Komşunun Tavuğu..

Yaklaşık on yıl kadar önceydi. O dönem mail gruplarında epeyce vakit harcardım. Oralarda İslam ve iman hakkında soru soranlara izahlar yazar, ileri geri konuşanlarla tartışmaya girip cevap yetiştirirdim.

Bir süre sonra benim laf anlatmaya çalıştığım insanların çoğunun, orada bulunma sebebinin aslında tartışmak ve çözüm bulmak değil, insanların kafasını karıştırmak olduğunu gördüm.

Mesela bir konuda sapık bir fikir ortaya atarlar veya cevapsız olduğunu düşündükleri, kuvvetli itham veya iftira içeren ya da kafa karıştırıcı bir soru sorarlardı. Karşılıklı yazılan pek çok mailde, söylediklerinin yanlış olduğunu delillerle ispatladıktan ve onları susturduktan bir kaç gün sonra, hiç bir şey olmamış gibi başa dönüp o ilk maili tekrar gruba gönderirlerdi.

Uzun süre didiştikten sonra o alanda bir hizmetin olamayacağına karar verdim. Gerçekten sorusu olanların cevap bulmak için başvurabileceği Sorularlaislamiyet.com ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetva sitelerinin de giderek tanınması üzerine gönül rahatlığıyla o alanı bıraktım. Zaten yavaş yavaş mail grupları da popülerliğini kaybetmeye başlamıştı.

Başkalarına faydam oldu mu bilmiyorum ama o sürecin bana faydası oldukça fazladır.

İşte o dönemde, bir konu hakkında araştırma yaparken bir sitede o konu ile ilgili çok çarpıcı fikirler beyan edildiğini gördüm. Çok ikna edici bir “tarza” sahip olan dini bir siteydi bu. İnsanların kafasına takılan sorulara dikkat çekici cevaplar veriyorlardı. Fakat İncil’den…

Evet, bu bir Hristiyanlık sitesiydi. Verdikleri cevapları allayıp pullayıp öyle bir sunuyorlardı ki, okuyanı etkiliyorlardı. Verdikleri birçok cevapta bir yere kadar İslamiyet’le paralellik olması, bilmeyen insanların kafasında “bunlar da doğru (hak) demek ki!” fikrini oluşturuyor, böylece insanlar zihnen, sonradan söylenecek eğri sözlerin de doğru olduğunu kabul etmeye hazır hale getiriliyordu. Bu eğrilikler de genellikle İslam hakkında insanların kafalarına soru işaretleri, şüpheler sokma şeklinde ortaya çıkıyordu.

O gün, o tuzakları fark edip o hileli soruların hepsine zihnimde cevap vermemi sağlayan Risale-i Nur’ları, o günden daha önce tanımış olduğum için Rabbime çok şükretmiştim. Ya tanımasaydım?..

Ya hala tanımamış olanlar?

Kafasında İslâm hakkında temel ölçü, bilgi ve değerler yerleşmemiş bir insan için bu ve bunun gibi siteler, hangi adımda havaya uçuracağı belli olmayan mayın tarlaları gibiler.

İşte asıl problemli noktaya geldik.

O sitede kurulanlar gibi tuzakları fark edip, kendini kurtarabilecek temel İslami bilgilere sahip Müslüman oranı nedir? Toplumumuzda, neye ve neden inandığını bilen Müslüman oranı nedir? Bu oranlar düşük olunca insanların böyle örümceklerin ağlarına düşme ihtimali artıyor ne yazık ki!

Elbette donanımlı, itikadı sağlam birine böyle numaralar sökmez. Fakat maalesef pek çoğumuz Rabbimizi tanımıyoruz, Peygamberimizi tanımıyoruz, kitabımızı tanımıyoruz, diğer peygamberleri tanımıyoruz, Rabbimizin katında değerli olan insanları tanımıyoruz, dinimizi bilmiyoruz…

Bunun sonucunda, kendi elindeki dinin güzelliklerini, değerlerini bilmeyen bazı kişiler, başkalarının makyajlayıp “hak din” süsü verdikleri batıl dinlerine kolaylıkla talip olabilmekte, aldatıcı cazibesine kapılabilmekteler.

Bu durum eskilerin “komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” sözleriyle ifade ettikleri manayla tam örtüşmektedir aslında. Bir farkla ki burada komşu, domuzu süsleyip bize evermeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de karanlıktan istifade etmektedir. Kafaların içindeki karanlıktan…

Göklerin ve yerin nuru olanın kafamızın içini aydınlatmasına izin vermezsek bir gün kendimizi bir domuzun duvağını kaldırırken bulabiliriz. Bunlar uzak olduğumuz tehlikeler değil..

Daha da kötüsü; eğer biz göklerin ve yerin nurunun, ondan yansıyan ziyaların kafamızın içini ve kalbimizi aydınlatmasına izin vermezsek, bizden sonrakileri o mayın tarlasına dalmaya çok daha müsait olarak yetiştireceğiz demektir.

Bu tür tuzaklara düşmemek için ÖNCELİKLE dinimizi iyi öğrenmeliyiz. Neye neden inandığımızı, neyi neden yaptığımızı ve neyi de neden yapmadığımızı iyi bilmeliyiz. ONDAN SONRA da, bizi bu gibi tuzaklara düşmekten muhafaza etmesi için Rabbimize çok dua etmeliyiz.

Muhiddin Yenigün

yenigun.name.tr

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: