Kibir Özgüven Değildir

Kişisel gelişim konusunda son zamanlarda uzmanların sıklıkla bahsettiği konulardan birisi “özgüven”dir. Özgüven; en basit ifadesiyle, bir insanın kendi yeterliliğine olan inancıdır. Kişinin gelişimini destekleyen, karşılaştığı problemlerle mücadele etmesini kolaylaştıran, ona enerji ve motivasyon veren ferdî bir özelliktir. Kendi becerileri ile ilgili müspet idrâki olan kişinin başladığı işi bitirmesi daha kolaydır.

Özgüvenin temeli, çocukluk yıllarında atıldığı için, ebeveynlerin geliştirici tutumlar sergilemesi çok önemlidir. Bir anne-babanın davranışları çocuğunun temel özgüvene sahip olup olmamasına sebep olabilir. Çocuğa, yaşına uygun sorumluluklar vermek, kendi yeteneklerini keşfetmesi için yardımcı olmak, onun başarılarını takdir edip ön plana çıkarmak; çocuklarını kendilerine güvenen fertler olarak yetiştirmek isteyen ebeveynlere tavsiye edilen destekleyici tutumlardan bazılarıdır.

Bu konu hakkındaki yazılar, genellikle özgüvenin gerekliliğinden ve eksikliği durumunda karşılaşılan problemlerden bahseder. Özgüven eksikliği durumunda kişi, kendi yeterliliğine inanmaz, bir işi başarabileceğine güvenemez. Başaramayacağını düşündüğü bir iş için teşebbüste bulunmaktan kaçınır. Kendisini ifade etmesi gereken ortamlarda çekingen ve ürkek duruşu ile dikkat çeker. Özgüven eksikliği ile karşılaşmamak için ebeveynler çocuklarına güven vermek için çabalar dururlar, hatta diğer ebeveynlerle yarış hâlinde çocuklarına daha fazla güven yüklemek isterler.

Bu yazıda, ebeveynlerin dikkatini çekmek istediğim farklı bir konu var. Vermeye çalıştığınız özgüvenin eksikliği kadar fazlalığı da sıkıntı oluşturacak bir durumdur.

Özgüven fazlalığı ile kişi, kendisini diğer insanlardan üstün görmeye başlıyorsa, kibir içeri sızmaya başlamış demektir. Özgüven ve kibirlilik durumu, aynı davranış şeklinde görülebilir; her iki hâlde de kişi bir işi başaracağına inanır, ama arada duygusal açıdan oldukça büyük farklar vardır. Özgüven, kibir değildir; kibir özgüvenin yaramaz kardeşidir. Kibirli bir insanın, özgüveni olduğundan bahsedemeyiz. Ancak kibir ve özgüven duyguları farklı hislerle benzer davranışlara sebep olabilir. Kişi kendi davranışına sebep olan bu iki duyguyu ayırt edemeyebilir.

Bu iki duyguyu birbirinden ayırt edebilmek için onları daha yakından tanımalıyız. Özgüven sahibi kişi, başarısını çabasına, emeğine atfederken; kibirli kişi başarısını kişisel özelliklerine atfeder. Meselâ özgüven sahibi kişi “Çalıştığım için başardım” derken kibirli biri, “Akıllı olduğum için başardım!” der.

Özgüven sahibi kişi, başarısızlığını da çabasının ve emeğinin eksikliğine atfeder, kibirli kişi ise başarısızlığını sebebini dış sebeplerde arar; “Yeteri kadar çalışmadığım için başaramadım.” demek yerine “Sorular saçma olduğu için başaramadım!” demek gibi… Kendisine bir türlü hatayı yakıştıramaz.

Dolayısıyla özgüven sahibi kişi, başarısızlığından ders çıkarır ve hatasını düzeltebilir, ama kibirli kişi yanlışının sebebini göremediği için hatasını da düzeltemez.

Özgüveni olan kişi etrafında pozitif bir atmosfer oluşturur, başkalarının güçlü yanlarını kabul eder, takdir eder. Kibirli kişi ise, başka birisinin kendisinden daha üstün olabileceğini kabullenemez, etrafındakileri küçümser, aşağılar. Özgüveni olan kişi, kendinden emindir; kibirli kişi ise ikinci olma ihtimalinin tedirginliği içindedir.

Özgüven ve kibir hâlleri arasındaki ince çizgi dikkate alınmayarak çocuk yetiştirirken bilinçsizce özgüven tohumları serpmek, yine hüsranla sonuçlanabilir. Ahlâken insanoğluna hiç de yakışmayan kibir, yanlış takdir ve teşvik tutumları ile ebeveynler tarafından pekiştirilmektedir.

Çocukların gelişiminde pozitif davranışların devamlılığını sağlamak için sunulan takdir ve teşvikler çok önemlidir; çocukların ahlâklı, disiplinli olmasına ve içtimâî davranışlar geliştirmesine yardımcı olur.

Fakat yetişkinlerin takdir ifadelerinin çocuğun kişiliğine değil, çabasına yönelik olması çok önemli bir konudur. Meselâ küçük çocuklar severek çizdikleri resimleri heyecanla âilelerine gösterirler; burada âilenin takdiri çocuğunun emeğine, dikkatine, kullanılan renklerin uyumuna yönelik olması gerekmektedir.

Zira çocuğun yeteneğine, zekâsına yönelik yapılan takdir ifadeleri (“Sen çok yeteneklisin…”, “zaten sen çok akıllısın…” gibi) çocuğun benlik duygularının güçlenmesine, yani enâniyet hissetmesine, dolayısıyla kibirlenmesine sebep olur.

Aynı mantıkla olumsuz davranışlardan duyulan memnuniyetsizliği belirtmek için kullanılan eleştiri oklarının da çocuğun kişiliğine yönlendirilmesi, çocukta özgüven eksikliğine sebep olur. Mesela ilkokul birinci sınıftaki bir öğrencinin okumaya başlamakta arkadaşlarından geç kalması durumunda, ebeveynin çocuğa akıllı olmadığını söylemesi, hayat boyunca çocuğun akademik becerilerine güvensizlik oluşturmasına sebep olabilir. Bunun yerine çocuğun çalışmalarının pek de yeterli gelmediğini söylemek daha doğru bir tenkid/eleştiri şeklidir.

Özgüven, daha çok âile ortamında kazanılan; okul ortamında ise eğitimciler tarafından pekiştirilebilen bir özelliktir. Bir çocuğun güvenli olup olmamasındaki esas şekillendirici güç, âilelere aittir. Âileler, bazen özgüven duygusunu hiç önemsemeyip sindirilmiş çocuklar yetiştirmekte; bazen ise özgüvenli fertler yetiştirmek amacıyla istemeden onlara kibirli olmayı öğretmektedir.

Fazla üstelenen özgüven gelişimi ile ebeveynlerin hem emekleri boşa gitmekte, hem de bir müslümana en yakışmayacak “kibir” elbisesini, kendi elleri ile kıymetli çocuklarına giydirmektedirler.

Her haslette olduğu gibi özgüven konusunda da ölçüyü tutturmak için, özgüven eksikliğine ya da fazlalığına duyarlı bir terbiye metodu takip etmek gerekmektedir.

Psikolog Tuba Sökmen

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: