşmesi bile O’nun (C.C.) kudreti sayesinde, O’nun tarafından yapılıyorsa bizim “yapıyoruz” dediğimiz şeyler ne olacak peki? Okuyoruz, yazıyoruz, yiyip içiyoruz, düşünüyoruz, konuşuyoruz…

Evet, onlar da Allah’ın kudreti ile O’nun (C.C.) tarafından yapılan işlerdir. Ancak bize, biz yapıyormuşuz gibi gelir. Biz sadece o işin öyle yapılmasını isteriz. Sadece o yönde bir eğilimimiz ya da meyelânımız vardır. Tıpkı cennetteki gibi burada da Rabbimiz kudretiyle bu meyelânı harekete, işe dönüştürür. Tek farkla ki burada o işi kendimiz yapıyoruz zannederiz. Hatta ettiğimiz dualar bile bunun dışında değildir.

Geldiğimiz noktaya şöyle bir bakarsak:

Biz sadece, bir yönde eğilime sahibiz, bunun hayata geçirilmesi için gereken ilim, irade, kudret gibi tüm şartlar Allah’a ait ve onun tarafından sağlanıyor.

Bu durumda, o işten ortaya çıkan sonuçtan kim sorumlu olur? O işin öyle olmasını talep eden biz mi, o işi talebimiz doğrultusunda hayata geçiren Rabbimiz mi?

Elbette ki biz, değil mi?

İşte bizim bugünkü dille “eğilim” dediğimiz, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin ise Kader Risalesinde “meyelân” kelimesi ile tarif ettiği şey aslında cüz’i iradedir.

Üstad Hazretleri bugün olduğu gibi geçmişte de insanların kafasını karıştıran kader konusunu muhteşem bir yaklaşımla cüz’i irade ile birlikte ele almış ve daha konunun başında aşağıdaki manayı nazara vermiştir:

Rabbimiz kader vasıtasıyla, “ben yapıyorum” diyen insana, “Haddini bil yapan sen değilsin!” derken; cüz’i irade ile de “Her şeyi Allah yapıyor, benim ne suçum var” diyen insana sorumluluktan kaçamayacağını bildirmektedir.

Bu tespitten sonra “…seydi – …cekti” konusunu ele alır. “Ateş etmeseydi de ölecek miydi?” sorusunu inceler. Ve aslında verilebilecek tek doğru cevabı sunar.

  • Bilmiyoruz.

Evet, bilmiyoruz. Çünkü ilmimiz de kudretimiz gibi çok kısıtlı. Bunu ancak kudreti gibi ilmi de sonsuz olan zat bilebilir. Sonsuz ilmiyle tüm zamanlarda olan her şeyi bilen ve bildiğini kaydedip yazan zat.

Yazılanı da, oynanmak zorunda olunan senaryo gibi değil, tüm zamanları aynı anda gören zatın yazdığı bir tarih kitabı gibi düşünmek gerekir.

Kader meselesi elbette ki böyle iki sayfada halledilecek bir konu değil, daha pek çok yönleri var. Kader Risalesinde bunlar teker teker ele alınıp işlenmiş ve tatmin edici sonuçlara ulaşılmış. Ancak bir defa okumakla tamamını anlamak mümkün olmayabilir. O yüzden birkaç defa okumakta fayda var. Her okuduğunuzda yeni şeyler öğrendiğinizi fark edeceksiniz.

Bu yazıda kader konusuna, ısındırma bâbında, biraz da ters açı kamerasından baktırmaya çalıştık. İsteyen asıl esere müracaat edebilir.

Muhiddin Yenigün

http://yenigun.name.tr

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: