Koronavirüs süper güçleri tuş etti… Yeni dünya düzeni geliyor

Mehmet Abidin Kartal

Virüs nedir? Virüslerin hepsi zararlı mı?

Mikrobiyolojinin konusu olan, virüsler hakkında bilgi sahibi olmak için araştırma yaptığımızda aşağıdaki bilgilere ulaşırız.

Latince den gelen virüs kelimesi zehir anlamına gelmektedir. Zehir anlamına gelen virüsler basit ve çok küçük yapıları ile cansız ortamlarda üreyebilecek yetenekte değildirler. Çünkü, taşıdıkları genetik bilgiler ve buna bağlı olarak gen sayısı kendilerinin bağımsız replikasyonlarını sağlayacak yeterlilik taşımamaktadır. Virüsler, ışık mikroskobu ile görülemeyen ancak elektron mikroskopla görülebilen, diğer mikroorganizmalardan daha küçük yapıda, zorunlu hücre içi parazitleridir. Hücre yapısı göstermezler. En küçük canlılardır.

Virüsler; Bakterileri tutan filtrelerden geçen en küçük elementlerdir. Özellikle hücre kültürler tekniklerinin 20. Yüzyılın ikinci yarısında geliştirilmiş olması birçok virüsün izolasyonuna imkan tanımıştır. Elektron mikroskobunun uygulamaya girmesi ile viral morfolojiler hakkında bilgiler edinilmiştir Viral materyal bir hücreden diğerine taşınacak yapıdadır. Canlı dışında inerttirler, metabolik aktiviteleri yoktur. Madde sentezleyemezler. Tek tip nükleik asit (DNA yada RNA) içerirler. Büyüklükleri nanometre boyutunda 20- 300 nm.  Replikasyon enzimleri içerebilirler (RNA polimeraz, revers transkriptaz) İnterferon salınmasına neden olurlar.  Antivirallere ve interferona duyarlıdırlar. Antibiyotiklere duyarlı değillerdir. Bakteriyolojik boyalarla boyanmazlar.

 “Virüsler, çoğunlukla saldırgan, bulaşıcı ve öldürücü tabiatlarıyla bilinir. Bu doğru. Çoğu virüsün, konağıyla patojenik bir ilişkisi var. Yani; hafif bir nezleden, şiddetli akut solunum sendromu (SARS) gibi ciddi durumlara kadar değişiklik gösteren hastalıklara sebep oluyorlar. Konak hücreyi işgal edip, hücresel mekanizmayı ele geçirerek çalışıyorlar. Daha sonra yeni virüs parçacıkları yaymaya devam ederek, daha fazla hücreye bulaşıyor ve hastalığa neden oluyorlar.

Fakat hepsi kötü değil. Bazı virüsler aslında bakterileri öldürebilirken, diğerleri ise daha tehlikeli olan virüslere karşı savaşabiliyorlar. Bu yüzden; koruyucu bakteriler gibi, vücudumuzda da bazı koruyucu virüsler bulunuyor..” [1]

Tarihi süreçte değişik  dönemlerde zararlı farklı virüs salgın tehlikeleriyle karşı karşıya kalınarak toplu ölümler meydana gelmiştir.

Birinci Dünya savaşı devam ederken ortaya çıkan ve İspanyol gribi adı verilen büyük virüs salgınında yüz milyonu aşkın insanın öldüğü ifade ediliyor.

İnsanlık tarihi boyunca virüslerin sebep olduğu birçok amansız hastalıkla mücadele etti. Tarih boyunca kolera, çiçek, verem, cüzam, sıtma, difteri, tifo, tifüs, frengi, grip ve veba gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden insanoğlunun dramını, Andrew Nikiforuk, “Mahşerin Dördüncü Atlısı- Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi” kitabında toplum hayatında virüslerin sebep olduğu hastalıkları çevreci bir bakışla inceliyor ve dünyamızın en eski, en küçük  sakinleri olan mikro-organizmalarla, virüslerle barış yapmamızı öneriyor.

Son yıllarda virüslerin sebep olduğu Sars, Mers,  aıds, kuş gribi, domuz gribi gibi hastalıklara,  Aralık 2019’dan itibaren Çin’in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde ortaya çıkan Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) eklenerek bütün dünyayı dolaşarak korku ve dehşet saçmaya devam ediyor.  Hastalığın Çin’in Wuhan şehrinde başlayan yolculuğu, insanları vasıta kılarak bütün dünya ülkelerine ulaştı. İnsan hayatını tehdit ederek vaka sayısı ve ölümler her gün artarak devam ediyor. Dünya yoğun bakım ünitesine döndü. Çoğu ülkelerde sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. İnsanlar evlerine kapandılar. Dünya kapalı hapishaneye dönüştü. Dünya tarihinde bu güne kadar yaşanan salgın hastalıklar bu kadar geniş alana yayılarak sonuçları insanları, toplumları bu kadar çaresiz bırakmamıştır.

Koronavirüsün  ekonomik hayata etkileri

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) toplu ölümlere yol açarak, dünyayı kapalı hapishaneye dönüştürerek, insanlığa, ülke idarecilerine şu gerçeği gösterdi. Süper güçlerin ekonomik ve silah güçleri değil, ancak elektronik mikroskopla görülebilen en küçük canlı virüs insanlığın tahtını, ekonomisini sarsabiliyor, herkesi zengin, fakir, güçlü, zayıf  hiçbir ayrım yapmadan dize getirebiliyor.

Dünyanın hakimi benim, ben ne dersem o olur diyenler, çaresiz, küçük bir virüs karşısında esas duruşa geçmişler, mağlubiyetlerini kabul etmişler, tuş olmuşlardır. Her şeye sahip olduğunu düşünen insanlar, uzaya yolculuklar düzenleyip oralara sahip olma hayallerini kurarken, küçük bir virüs karşılarına çıkarak hiçbir şeye sahip olmadıklarını, kibirlenerek, adaletsiz, merhametsiz ,fakiri, mazlumu, masumu ezerek, sömürerek hedeflerine varamayacaklarını söylüyor.

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) nedeniyle dünyada hayat durma noktasına gelirken, salgının küresel ekonomiye etkileri de ortaya çıkmaya başladı. Ülkelerin idarecileri, milli ve milletlerarası kuruluşlar kara kara düşünmeye başladılar, her gün yeni yeni ekonomik ve sosyal tedbirler almaya başladılar.

Kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poors, corona virüs salgınının küresel ekonomiye etkileri konusunda çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Başta Japonya ve Güney Kore olmak üzere Asya-Pasifik ülkelerinde ekonomilerin resesyona girebileceğinin belirtildiği açıklamada bu bölgede piyasalardan 211 milyar doların silinebileceğini aktardı.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO) küresel ürün ticaretinin 2020 yılında kovid-19 salgını nedeniyle yüzde 32’ye kadar düşebileceği uyarısı yaptı.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), yeni tip koronavirüs (kovid-19) krizinin 2020’nin ikinci çeyreğinde küresel olarak çalışma saatlerinin yüzde 6,7’sini ortadan kaldırmasının beklendiğini, bunun da 195 milyon kişinin tam zamanlı işini kaybetmesi anlamına geleceğini bildirdi.

Deutsche Bank Başekonomisti David Folkerts-Landau, koronavirüs salgını için üç senaryo çiziyor. Landau’nun çizdiği birinci senaryoya göre, yüzde 50 ihtimalle, dünya genelinde koronavirüsün bulaştığı kişi sayısı 3 milyon seviyesine ulaşabilecek ve 30 bin kişi hayatını kaybedebilecek.

Landau’ya göre, Çin’de daha fazla insanın işe başlamasıyla salgında ikinci dalga olacak ve önemli derecede ekonomik etkisi görülecek. Bu durumda “küresel ekonomide bir durgunluk” ve hisse fiyatlarında yüzde 20’ye kadar düşüş görülebilecek.

Birinci senaryoda, Fed’den bu yıl sonuna kadar 0,50 ile 0,75 puanlık bir faiz indirimi öngören Landau, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) da faiz oranlarını yüzde eksi 0,70’ye çekmesini ve tahvil alımlarını da artırmasının bekliyor.

Landau’nun çizdiği ikinci senaryoya göre, yüzde 25 olasılıkla en iyi durum olarak salgın mevcut seviyesinde kalacak. Üçüncü senaryoda ise koronavirüsün yayılması genişleyecek, bu da küresel ekonominin yüzde 4 kadar daralmasına yol açabilecek.[2]

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  nedeniyle aşağıda dile getirilen ekonomik  olayların yaşandığı veya yaşanacağı ifade ediliyor. Koronavirüs (Kovid-19) salgınına yönelik endişeler giderek artarken, hem hükumetler hem de merkez bankalarının destekleyici bir duruş sergilemesine karşın virüsün yol açacağı ekonomik hasarın boyutunun 1 trilyon doları aşacağı ve 5 milyon şirketin risk altında olduğu belirtiliyor. Salgın sonucu uygulamaya konulan karantina uygulamaları ve özellikle firmaların ve insanların içine girdikleri psikolojik durumları ülke içi ve  küresel ekonomik aktivitenin önemli ölçüde yavaşlamasını beraberinde getirdi. Çoğu sektörlerde üretim durma noktasına geldi. Bu durum firmaların yatırımları askıya almalarına neden olurken insanların da hem  dışarıya daha az çıkmalarına hem de daha az harcama yapmalarına sebep oldu. Koronavirüs salgınının Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından küresel pandemi ilan edildiği şu günlerde meselenin ekonomik boyutuna yönelik tartışmalara bir de petrol fiyatlarındaki ani düşüşün etkisi eklendi. Petrolün varil fiyatı 20 dolarlara kadar düştü. Sonuçta küresel ekonomide petrol ve emtialara olan küresel talebin ciddi şekilde azaldığını görüyoruz. Salgın ne kadar uzun sürerse dünya ekonomisi üzerindeki tahripkar etkisi de o kadar büyük olacak gibi gözüküyor. Virüs tehdidinin ne zaman sonlanabileceğini, aşısının ya da tedavi edici ilacının bulunma zamanlamasını bilinebilse, geleceğe yönelik öngörüde bulunmak kolaylaşacak. İnsanlık  bir belirsizlik girdabı içinde.

Bu belirsizlik virüsün ne zaman kontrol altına alınabileceği ile de sınırlı değil. Dünya ekonomisi nereye gidiyor. Hiç kimse kesin bir şey söyleyemiyor.  Küresel ekonomi koronavirüsün gölgesi ve kontrolü  altında; dünya karanlığa gömüldü, güneşin doğacağı günü bekliyor? Güneşli günler ne zaman gelecek? Dünya ne zaman normale dönecek? Portekizli eski bakan ve uluslararası ilişkiler uzmanı Bruno Maçães geçtiğimiz günlerde şöyle bir tweet attı: “Bir tünele giriyoruz ve bu tünelin öbür ucunda çok farklı bir dünya olacak.” Diyordu.

Koronavirüs dünyada çok büyük bir inkılap yaptı. Her şey değişmek zorunda.  Dünya tünelin öbür ucunda ışığı görüp çıkarsa her alanda büyük değişikliklerin olacağı, çok farlı bir dünyanın olacağı kesindir. Alışkanlıklarımız, günlük ve sosyal hayatımız, ekonomik ve sosyal faaliyetler, küresel ekonomi, milli ve milletlerarası kuruluşların yapıları değişecek. Daha şimdiden  bu konular tartışılmaya değişik alternatif çözüm önerileri  ileri sürülmeye başladı.

Koronavirüs inkılabının verdiği dersler  

Tarih boyunca dünyada insanların başına çeşitli felaketler gelmiştir. Depremler, hortumlar, seller, tsunamiler, yıldırımlar, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi musibetler yaşanmıştır. Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı) bütün dünyayı kontrolü altına alan, vaka ve ölü   sayısı her gün artan şu anda sonu kestirilemeyen büyük bir musibettir. 

Koronavirüs inkılabının insanlığa verdiği dersler.

İnsanlar kainatın, dünyanın bir yaratıcısı olduğunu unuttular. Allah yokmuş gibi yaşamaya başladılar. Kapitalist sistem diye bir sistem kurdular. Bu sistem dünyaya hakim oldu. Bu sistem seküler (dinden bağımsız, imanı ve ahireti dikkate almayan) sistemdir. Bu sistem insan fıtratına aykırı bir sistemdir. Çünkü eşyaya, olaylara, ilimlere, musibetlere… Mana-yı ismi ile bakar. Nedir mana-yı ismi?  Mana-yı ismi, mahlûkat ve kainata kendi namına bakıp, sanatkar, yapan, yaratan ile olan ilişkisini koparmaktır.

İnsanların yaptığı işlerde olup bitenleri, bir yapanın olduğunu söyleyerek anlatmaya başlarız “Edirne’de bir Selimiye Camii vardır” deyip işi orada bırakmaz onun mimarı olduğunu  ve mimarın maharetlerini anlatırız. Çünkü mimarlık bilgi ve maharetine sahip olmayan Selimiye Camiini yapamaz.  Gazetelerde, sosyal medyada, televizyonlarda  bir olay haber haline getirirken ilk olarak cevaplandırılan soru, “Kim?” sorusudur. Tarihe geçmiş her eseri ve her başarıyı biz failleriyle hatırlarız: İstanbul’un fethini Fatih Sultan Mehmet ile, Mesnevî’yi Mevlânâ ile, elektrik ampulünü Edison ile, yerçekimini Newton ile hatırladığımız gibi.

Değişik ilim dalları kainatta olup bitenleri anlatırken , “Kim?”  sorusu yok sayılmakta, sorulmamaktadır. “Kim?”  sorusunu yok saymak , batı medeniyetinin temsilcisi kapitalist sistemden bulaşmış bir hastalıktır. Bu  mantıksız, hastalıklı bakış, insanlara kainattaki varlıkları ve olayları failsiz, sanatkarsız ve gayesiz gösterir. Gökyüzünde bir Güneşin bulunduğunu, Dünyamızın da Güneş etrafında dönen bir gezegen olduğunu, gece ve gündüz ile mevsimlerin bu dönüş sırasında meydana geldiği anlatılır. Fakat Dünyayı kim döndürür, Güneşi kim semamıza yerleştirir, kim gece ile gündüzü ve mevsimleri ard arda getirir? Bütün bunları yapan, niçin yapar? Böyle sorular sorulmaz, sorulsa da cevabı verilmez. Olaylara mana-yı ismi ile bakılır.

Kainata,  eşyaya, olaylara mana-yı ismi penceresinden bakılarak  tarafsız davranıldığı söylenerek demagoji yapılıyor. Durum bunun tam tersidir. Bu  mantıksız, hasta anlayış, kainatı ve içindeki her şeyi sahipsiz ve gayesiz göstermekte, verdiği her bilgide “Bu kainat da içindekiler de boş, hepsi anlamsız, her şey sahipsiz” düşüncesini zihinlere tekrar tekrar çakarak, insanı Sahibinden, Yaratıcısından uzaklaştırmaktadır. Sahibinden uzaklaşan insan ben yarattım, ben yaptım, ben başardım demeye başlıyor, kendini, nefsini ilahlaştırıyor. Sonra karşısına Allah’ın en küçük memuru çıkıyor. Ona her şeyi ben yaptım, ben başardım diyen insan tuş oluyor. Dünyanın en güçlü ekonomisi, zengini, süper gücü benim diyenleri Koronavirüs tuş etmiş durumda.

Dünyanın en küçük canlısı Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  dünyayı ele geçiriyor, insanları öldürüyor. Televizyonlarda, sosyal medyada koca koca ilim adamları konuşuyorlar. Olaya mana-yı ismi penceresinden bakılıyor. Biriside çıkıp en küçük canlı bunu yapamaz, bunu yaptıran bir güç var, demiyor, diyemiyor. Kainatın sahibinin kanun ve kurallarına uymadık bu musibet başımıza bundan dolayı geldi demiyorlar. Temelsiz konuşmalar, tartışmalar uzayıp gidiyor.  Madem insan akıllıyım diyor. Lütfen aşağıdaki soruya cevap versin. Bu sorunun muhatabı bütün insanlık.

“Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? Ve bu kadar çok servet-ki, her saatte bir şimendifer (Seneye işarettir. Evet, bahar mahzen-i erzak bir vagondur, gaipten gelir.) gaipten gelir gibi, kıymettar, musannâ mallarla dolu gelir, burada dökülüyor, gidiyor-nasıl sahipsiz olur? Ve her yerde görünen ilânnameler ve beyannameler ve her mal üstünde görünen turra ve sikkeler, damgalar ve her köşesinde sallanan bayraklar nasıl mâliksiz olabilir?“[3]

Yaratıcı, Allah yokmuş gibi yaşayamazsınız. Kainatta en büyük hakikat imandır. İman binanın temelidir. Temeli olmayan, çürük olan binayı istediğiniz kadar boyayın, cilalayın çöker. Binaların depremlerde yıkılmaması için temeli çürük olan binalar kentsel dönüşüm uygulamaları içinde yıkılarak temeli sağlam binalar yapılıyor.

İnsanın, dünyanın başına bu virüs musibeti niye geldi? Virüs bize ne anlatmak istiyor?  İnsan imandan, tefekkürden ve şükürden uzak olunca imansızlık bataklığında çırpınmanın faturasını da çok pahalıya ödüyor.  İnsanın  güçlüysem haklıyım savaşında kendi cinsini menfaati için kıtalararası füzelerle, sonu gelmeyen kitle imha silahlarla tehdit ediyor kendi suyunu, toprağını, ormanını, soluduğu havayı, çevresini kirletiyor, uzayı bir teknoloji çöplüğü haline getiriyor. Sonuç virüslerle muhatap oluyor. 

İnsanın güçlüysem haklıyım anlayışı, her şeyi yönetme hırsı kendisini ilahlaştırmaya kadar vardırıyor. Bu hırs onu sonu gelmez ve kontrol edilemeyen tehlikeli bir canavar haline getiriyor. Yaşadığımız tüm felaketlerin, Koronavirüsün (Kovid-19 hastalığı)  sorumlusu kendini ilahlaştıran haddini aşan insanın ta kendisidir.

‘’Bir sinek, bir boğayı kaldırdı vurdu yere / Yalan değil bende gördüm tozunu’’ diyen Yunus; asırlar öncesi bir sineğin azgın bir boğayı nasıl yere serdiğinden bahsederken; gücün her şey olmadığını, o gücün de üstünde bir güç olduğunu, O da; o sineği yaratan Allah olduğundan söz ediyor. Hz. Süleyman’ın Fili gücüne güvenerek karıncayı küçük ve zayıf görerek onunla alay eder. Aralarındaki mücadelede karınca sonunda savaşı kazanır ve fil mağlup olur. Kibir heykeli Nemrud’u da yere seren küçük bir sinek değil miydi?

Dünyada ölümden başkası her şey yalan. Ölüm gerçek; kaçış yok. Koronovirüs bu gerçeği  her an bütün insanlara hissettiriyor. Bugüne kadar milyonlarca insan öldü. Ne eziyetler, ne işkenceler, ne zulümlar  kimsenin dikkatini çekmedi. Çünkü mazlumlardı. Fakat bugün iş küresel olunca zenginleri de etkileyeceği için durum farklılaştı. Milyonlarca mazlumun ölümü psikolojik olarak değerlendirildi. Görmezden gelindi.  Suriye’de ve dünyanı değişik bölgelerinde o kadar çok masum öldürüldü,  öldü ki, hepsine ayrı ayrı üzüldük ama çocukların hiç ama hiç suçu yoktu. Cesedi kıyıya vuran Aylan bebeğin hiç suçu yoktu.  Kapitalist dünya böylesi görüntülere sessiz kaldı ve şimdi evlerinden çıkamıyorlar. Suriyeli üç yaşındaki  masum çocuk son nefesini verirken “Gidince sizi Allah’a şikayet edeceğim” diyordu.   Dediğini yaptı, cennetten  dünyayı seyreden çocuk. Dünya koronavirüsle boğuşuyor. Her gün ölümler artarak devam ediyor.

Bugün dünyamızı tehdit eden en büyük tehlike güçlüysem haklıyım anlayışının,  tüm teknolojik gelişmelerin, kimyasal ve tıbbi araştırmaların insan hırsının elinde tehlikeli bir silaha dönüşmesidir. Ne yaptı güçlüysem haklıyım diyen, hırslı, eli pis, iktisatsız, adaletsiz, merhametsiz insan. Tertemiz dünyayı aşırı kazanma ve sömürme  hırsıyla yaşanmaz hale getirdi. Bundan dolayı hayvanat, nebatat, dağlar, ovalar, denizler, ırmaklar, ağaçlar insandan şikayetçi.

‘’Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisad ve nezafet (temizlik) ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle (pisliğinle) kızdırıyorsun? ’’ [4] Mevcudatın kızgınlığı zaman zaman insanın karşısına, depremler, hortumlar, seller, tsunamiler, yıldırımlar, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi musibetler olarak çıkmaktadır.

Gücünü Alemlerin yaratıcısından alan koronavirüs kendini güçlü zanneden tüm süper güçlerin burnunu sürtmeye yetmiş, tuş etmiş olsa da acaba insanlık bu musibetten hangi dersleri çıkaracak ve hangi ibretleri alacaktır? Bunu zaman gösterecektir.

* İ’lem ey mağrur, mütekebbir, mütemerrid nefis!

Sen öyle bir za’fiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba (virüs) mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür… [5]

*Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.[6]

Yeni dünya düzeni

Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  beşerin elinin pis olduğunu gündeme getirdi. Hastalığın bütün dünyaya yayılmasının sebebi başta kişisel temizlik olmak üzere, genel temizliğe dikkat edilmeyişidir. Televizyonlar, sosyal medya, herkes devamlı kişisel temizliğin, el temizliğinin öneminden bahsediyorlar. İnsanın eli  temiz değilse, temiz olmayan elle yapılan işlerden hayır gelir mi? İnsanlığın pis, temiz olmayan eli kapitalist sistemdir. Bu sistem  kainata, eşyaya, olaylara mana-yı ismi nazarı ile bakmaktadır.

“Mana-yı ismi” ile bakış, en büyük zararını, en dehşetli ve korkunç faturasını insana ödetmiştir. Çünkü mana-yı ismi ile bakış, insanın intisabını Allah’tan kesmiş, kulluk şuurunu, itaat bağını çekip koparmış, yırtıp atmıştır. Bütün alemlerin özü ve özeti olan insan, “ahsen-ı takvim” mertebesinden, “halife-i arz” makamımdan, hayvaniyet derekesine düşmüş, tefessüh etmiştir. “Belhum adall” (hayvandan da aşağı) duruma düşmüştür.

Allah’la bağını kopartan, ipini çözenler her türlü bataklığa girer, her çeşit zulmü kötülüğü yapar, her çeşit  pisliğe bulaşır. Nefsin arzu ve istekleriyle hayvanlaşır, gururuyla firavunlaşır, idrakiyle ukalalaşır, hissiyatıyla canavarlaşır. Ve her şeyi tarumar eder, yıkar, yakar, kavurur ve kurutur. Daha düne kadar dünya bunları yaşıyordu…

Temiz olmayan, pis olan el, kapitalist sistemin bu asrın panoramasında yaptıklarına bakacak olursak, güçlünün zayıfı ezmesi sömürmesi, gelir dağılımında adaletsizlik, katliamlar, hastalıklar, savaşlar, anarşi ve terör… Vahşet ve dehşet… Fuhuş ve ahlaksızlık… İsraf ve savurganlık… Yıkım ve tahrip… Küresel ısınma…Sorumsuz ve şuursuz bir hayat… İşte kapitalizmin hediyeleri.

İnsanlık Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  inkılabından sonra bu hediyelerden kurtulmak istiyor. Kapitalizmin hediyelerinden kurtulmanın yolları, yeni dünya düzeninin şifrelerini vermektedir.

Kapitalizmin hediyelerinden kurtulmanın en önemli birinci yolu, Mana-yı harfi penceresinden bakıştan geçmektedir. Mana-yı harfi, bütün kainata, varlıklara, ilimlere, iktisadi, ferdi, sosyal faaliyetlere ve olaylara Allah hesabına ve Allah’ın isimlerinin tecellileri, sanatı ve eseri nazarı ile bakmaktır. Mana-yı harfi nazarı ile kainata baktığımızda iktisadın kainatın en esaslı kanunlarından biri olduğunu, Allah’ın kainatta Hakim isminin tecellilerinin iktisat ve israfsızlık üzerine hareket ettiğini, iktisadı emrettiğini görürüz. Allah’ın kainattaki tasarrufu, icraatı hikmet ve iktisat prensibi üzerine bina edilmektedir. Huzuru ve refahı yaşatacak iktisadın arka  planında, temelinde kainata mana-yı harfi ile bakış vardır.

Kainatı iktisat prensibi üzerine yaratan Allah, insanında o hikmete sırrına uygun hareket etmesini ister. Bu da onun yaratılış maksatlarına uygun yaşamasını gerektirir. Allah iktisadı emreder, israfı yasaklar. Allah muktesitlerin yardımcısıdır, müsriflerin değil. İktisat, insanın ihtiyaçlarına göre harcama yapması, cimriliğe ve israfa sapmamasıdır. İktisat, aile hayatının huzuruna da yardımcı olur. Peygamber Efendimiz (sav) ‘İktisat eden maişetçe aile belası çok çekmez’ buyurmak suretiyle, iktisat prensibinin bu önemli sonucuna dikkat çeker.

Kainat iktisat, israfsızlık ve temizlik  üzerine dönüyor. Bu olmasaydı dünyamızın kaynakları bu kadar canlıya milyonlarca yıl değil, bir yıl bile yetmezdi. Vücudun hücrelerinden, kanın içindeki alyuvarlara ve akyuvarlara; vücut organlarının birbiri ile olan alışverişlerine, canlı ve cansız varlıklar arasındaki karşılıklı ilişkilere, yardımlaşmaya varıncaya kadar iktisadın ve israfsızlığının, temizliğin  dengesini her şeyde görürüz. Koronovirüs dünyaya temizliği öğretti. İdeal temizlik Allah’ın emrettiği abdest almaktan, boy abdesti almaktan geçer. Böylece insan kişisel temizliğini yapmış olur. Namaz kılarak ta manevi temizliğini yapmış olur. Yeni dünya düzeninde temizlik sistemin en önemli ayaklarından biri olacaktır.

Günümüzde insanlık iki asra yakındır faizci  kapitalist sistemin meydana getirdiği adaletsiz teknolojik ve iktisadi ilerlemenin bedelini; bir taraftan çevre kirliliği, küresel ısınma ile gittikçe dünyayı yaşanamaz hale getirerek; diğer taraftan sağlık, mutluluk ve huzurdan uzaklaşarak ödemektedir. İktisadî yönden adaletsiz  ilerlemenin bedeli, çevrenin kirlenmesine ve insanın mutluluk ve huzurdan uzaklaşmasına sebep oluyorsa, insanlar iktisadî başarının esiri olmuşlar demektir. Bugün adaletsiz maddi refahın zirvesine ulaşmış; Allah ve Ahiret inancı zayıflamış Batı’da manevi bunalım neticesi uyuşturucu, alkol, cinsi sapıklıklar, her türlü kötülükler artmış, bu da intiharları,  hastalıkları artırmıştır. İnsanlığın  Koronavirüs (Kovid-19 hastalığı)  ile mücadelesi bu gerçeğin an itibariyle yaşanan son örneğidir.

“Ehl-i dünyanın ve maddî tarihin nazarıyla, nev-i beşerin hayat-ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye îtibâriyle, beşer, birkaç devri geçirmiş. Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri, ikinci devri memlûkiyet devri, üçüncü devri esir devri, dördüncüsü ecir devri (kapitalizm), beşincisi malikiyet ve serbestiyet devridir. ”[7]

Bediüzzaman ecir devri (Kapitalizm) için “başlamıştır geçiyor”, Sosyalizm için ise muvaffak olamayacağını, hatta Rus’un da dinsiz olamayacağını yaklaşık yüz yıl önce söylemiştir. Sosyalizm ömrünü tamamladı. Yeni ve daha güzel bir devrin, Malikiyet ve Serbestiyet devrinin gelmekte olduğunu da ilk defa o müjdelemiştir.

Yeni dünya düzeninin adı Malikiyet ve Serbestiyet devridir.[8]  Bu devrin temeli “Eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl (çökme, yıkılma, yok oluş).”[9] Kapitalist sistemdeki hayatı sürdürmeye çalışmak eski hal, yeni hal, Malikiyet ve Serbestiyet devri olaylar, musibetler karşısında birlikte, birleşerek hareket etmektir. İnsanın yalnız kendisinin tok olması eski hal, bütün insanların tok olması yeni hal. Eski halin başrollerindekilere yeni halde yer yok, değişmek zorundalar. Koronavirüs salgını benciliğe, sömürgeciliğe,  insanın yalnız kendini düşünmesine darbe vuruyor. Yaşamak için bir başkasına bağlı olduğumuzu, artık ben değil biz dememiz gerektiğini, dayanışma ve yardımlaşma içinde olunması gerektiğini hatırlatıyor.

Yaşanan büyük musibetler,  herkesin aynı gemide yaşadığını ve birbirlerini ezerek, sömürerek, öldürerek güçlü ve üstün olmanın değil, birbirleriyle yardımlaşma, dayanışma içinde olmanın gerekli ve elzem olduğunu gözler önüne seriyor.

S-“Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?”

 C-“Şimdilik biri necis (pis ki, sosyalizmdir), biri en encestir (daha pistir ki, kapitalizmdir). Tahir-i mutlak (mutlak temiz) yalnız desatir-i İslamiyettir. (İslam’ın düsturlarıdır)”

“Öyleyse iki cereyana da lânet!”[10]

Yeni dünya düzeninde mutlak temiz olan İslam’ın düsturları hakim olacaktır. 

İslamiyet, kainata, ilimlere, olaylara mana-yı harfi gözlüğüyle bakmaktadır. İslamiyet’in yaşanması İslam medeniyetini meydana getirmiştir. Tarihin akışı içinde benzerine rastlanmayan, Asr-ı Saadet olarak isimlendirilen ve insanlığa bu dünya da yaşayabileceği en mükemmel, refah ve huzur dönemi yaşatan, Çin Seddinden Avrupa’nın ortalarına kadar üç kıtaya hükmeden ve asırlarca coğrafyasında yaşayan farklı etnik, din ve kültüre sahip, insanlara refah, barış, huzur ve mutluluk getiren İslam medeniyetidir.

Yeni dünya düzeninde insanın, fıtratına yakışır şekilde reel üretime katılması, ürettiğini değerlendirmesi, meşru yollardan kazanması gündemde olacaktır. Yapılan ekonomik faaliyetler sonucunda, üretimin birlikte yapılması, riskin ve gelirin bölüşülmesi, insani finansın temelidir. Her şeyden önce bu sistem faize dayalı değildir. Üretmeden, istihdam meydana getirmeden, parayı satarak para kazandıran, faize dayalı kapitalist finans sisteminin çıkmazlarına karşı, faizsiz kredi (karz- hasen), kar-zarar ortaklığına dayalı, ekonomik ve sosyal  adaleti esas alan, ticari ahlak temelli yatırım araçları ile ekonomik ve sosyal gelişmeyi hedeflemek, yeni dünya düzeninin şifreleridir.

İnsani Finans Zirvesi’nin manifestosunda sanki yeni dünya düzeninin özeti yapılmıştı. Zirvenin gayesini dile getiren, iktisat penceresinden insan olmanın, üretmenin, kazanmanın, paranın ne manaya gelmesi gerektiği veciz bir şekilde ifade edilmişti.

“Ben insanım. Düşünür, çalışır, üretirim. Kazanır ve paylaşırım. Aklım, fikrim, emeğim, sanatım, stresim, zamanım, paraya dönüşür ve bu para benim için kıymetlidir. Pahalıdır. Benim kazancım saftır. Beni temsil eder. Ve değeri rakamlarla ölçülemez. Paramın ne yaptığı, getirisinden önemlidir. Param benim çocuğum gibidir. Ne yaptığını, kimde olduğunu, neye hizmet ettiğini bilmek isterim. Beni insan yapan budur.”

Yeni dünya düzeninde alışkanlıklarımız, günlük ve sosyal hayatımız, ekonomik ve sosyal faaliyetler, küresel ekonomi, milli ve milletlerarası kuruluşların yapıları değişecek. Yeni dünya dijital olacak. Ekonomik ve sosyal faaliyetler dijital ortamlarda, dijital materyallerle  gerçekleşecek. Birleşmiş Milletlerin (BM)’in yapısı değişecek. Artık dünya beşten büyük olacak. Kapitalizmin temeli faiz tartışılan konuların başında gelecek. Çünkü kapitalizmin altından faiz taşı çekildiğinde çökecektir.  Faizsiz sistem dünya gündeminde olacak. Koronavirüs  küresel ölçekte etkisi her kesimi vurunca zalim mazlumun farkına, zenginler fakirin halini anlamaya başladılar. İnsanlar yaşadıkları bu dünya da beraber olduklarını, ortak bir mücadele, dayanışma, yardımlaşma gerektiğini anlamak zorunda kaldılar. Adaletin, merhametin, faziletin, haklının, yardımlaşmanın, dayanışmanın, refahın hakim olacağı, Yeni dünya düzeninde zekât dünya gündeminde olacaktır.

Necip Fazıl ne güzel söylemiş:

Oluklar çift: Birinden nur akar, birinden kir!..

Oluklarından kir akan kapitalist düzen çöküyor. Oluklarından nur akan Yeni dünya düzeni geliyor.

Yeni dünya düzeninde kuvvet, menfaat, çatışma, ırkçılık, sömürgecilik,  zevk ve eğlence düşkünlüğü gibi ilkelere  dayanan seküler, oluklarından kir akan  kapitalist anlayışına karşılık; oluklarından nur akan tüm insanlığı huzura kavuşturacak hak, adalet, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik ilkeleriyle birlikte barış ve sevgi toplumlarının temelini atan yeni bir medeniyetin sayfası açılacaktır.

Batı medeniyetinin son temsilcisi ‘kurtlanmış’ kapitalizm küresel krizlere, hastalıklarla toplu ölümlere, musibetlere sebep oluyor. Koronovirüs bu gerçeği bize çok acı bir şekilde hatırlatarak, ders ve ibret  almamızı istiyor.  Kapitalizm, insanları mutlu ve huzurlu edemiyor. İnsanlığın yüzde seksenine yaşanmaz bir hayat; yüzde onunu hayalî bir mutluluk vermiş, diğer yüzde onunu da ikisi arasında bırakmıştır. Oysa İslam medeniyeti insanlığa altın çağlar yaşattı, yine yaşatmak için insanlığı şemsiyesi altına çağırıyor. İki dünya mutluluğunu yaşatacak, dünyayı pisliklerden, hastalıklardan, merhametsizliklerden, adaletsizliklerden kurtaracak, doğruluğu, barışı, refahı, huzuru, yardımlaşmayı, dayanışmayı,  kardeşliği hakim kılacak, ‘Hakiki insaniyet İslamiyet’tir.’

Not: Bu makale Stratejik Rekabet Dergisi, Mart 2020, Sayı: 19 Cilt: 3 (üç ayda bir yayınlanır) yayınlanmıştır.

[1] – https://popsci.com.tr/viruslerin-hepsi-zararli-degil-iste-koruyucu-etkisi-olabilen-bazi-virusler/ erişim 24.03.2020

[2] – https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/virusun-global-etkisi-5-milyon-sirket-riskte-1-trilyon-dolari-askin-hasar-olusabilir/1749477- Erişim 24.03.2020

[3] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 1, Sözler,  Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 20

[4] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 1, Lem’alar,  Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 800

[5] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Mesnev-i Nuriye, s. 1312

[6] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 1, Sözler, s. 290

[7] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Yirmi Sekizinci Mektuptan, Altıncı Risale Olan altıncı Mesele, İkinci Nükte, Nesil basım, İstanbul 1996, s. 2313

[8] – Bu konuda geniş bilgi için, dostum Dr. Vehbi Kara’nın  doktora tezi olan “Kapitalizm Sonrası Dönem Malikiyet ve Serbestiyet Devri” kitabına bakabilirler.

[9] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Münazarat, Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 1940

[10] – Nursi, Bediüzzaman Said, Risale-i Nur Külliyatı, Cilt. 2, Rumuz, Nesil Basım, İstanbul 1996,s. 2343