Kadınlar ve Camiler

Kadınlar camilere gelsin mi, gelmesin mi?

Dinde cevabı açıkça belli olduğu halde yüzyıllardır hararetli tartışmaları tetikleyen konulardan biri de budur. Bu mesele, Diyanet İşleri Başkanlığının kadınları camie çağıran açıklamaları üzerine tekrar gündeme oturdu; bundan sonra da uzunca bir müddet kendisini hatırlatacağa benzer.[1]

Resulullah (s.a.s.) zamanında böyle bir problemin olmadığı herkesin malûmu olan bir gerçektir. O zaman kadınların da mescide geldiğini, Resulullahın arkasında namaz kıldığını, hattâ kadınlar mescidde otururken Resulullahın yanlarından geçip onlara selâm verdiğini biliyoruz. Fakat Peygamberimizden hemen sonra, daha Sahâbe zamanında kadınlara cami yolunu kapatmaya yönelik eğilimler kendisini göstermeye başlamıştır. Meşhur vak’adır:

Hadis ilminin öncülerinden Abdullah ibni Ömer (r.a.) “Kadınlar mescide gitmek için izin istediklerinde onlara mâni olmayın” mealindeki hadis-i şerifi naklettiğinde, oğlu Bilâl “Vallahi biz mâni oluruz” diyerek ona itiraz etmiş, Hz. Abdullah da buna öfkelenerek daha önce kendisinden hiç işitilmedik fena bir sözle oğlunu azarlamıştı. (Müslim, Salât: 135.)

***

İnsanın olduğu her yerde görülebilecek bazı ciddiyetsiz durumların ortaya çıkması, zaman içinde, kadınların camideki yerini tartışılır hale getirmiştir. Nitekim Hz. Aişe’nin (r.a.) “Bugün kadınların yeni icad ettikleri halleri Resulullah görseydi, onları mescidlerden men ederdi” dediği rivayet edilmektedir. Ancak bu yakınma sadece sözde kalmış, Resulullahın halifelerinden hiçbirisi bu konuda bir yasaklama yoluna gitmediği gibi, Hz. Aişe’nin de onlardan böyle bir talebi olmamıştır. Tıpkı Resulullahın zamanında olduğu gibi, Hulefâ-i Râşidîn’in zamanında da kadınlar gerek vakit namazlarında, gerekse Cuma ve bayram namazlarında mescide gelmeye  devam etmişlerdir. Resulullahın koymadığı bir yasağı ihdas etmek, onun Ashabının akıllarından geçebilecek birşey değildi; tarih, böyle şeylere şahit olmak için, asırlarca bizim gibi cesaret sahiplerini beklemek zorunda kalmıştır. Bu bakımdan, Hz. Aişe validemizin yakınması, bu konuda herhangi bir yasak getirmek için değil, bilâkis yasak getirememek için delil teşkil eder.

Kaldı ki, Resulullah zamanında da, kadınların mescide gelmesinden doğan problemler görülebiliyordu. Kütüb-i Sitte’nin üçünde yer alan sahih bir rivayette, İbni Abbas (r.a.), Resulullahın arkasında namaz kılan çok güzel bir kadından söz eder. Cemaatin bir kısmı bu kadını görmemek için ön safta bulunmaya gayret ederken, bazı insanlar da en arka safta kalır, namazda rükûa eğildikleri zaman koltuklarının altından o kadına bakarlardı. (Tirmizî, Tefsir: 15; Nesâî, İmâme: 62; İbni Mâce, İkame: 68.)

Resulullahın arkasında namaz kılanların arasında yeni Müslüman olmuş bedevîlerden tutun, münafıklara kadar her çeşit insanın bulunduğunu dikkate alırsak—mescide bevl eden adamı hatırlayalım!—bu hadisenin çok garipsenecek birşey olmadığı sonucuna varmakta zorlanmayız. Kıssadan çıkaracağımız en önemli hisse ise, bu vak’anın herhangi bir yasaklamaya yol açmamış olmasıdır. Bizim zamanımızda cereyan ettiği takdirde kadınların ebediyen camilere yaklaşmaması sonucunu doğurabilecek olan böyle bir suiistimal, Resulullahın zamanında hiçbir yasaklama ve kısıtlama sebebi olmamıştır; buraya dikkat gerekir!

Bu, trafik kaidelerini belirledikten sonra bu kaideler çerçevesinde trafiği serbest bırakmaktan farklı birşey değildir. Kadınların camilere gelmeleri de zaten tesettüre riayet etmek, koku sürünmemek, erkeklerle aynı safta durmamak gibi şartlara bağlanmıştır. Bunlar, mahzurları bütünüyle kaldırmasa da asgarîye indirecek şartlardır. Bu şartlar altında dahi suiistimal yoluna sapacak olan olursa, o da Allah katında büyük bir sorumluluğun altına girmiş olur; fakat bu tür münferit olaylar yüzünden büyük çoğunluk bir haktan yahut nimetten mahrum bırakılmaz. Böyle mahzurların önüne geçmek için yapılacak şey, Allah’ın ve Resulünün koyduğu şartlara uyulmasını titizlikle gözetmekten ibarettir; yoksa Allah ve Resulü tarafından konulmamış bir yasağı, eksik bırakılmış bir iş gibi görerek ihdas etmek değildir. Şunu unutmamak gerekir ki, kadınların camilere gelmesi halinde ortaya çıkacağı varsayılan bir mevhum mahzur var ise, Allah’ın ve Resulünün koymadığı bir yasağı ihdas etmenin çok daha büyük ve muhakkak mahzurları vardır. “Onlar hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı Allah’ın yanı sıra rab edindiler” meâlindeki âyetin (Tevbe, 9:31) kapsama alanına girmek, bu mahzurlar başında gelir.

Allah’ın Resulü, bu âyeti şu sözleriyle açıklamıştır:

“Onlar hahamlarına ve rahiplerine ibadet etmediler. Fakat hahamları ve rahipleri birşeyi onlara helâl kılınca helâl sayıyor, haram kılınca da haram sayıyorlardı.” (Tirmizî, Tefsir 9:10.)

Kadınların camilerden alıkonmamasına dair Resulullahın sarih ve mükerrer emirlerine “Kadınların camie gitmesi caiz değildir” şeklindeki fetvalarla karşı çıkanlar bu hadisin tarifine tıpatıp uymuyor mu?

[1] Bu yazı, Diyanet İşleri Başkanlığının kadınları camilere gelmeye teşvik etmek ihtiyacını duyması üzerine 29 Ağustos 2012 tarihinde Son Devir’de yayınlanmıştır.

Ümit Şimşek

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: