Kadınlar Günü’nde kadını böyle tanıyan ve tanıtan gördünüz mü?

Hocaefendi’nin Beyan kitabında “Dar Bir Çerçevede Kadın!” tarif ve tanıtımı.

“- İç donanımı itibarıyla kadın bir şefkat abidesi; şefkati de yaratılış ve tabiatındaki özelliğinden gelen bir hilkat nümunesidir…

Bu nezih tabiat hep şefkat söyler, şefkat inler, şefkatle oturur kalkar; bir ömür boyu çevresindekileri şefkatle süzer ve herkese yudum yudum şefkat içirir.

Herkesi şefkatle kucaklayıp herkese şefkat içirdiği aynı anda, inceliğinin ve içtenliğinin gereği olarak da, sürekli ızdırapla yutkunur durur.

Bir tül gibi titrer etrafındaki herkesin üzerine, anne-babasına, kardeşlerine, arkadaşlarına ve bütün yakınlarına; tabii mevsimi gelince eşine, evlatlarına…

Paylaşırken onlarla zevki, lezzeti, neşeyi, güller gibi açar ve çevresine gülücükler saçar…

Görünce de onlarda tasayı, kederi, yapraklar gibi sararır, solar ve hüzünle inler, üzülür…

Her zaman güzel şeyleri görmek, güzelliklerle içli dışlı olmak ister. Ne var ki bazen umduklarını bulur, bazen de umdukları yok olur… Bazen çevresinde rüzgâr hep zorlu eser ve sarsar gönül bağladığı her şeyi.

İşte o zaman inleyerek dolaşır her yerde. Hafakanlarla köpürür durur ve içten içe gözyaşlarıyla soluklanır.

Ruh ufku itibarıyla eşini bulmuş ve çocuklarıyla susuzluğunu giderebilmiş bir kadının, Cennet hurilerinden ve böyle birinin gözetiminde örgülenmiş yuvanın da Firdevs’ten farkı yoktur!..

Herhalde böyle bir Cennetliğin gölgesinde, şefkat yudumlaya yudumlaya yetişen çocukların da ruhanilerden farkı olmayacaktır…

Böyle bir yuvada, tenler ve cesetler ayrı ayrı görünse de, herkese ve her şeye hükmeden can bir tanedir.

Her zaman kadından fışkırıp bütün yuvayı saran bu can, manen bir büyü, bir ruh gibi herkesin üzerinde kendini hissettirir ve adeta onları sırlı yerlere yönlendirir.

Kalp ufkunu karartmamış ve ruhunun önü açık bir mübarek kadın, aile sistemi içinde tıpkı bir kutup yıldızı gibidir; hep yerinde durur, kendi etrafında döner, sistemin diğer üyeleri ise varlıklarını her zaman onun çevresinde şekillendirir ve ona bağlılık içinde hedeflerine yürürler…

Evet, herkesin yuva ile münasebeti muvakkat, sınırlı ve izafidir. Kadın ise başka bir işi olsun olmasın, içinde şefkat, merhamet, sevgi macunu kaynatıp durduğu mutfağıyla sürekli evinin orta yerinde dimdik ayakta durmakta ve duygularımıza neler neler pişirip sunmaktadır?..

Duygu ve düşünce dünyasıyla sonsuza tam yönelmiş bir kadın, hiçbir mürşit ve hiçbir muallimin duyuramayacağı şeyleri duyurur ruhlarımıza!.. Gönüllerimizi, zamanın solduramayacağı, kimsenin silemeyeceği en enfes manaların, en nefis hatlarıyla süsler; derken şuuraltı donanımımızla, bizi daha sonraki hayatımızda, peyleyebileceğimiz nice potansiyel zenginliklere ulaştırır!..

Biz her zaman böyle yetkin “insan-ı kamile” bir kadının huzurunda, ruhlarımıza ötelerin merhamet, şefkat şiirinin döküldüğünü duyar gibi olur ve içimizin derinliklerinde hep uhrevileşmenin neşesiyle ürperir dururuz!..”

***

Kadının yaratılışındaki bu eşsiz özelliğini fark etmeyip hesaba katmadan vasıfsız bir işçi gibi erkekle yarışa sokarsanız, onun iç dünyası itibarıyla erişilmezliklerini yok saymış, sahası dışında değerlendirmeye tabi tutma haksızlığına yönelmiş olursunuz. Bu haksızlık ise basit görülüp geçilecek bir saygısızlık değildir.

Halbuki kadın kendi görev yerinde ve sahasında eşsizdir, erişilmezdir, ulaşılmazdır!..

Aile bireylerini mıknatıslı şefkatiyle sinesine çekerek aileyi dağılmaktan koruyan kurtarıcılığa sahip bir kahramandır. Bu yanıyla kadın, hiçbir yarışta geçilemeyecek özellik ve eşsizlikte koruyucu ve kurtarıcı bir şefkat kahramanıdır.

Kadının iç donanımı itibarıyla bu özellik ve eşsizliğini görmezlikten gelenler, yanlış rakiplerle yanlış kulvarlarda yarışa çıkarmakta, böylece yetersizlik görüntüsü vererek büyük haksızlıklara maruz bırakmaktalar… Artık bu farkın farkına varılması, bu saygısızlığın sona erdirilmesi gerekmektedir.

Ahmed Şahin / Zaman