KAİNAT SENSİN {3}

KAİNAT SENSİN {3}

17 şifreli hakikat-ı insanîye haritasının 3 ve 4. Şifresi;

3.SECİYELER 

“Fıtrat-ı insan bir mezraa hükmündedir ki, secayâ-yı hasene temayülat-ı şerriye ile beraber, taneler gibi dest-i kaderle içinde ekilmiştir. Bu taneler neşv-ü nema bulmak için bir suya muhtaçtır. Hevadan gelse, şer taneleri neşv-ü nema bulur. Şimdiki şu medeniyet-i habisenin heyet-i içtimaiyeye verdiği tesir gibi… Fıtraten -çendan- hayır ciheti galibdir, fakat sünbüllenmiş, semere vermiş on çekirdek, yüz değil bin kurumuş çekirdeğe galebe eder. İşte şunun çaresi: O bâb-ı fitneyi kapatmakla, suyu Hüda tarafından vermek lâzımdır.” [13]

“Nefsin cürsûmesinde şedid bir açlık, azîm bir ihtiyaç, acib bir zevk vardır. Eğer bu seciyelerinin mecraları hikmet-i hilkatına uygun tarzda tahavvül ederlerse, o zaman meselâ ondaki mezmum hırs, doymak bilmeyen bir iştiyaka inkılab eder.. ve onun meş’um gururu, bütün enva-i şirkten necatına bir vesile olur.. Ve ondaki kendi nefsine ve zatına olan şedid muhabbet; Rabbine karşı zatî ve fıtrî bir muhabbete tahavvül eder. Ve hakeza, tâ bütün seyyiatı hasenatlara inkılab edinceye kadar gider.” [14]

“Hem meselâ: İnsanın en latif ve şirin bir seciyesi olan şefkat; eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müdhiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musibet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedî kaybeden bir gafil vâlide, bu hırkatı tam hisseder.” [15]

“Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibarıyla kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var.

Bu kahramanlığın inkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar seciye inkişaf etmez. Veyahut sû-i istimal edilir.” [16]

“Ecnebîlerin bir kısmı, nasıl kıymettar malımızı ve vatanlarımızı bizden aldılar. Onun bedeline çürük bir fiat verdiler.  

 Aynen öyle de: Yüksek ahlâkımızı ve yüksek ahlâkımızdan çıkan, hayat-ı içtimaiyeye temas eden seciyelerimizin bir kısmını da bizden aldılar. Terakkilerine medar ettiler. Ve onun fiatı olarak bize verdikleri sefihane ahlâk-ı seyyieleridir, sefihane seciyeleridir. Meselâ: Bizden aldıkları seciye-i milliye ile, bir adam onlarda der: “Eğer ben ölsem milletim sağ olsun. Çünki milletimin içinde bir hayat-ı bâkiyem var.” İşte bu kelimeyi bizden almışlar ve terakkiyatlarında en metin esas budur. Bizden hırsızlamışlar. Bu kelime ise, din-i haktan ve iman hakikatlarından çıkar. O bizim, ehl-i imanın malıdır. Halbuki ecnebîlerden içimize giren pis, fena seciye itibariyle bir hodgâm adam bizde diyor: “Ben susuzluktan ölsem, yağmur hiçbir daha dünyaya gelmesin. Eğer ben görmezsem bir saadeti, dünya istediği gibi bozulsun.” İşte bu ahmakane kelime dinsizlikten çıkıyor, âhireti bilmemekten geliyor. Hariçten içimize girmiş, zehirliyor. 

Bazılarımızdaki dikkatsizlikten ve ecnebilerin zararlı seciyelerini almamızdan, kuvvetli ve kudsî İslâmî milliyetimizle beraber herkes “nefsî! nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle ve menfaat-ı şahsiyesini düşünmekle bin adam, bir adam hükmüne sukut eder.

Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünki insanın fıtratı medenîdir. Ebna-i cinsini mülahazaya mecburdur. Hayat-ı  içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir.” [17]

“Ulvî seciyelerinin rabıtası ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacı sıdktır. Öyle ise sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.” [18]

“Bu millette fıtrî bir kahramanlık seciyesi vardır. Bu seciye eğer Risale-i Nur’la inkişaf ederse, hiçbir millet karşılarında duramaz.” [19]

“Ey kardeş bil ki! İnsanın camiiyet-i fıtratının mezayasından ve onu sair hayvanattan ayıran seciyesi ise; zevi-l hayatın Vâhib-ül Hayat’a karşı olan tahiyyatlarını fehmetmesidir. 

Yani insan, kendi nefsinin kalbinin sözlerini anladığı gibi, iman kulağıyla dinlediği zaman, tesbih eden zevi-l hayatın, belki cemadatın dahi bütün kelimatını fehmedebilir.” [20]

“İnsanın sair zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise; yüksek seciyeleri ve cem’iyetli istidadları ve küllî ubudiyetleri ve geniş vücudî daireleri itibariyledir. Halbuki o insan, hem madum, hem ölü, hem karanlık olan geçmiş ve gelecek zamanların ortasında sıkışmış bir kısa zaman olan hazır vaktin mikyasıyla, ölçüsüyle; hamiyeti, muhabbeti, kardeşliği, insaniyeti gibi seciyeler alır.” [21]

4.MİKYAS

“Cenab-ı Hak insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır.” [22]

“Kâinattaki san’at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta, nümunesi insanda vardır.” [23]

“İnsan, şu kâinatın hakaiklerine bir mikyastır ve bir mizandır.” [24]

“İnsan, küçük bir mikyasta, kâinattaki hakaik-i imaniyeyi şuhud derecesinde gösterebilir.” [25]

“Hayat-ı insaniyenin vezaifinden biri de kendi cüz’î sıfatlarını şuunatını, Hâlıkın küllî sıfatlarını, şuunatını fehmetmek için bir mikyas yapmaktır.” [26]

“Kendi cüz’î sıfat ve mevhum rububiyetinin ölçücükleriyle Rabb-ı Semavat ve-l Arz’ın muhit sıfatlarının marifetine bir mikyassın ki, mevhum bir rububiyetin hududunu tasavvur etmekle, o muhit sıfatları fehmedersin.” [27]

“Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır.” [28]

ESRA ÖZEL

KAYNAKÇA;

Risale-i Nur Külliyatından…

[13] Sunühat, Tuluat, İşarat – 95

[14] Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 521

[15] Şualar – 16

[16] Lemalar – 199

[17] Hutbe-i Şamiye – 58

[18] Tarihçe-i Hayat – 95

[19] Son Şahitler Cilt no:4 – 178

[20] Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 468

[21] Şualar – 223

[22] Lemalar – 190

[23] Mektubat – 232

[24] Lemalar – 354

[25] Lemalar – 354

[26] Mesnevî Nuriye – 218

[27] Mesnevî-i Nurîye(Bd.) – 637

[28] Emirdağ Lahikası 1 – 146