Kimlerin duası alınmalı, kimlerin de bedduasından korunmalı?

Bazı duâlar gönülden gelen bir sızlanış, bir coşku ile yapılır. Böylesine duygulu ve coşkulu duâları Rabbimiz kabûl eder, reddetmez..

Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, böyle gönülden yapılan duygulu duâları haber verirken şöyle buyuruyor: Üç duâ redde uğramaz: Ana-babanın duâsı. Misafirin duâsı. Zulme uğrayan mazlumun duâsı..

Özellikle ana-babanın evladı hakkındaki haklı duasının redde uğramayacağı konusunda âlimlerin ittifakı vardır. Aslında insanın işlediği hata ve kusurların cezası çoğu zaman ahirete tehir edildiği halde kalbi kırılan ana-babanın duasının cezası âhirete pek tehir edilmez, hemen dünyada da verilir, saygısız ve anlayışsız evlât cezayı peşinen dünyada çeker, denmektedir… Hatta bu cezalar bazen ölürken dil tutulmasına kadar da (Allah korusun) varabilir. Nitekim Resûlullah Efendimiz’in zaman-ı saâdetlerinde annesini küstüren bir evlâdın ölürken kelime-i şehâdeti getirememesi vakası da buna misal olarak verilir.

Meşhur irşad eseri Tenbîhül-Gafilîn’de kaydedilen bu dil tutulma olayı şöyle nakledilir: Hasta yatağında son nefeslerini vermek üzere olan Alkama, bir türlü dilini döndürüp de şehadet kelimesini söyleyemez… Korku ve heyecan içinde Resûlullah (sas) Hazretleri’ne koşan hanımı:

-Yâ Resûlâllah, Alkama’nın dili tutuldu, şehâdet kelimesini söyleyemiyor, diye feryat eder. Durumu önemli bulan Efendimiz (sas) Hazretleri, Alkama’nın annesini çağırtır.

-Oğluna karşı darılmışlığın var mı, seni kırmış mıydı hiç? diye sorar.

Yaşlı kadıncağız önce söylemek istemezse de, sonunda itiraf eder:

-Bir defasında karısının yüzünden beni kırmış, haksız yere beni küstürmüştü. Hâlâ gönlümde o kırıcı sözlerinin açtığı yara etkisini sürdürmektedir. Tedavi edemedim bir türlü.. Bunun üzerine annenin şefkat duygularını harekete getirmek isteyen Efendimiz:

-Allahü Teâlâ âhirette yavrunu Cehennem ateşinde yakacak. Ama sen hakkını helâl edersen, Allah da affeder, yanmaktan da kurtulur, buyurur.

Oğlunun yanmasına gönlü razı olmayan anne, hemen orada hakkını helâl edince Efendimiz emreder:

-Gidin Alkama’ya bakın, dili çözülmüş mü, kelime-i şehâdeti getirebiliyor mu?

Koşuşanlar evin yakınına vardıklarında, içeriden Alkama’nın yüksek sesle kelime-i şehâdet getirdiğini duyarlar. Böylece son nefesini şehâdet kelimesiyle veren Alkama’nın cenaze namazında bulunan Efendimiz, oradaki evlâtları şöyle ikaz eder:

-Ana-babaya itaatsizlik, onların gönlünü kırıp bedduâsına maruz kalmak âhiretten önce dünyada karşılığı gelen bir büyük günahtır. İşte Alkama’nın hali bunun en yeni misalidir. Sizi büyütüp besleyen ana-babanızın gönlünü kırmayın, kalbini yaralamayın. Sonra aynı âkıbete uğrar, kelime-i şehâdetten bile mahrûm kalabilirsiniz…

Vak’ayı nakleden Tenbîhül-Gafilîn’de ana-babasına iyilik etmeyenin kendi evlâdından da iyilik görmeyeceğine de şöyle bir misalle işaret ediliyor.

Yaşlı anasının titreyen ellerinden çorbasının döküldüğünü gülerek seyreden bir oğul, şefkatle, hürmetle ona yardım etme yerine tutar, sofrasını ayırır, çorbasını da ağaçtan oyduğu bir tekneye koyarak önüne sürer. Durumu dikkatle takip eden kendi çocuğu ise bunu hafızasına nakşeder. Aradan zaman geçer, kendisi de ihtiyarlayınca kendi oğlunun da ağaçtan bir tekne oyduğunu görerek sorar:

-Oğlum bu tekneyi ne için oyuyorsun?

-Senin yemeğini koyup da sofranı ayırmak için..

Düşünmeye başlayan yaşlı babanın dilinden çaresiz şu cümleler dökülür:

-Etme bulma dünyasıdır bu. Ana-babama ettiğimin karşılığını aynen şimdi evladımdan görmekteyim. Ne ekersen onu biçersin derler. Şimdi oğlumdan onu biçmiş oluyorum anlaşılan…

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi