Kadın Olmayı Sevmek-3

Devraldığımız Mutsuz Kadınlık Mirası

Uzun zamandır yazamadım. Aslında kafamda bu yazı dizisinin tamamını bitirdim. Belki de o yüzden elim bir türlü klavyeye varmadı ve en son yazdığım yazının ardından epeyce zaman geçti . Kimilerine kopuk gelebilir yazdıklarım. Kimileri de daha önce yazdıklarımı unutmuş olabilir. Bu sebeple daha önceki yazıları (yeniden)  okumalarını rica edebilirim. Ve inşallah daha sık yazabilirim.

Çocuklar, büyürken en çok model alma yöntemiyle kimlikler üzerinden algılarını inşa ederler. Kuşkusuz kız çocukları için anneleri, erkek çocukları için babaları bu kimlik inşası için rol model niteliğindedir. O sebepledir ki, ya anne- babamıza benzeyen eşlerle evleniriz ya da onlara hiç benzemeyen birilerini seçmeye çalışırız. Ya onlar gibi bir ebeveyn olmak isteriz, ya da onlara benzememek ve değişmek için elimizden geleni yaparız.

Bir kız çocuğunun büyürken, zihninde oluşan kadınlık algısına  dair bir video seyredebilseydik, genellikle sürekli kadın ve anne olmaktan şikayet eden, yaptığı şeyleri bir tür hizmetçilik olarak gören, mutsuz bir film şeridine rastlayabilirdik.

Ayrıca ilişkiler kaydedilebilseydi sürekli annesiyle sürtüşen, evlenene ve anne olana kadar bir uzlaşmaya varılamayan kimlik çatışmalarına da şahitlik edebilirdik. Çünkü bir anne, kız  çocuğunun yapmadığı şeylere, erkek çocuğunun yapmadığı şeylere oranla çok daha fazla reaksiyon gösterir. Kendini sevmemekten kaynaklanır bu birazda. Kendini sevmeyen, kendine en çok benzeyenden çıkarmaz mı öfkesini?

Bu sebeple kadın olmak ağır bir yük gelebilir pek çok kız çocuğuna. Korkuların, geleneklerin, değerlerin zincirinden kurtulsa da kız çocukları, evin içindeki mutsuz kadınlık modeli zincirinden kurtulması epey zor olabilir. Çünkü yetişkin olduğunda yapması gereken her türlü iş, rol, kötü hislerle yer almıştır bilinç altında ve hisler aktif olduğunda her biri tek tek yerinden çıkıp zorlaştırıverir hayatı.

Yuvayı yapan dişi kuş olmaktan yorgun, bıkkın, mutsuz mirası fark etmeden ve bu zinciri kırmadann kadın olmakla barışmak da öyle kendi başına edinilen bir şey olmuyor ne yazık ki… Evliliklerin temel problemi de burda ya zaten. Biri neyi kaybettiğini farkedemiyor, diğeri neyi aradığını?

Kadın olmanın, sesin,sözün, tavrın inceliğini kimde gördük en son bir düşünsenize? Sadece dişi olmakla karıştırılan bir yapaylıktan söz etmiyorum elbette… Zarafetin, nezaketin ziynet gibi taşındığı bir huzur halinden söz ediyorum.  Bazen örneğini bulamadığımız halin, gerçeğini olmamız bekleniyor ya, bir define bulmak gibi kimileri için bu…

O yüzden kadın olmakla barışmak için, miras aldığımız kadınlığında bir resmini çekmeliyiz. Bu resimde görmek istediğimiz, asla olmasın istediğimiz ne varsa bir karar vermemiz gerekiyor besbelli. O zaman defineye ulaştıracak ip uçlarını görmek mümkün olacaktır.

Aynı zamanda, bir yandan kendi kız çocuklarımıza miras bırakmamamız gereken bir durumla da yüzleşmek demek bu. Zor ve sürekli kendini başa sarmış hissetmemize sebep olabilir. Buna rağmen, bu cesareti göstermeye ihtiyacımız var. Bununla ilgili yüzleşmelere, okumalara, desteklere ihtiyacımız var. Hemen reddetmek yerine üzerinde düşünmeye de…

Haim Gnot isimli terapist eğitimlerine katılan ve ebeveynlikle ilgili ne kadar şey öğrenirse öğrensin, zaman zaman yine  kendi dillerine döndüğünü ve bundan rahatsız  olduğunu söyleyen hanımlara “Yeni bir dil öğrenmek kolay değildir. Bir kere siz aksanlı konuşacaksınız. Ama bu çocuklarınızın anadili olacak” cevabını veriyor.

Ben de bu cümleden referansla şunu söylemek isterim;  anne babalarınızın korkularına , devraldığınız mutsuz kadınlık mirasına rağmen, gösterdiğiniz her çaba, unuttuğumuz bir yabancı dili yeniden öğrenir gibi size yanlış cümleler kurdurtabilir. Ama unutmayın bu dil kız çocuklarınızın anadili olacak. O zaman birbirimizi daha iyi anlayan, huzurlu kadınlar olacağız inşallah. Ve mutsuz kadınlık miraslarının zincirini kıracağız.

Tuğba Akbey İnan

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: