Kaldırımda Bir Hüzün ve Umut İzi

Seni anlamam çok güç, ey kaldırımlara unutulmaz bir iz bırakan adam. Şu kareye imza atarak yürekleri burkan adam.

BELKİ BİLİRSİNİZ, “Konuşabilseydik çizmezdik” diye bir oluşum var. İnternet sitelerinde, facebook sayfalarında özellikle haksızlıklara karşı çizgileriyle mücadele veriyorlar. Neden böyle bir isim seçtiklerini anlayabiliyorum. Çünkü ben de şimdi bir fotoğrafla bakışıyorum, uzun uzun. Boğazımda bir koca düğüm. Bu kaldırımı tanıyorum, derneğe giden ıssız yolun düzensiz kaldırımı. Ve korkarım ki, bu ayakkabıları da tanıyorum. Bu fotoğrafı bana Deniz Feneri Derneği’nden bir arkadaşım gönderdi. Kendisi bu kare üzerine bir şeyler yazmayı denemiş ama tıkanmış. Sürekli ertelemiş. Sonra aklına ben gelmişim. İlk gördüğümde boğazıma oturan düğüm hala orada duruyor. Baktım, baktım, baktım.. Sonra dedim ki, “Kelimeleri bu kareye şahit tutmalıyım.” Ve dedim, “konuşabilseydim yazmazdım.”

Bazen sözün bittiği yerdesinizdir. Dudaklarınız kilitlenmiş gibidir. Sesiniz kısılıp kalmıştır. Böyle durumlarda sayfalarca yazmayı, tek bir cümleyi seslendirmeye tercih ederim. Ağlarken konuşamazsınız, ama yazabilirsiniz çünkü.

Üzerinden defalarca geçtiğim şu sevimsiz kaldırım. Nerden bilirdim bir gün beni böyle ansızın yakalayacağını.. Burası derneğin yolu. Siyaset kuklalarının, fasıkların, Allah’tan korkmazların haksız yere hedef tahtası olduğundan beri dernek, çeşitli yerlerdeki giyim mağazalarını kapatmak zorunda kaldı. Mağazalar derneğin içine taşındı. Muhtaç kişiler, tespitleri yapıldıktan sonra buradan tıpkı bir mağazadan alışveriş yapar gibi ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Eskiden bu kadar hüzünlü değildi bu kaldırımlar biliyorum. Elden başvuru alınmıyor, yardımlar doğrudan teslim ediliyor, merkez bina muhtaç ailelerle çok muhatap olmuyordu. Yoğunluk böyle gerektiriyordu. Ama bu kaldırımların kaderinde bir yandan hüzün, bir yandan umuda yol almak varmış demek ki. Giyim mağazalarından birisi merkez binada sabitlendi. Bir de il il dolaşıp ihtiyaç sahibi aileleri yepyeni kıyafetlerle sevindiren Gezici Giyim Mağazaları var. Muhtaç aileler sırayla gelip buralardan ihtiyaçlarını karşılıyor. Gelirken biraz mahcup, çekingen, üzgün ve bitkinler. Giderken mutlu, huzurlu ve umutlu.

Elbette bu kaldırımlarda birçok izler bırakıyorlar her seferinde. Ama en silinmezlerinden biridir belki bu kare. Siyah renkli bir çift erkek ayakkabısı. Ve bir çift çorap. Sonra bir çorap paketinin aynı yerde duran ambalajı. Kaldırımın üzerinde bir dekor gibi duruyorlar. Kareyi ne tarafa döndürürseniz döndürün görüntü aynı. Hem de oldukça çarpıcı. Kaç boyutlu olması gerekir acaba böyle gerçekçi bir karenin? Ayakkabı yırtık. Çorap eskimiş. Öyle hüzünlü duruyorlar ki kaldırımın üzerinde…

Belli ki yeni ayakkabısını alan kişi mağaza bölümünün içinde giymeye çekinmiş. Kim bilir, sebebi nedir. Bizim anlamakta zorluk çekeceğimiz nasıl bir bahanesi vardır. İçinde nasıl bir sıkıntı vardır, dışa vuramadığı.. Eline aldığı yeni ayakkabısını ve çorabı derneğin bahçesinden çıkana dek giymemiş. O ıssız kaldırıma gelinceye kadar… Sonra öyle acele bir şekilde eski ve yırtık ayakkabılarını terk etmiş ki, öylece düzensizce duruyorlar, çoraplarıyla birlikte. Yeni ayakkabı ve çoraptan ise sadece bir ambalaj kalmış geriye. Bu hüzün dolu karenin tek tesellisi o.

Neler geçmiyor ki aklımdan bu fotoğrafa bakarken. İyi ki diyorum, bunu buraya kim bırakmış diye öfkeyle kaldırıp çöpe atmamış birisi. İyi ki fotoğrafını çekecek kadar etkilenmiş ve düşünceli davranmış birisi. Tabi ya, belki baktığında şükretmeyi akıl eder başka birisi. İyi ki yırtık ayakkabıların yenisini hediye eden birileri var. İyi ki bu kaldırımdan sürekli geçiyorlar. İyi ki…

Acaba neden öylece bıraktı eski ayakkabılarını… Birine görünmekten korktuğu için acele mi etti? Yoksa gerçekten birini fark ettiği için mi kaçarcasına gitti. Sevincinden unuttu mu yoksa. Yoksa görmek, hatırlamak istemiyordu da ondan mı öylece uzaklaşmak istedi eski eşyalarından. Elini bile sürmek istemedi mi yoksa? İbret olsun mu istedi veya. Tahmin etmek ne zor, yırtık ayakkabılarını birer yetim âhı gibi kaldırıma terk edip giderken neler hissettiğini. Belki acelesi vardı, bir yere yetişecekti, yeni ayakkabılarıyla gitmeliydi… Belki üşüyordu ayakları, ısınmak istedi. Belki, belki…

Seni anlamam çok güç, ey kaldırımlara unutulmaz bir iz bırakan adam. Şu kareye imza atarak yürekleri burkan adam. Şükürsüzlüğümüzü yüzümüze vuran, hiç yüzümüze bakmadan. Eğer cennet mekan şu bağışçılar olmasa, dernek sana ulaşmış olmasa daha ne kadar zaman taşıyacaktı seni acaba o siyahlığını yitirmiş yırtık kunduraların. Yoksa onlar seni değil, sen mi onları taşıyordun. Bir utanç gibi. Bir yara gibi. Her baktığında içine batan bir diken gibi.

Seni suçlayacak mıyım, eski ayakkabılarını öylece bırakıp gittin diye. Aslında bu çok mantıklı olurdu, çünkü insanlar en kolay anlayamadıkları zaman suçlarlar. Ya da acıyacak mıyım sana. Sonra? Mübarek zatlar muhatap oldukları her şeye Rablerinden bir işaret gözüyle bakarlarmış. Eğer bu benim karşıma çıktıysa, bundan almam gereken bir ders vardır mutlaka diye. Şimdi mail kutuma düşen şu içler acısı resim, içimi acıtmaktan başka bir işe yaramalı değil misin? Yırtık ayakkabılarını gözlerden kaçırmaya çalışan insanların o yakıcı çabalarını yüzlerinden okuyabiliyor muyum ben. Gözlerinden? Her gece uyumadan önce beynime hücum eden düşüncelerin içinde ayakkabı derdi diye bir derdi olan insanlar yer alıyor mu hiç? “Ne kadar az şükrediyorsunuz” derken Allah, ne tarafında kalıyorum bu ayetin, diye düşündürmeli ve sordurmalısın bana. Yoklukla imtihan edilenler kadar, varlıkla imtihan edilenler olduğunu da hatırlatmalısın.

Keşke diyorum, sana o ayakkabıyı hediye edenlerin arasında olsaydım. Keşke o eski ayakkabılarını bir ah gibi terk edip giderken sen, ben de orada olsaydım. Belki şu cevabını bulamadığım sorularla tümden yanıt verirdin gözlerinle. Ve iyi ki diyorum, hafızama bir iz bıraktın. Bu gece uyumadan önce gözümün önünden gitmeyecek bir anı bıraktın. Ve umarım, yeni ayakkabıların da eskidiğinde yine aynı kaldırımdan geçip, yine yeni bir ayakkabıya kavuşacaksın.

Ben bu kareye bir isim bulamadım ve ilk kez başlıksız bir yazı yazdım. Ama sen o hüzün dolu kaldırıma, hüzün dolu silinmez bir iz bırakırken dönüş yolundaydın… Ve artık umut kaldırımdaydın. Oradan yeni ayakkabılarınla geçtin. İşte bu yüzden her zaman hüznün yanında bir umut olabileceğini da gösterdin. Tıpkı karanlıklarda beliren deniz fenerlerinin yaptığı ve her zaman yapacağı gibi…

Nuriye Çakmak

www.karakalem.net

* Bu yazı, Deniz Feneri Derneğinin websitesinde yayınlanmıştır.

** Yazı isimsiz olarak gönderilmiş, başlık dernek yetkilileri tarafından eklenmiştir.