Kendi Terapistiniz Olmak İster Misiniz?

Farklı ülkelerde, farklı toplumlarda yapılan son çalışmaların tamamı tek bir kalemden çıkmış gibi bize aynı bilimsel gerçekleri söylüyor: “Refah seviyesinin geçmişle kıyaslanamayacak kadar yükseldiği, teknolojinin insanın hayatının hemen her alanda rahatlattığı bir ortamda bireylerin bunaltı, kaygı, sıkıntı, depresyon, intihar gibi psikolojik kökenli hastalıkları her geçen gün artmaktadır.”

Yapılan çalışmalar intiharların dünyanın en müreffeh ülkelerinden olan İskandinav ülkelerinde daha fazla olduğunu bizlere gösteriyor. İyi ama neden?

Tıp alanında bunca ilerleme bunca ilaç ve terapi tekniğinin gelişmesine rağmen psikosomatik hastalıklar neden gribal enfeksiyonlar gibi salgın tarzında yayılıyor?

Çok değil daha yüz yıl öncesi dönemde yaşanan kıtlık, yokluk, hastalık ve ilaç bulamama endişesini yaşamayan günümüz insanı (en azından Suriye, Arakan, Irak vs. dışında ki ülkelerde durum bu) neyin endişesini, neyin kaygısını hissederek bunalıma giriyor?

Her türlü alanda yaşam standartları artmasına rağmen, 2020 yılında Depresyonun en yaygın ikinci hastalık olacağı öngörüsünde bulunan Dünya Sağlık Örgütü bu konuda neden yeterli önlemleri alamıyor/almıyor?

Gelişmiş ülkelerde bebek ölüm oranları binde beşlere kadar düşürülmesine, ortalama yaşam süresi seksenler’in üzerine çıkmasına rağmen psikolojik hastalıklar konusunda neden bir arpa boyu bile mesafe kat edilemiyor?

Soruları çoğaltmak mümkün, tabi bu sorulara verilebilecek muhtelif cevapları da… Her verilen cevap sorunu algılayış şeklinizi belirler diye güzel bir söz vardır.

Günümüz medeniyetinin insanın kendisine karşı yalnızlaşması, yabancılaşması ve bunların sonucu olarak da psikosomatik hastalıklara yakalanması sorununa bulduğu çözüm; bu insanlara mutluluk hapları vermesidir. Bu durum mekanikleşmeyi ve insanın kendine yabancılaşmasını daha da artırmaktadır. Her duygusal eksikliğe, her bunaltıya bir ilaç önerme çözümü insanın duygularının ötelendiği bir yaklaşım tarzıdır. Dahası bu duygular üzerinden büyük meblağların kazanıldığı rant kapısıdır.

Oysa insan kendini yapılandırabilen, kendini algılayabilen, sinyal veren bunaltı ve sıkıntı uyaranlarını ilaçlarla baskılamak yerine, o sinyallerin göndermiş olduğu kodları deşifre edip çözüm yollarına yönelmelidir.

Biz hekimler açısından ise organik bozuklukların ile ruhsal bozuklukların nerede başlayıp nerede sona erdiğini ve birbirleriyle olan etkileşimlerin ne oranda olduğunu tayin etmek çok önemlidir. Bu çerçevede organik kaynaklı ruhsal bozuklukları medikal terapinin kollarına sunarken, fonksiyonel ve kurgulanmış sanal programla ilintili ruhsal rahatsızlıkların tedavisinde olabildiğince psikoterapiden istifade edilmelidir. Ancak günümüzde ne terapist sayısı bu rahatsızlıklara yakalanan insanları tedavi etmede yeterli sayıdadır ne de uygulanan yöntemler bu toplumun inanç yapısıyla yeterince harmanlanmıştır. Günümüzde çokça dile getirilen terapilerin evrenselliğinden çok o ülkenin ve ülke insanının inanç yapısının ön plana çıkması gerekliliği haklı bir tartışma gibi gözükmektedir. Hatta bir adım ileriye giderek terapilerin bireyselleştirilmesi fikri ve her terapinin, terapi olacak insanın kendine has özellikleri gözetilerek yapılması terapilerdeki başarıyı artıracaktır.

Son zamanlarda artan kimlik-kişilik çatışmalarını, bunaltı, kaygı gibi psikosomatik hastalıkları azaltmada önereceğim teknik, dünya literatürüne 1916 yılında ilk kez Samuel Crothers tarafından isimlendirilmiş olan “Biblioterapi” tekniğidir. Biblio Yunanca ‘kitap’ ve terapi de ‘tedavi’ demektir. Benimde “Terapistin Terapisi” adıyla yazdığım kitabımda uygulamaya çalıştığım bu tekniği, İslam âlimlerinin birçoğunun eserinde görmek mümkündür.

Bu eserlerden biri de Bediüzzaman Said Nursi’nin müellifi olduğu Risale-i Nurlardır. Bu eser kişinin kendi rehabilitasyonu ve terapisi için okunabilecek değerli bir kaynaktır.

  • Öncelikli olarak kendini (yani İnsanı) tanımak isteyenlere; Asayı Musa Kitabında Yedinci Mesele ile izah edilen bölümü,
  • Sıkıntı ve stresle baş etmede zorluk çekenlere; Sözler kitabından özellikle 23. Sözü,
  • Kronik veya ciddi bir hastalığa yakalananlara; Hastalar Risalesini,
  • Çağımızda son zamanlarda özellikle ileri yaşlarda erkeklerde görülen Andropoz hastalığına yakalananlara; İhtiyarlar Risalesini,
  • Gençlikte yaşanan sıkıntılar yüzünden bunalanlara; Gençler Risalesini,
  • Ahiretle ilgili kafası karışık olup da işin içinden çıkamayanlara; Sözler Kitabından 10. Sözü,
  • Ene-ego gibi daha teknik ve derin meseleleri araştıranlara 30. Sözü,

Okumanızı tavsiye ederim.

Yrd. Doç. Dr. Kenan Tastan

www.NurNet.org