Korumamız gereken ‘Emanet’ler

Maneviyat büyüklerimizin, “Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et.
Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl!.”diye yaptıkları dualarında kastettikleri Emanet, ‘sadece canımızı teslim etme Emaneti midir, yoksa vazife ve sorumluluklarımız da korumamız gereken emanete girmekte midir?’ diye sormuşlar Hocaefendi’ye.

Verilen geniş bilgi fevkalade önemlidir. Emin kılınmak istediğimiz emanetin içine nice İlahi ikram ve ihsanlar giriyormuş da farkında bile olmuyor muşuz diye düşündüm. Konunun yerimizin aldığı kadarını sizinle paylaşmak istedim. Birlikte okuyoruz yüklendiğimiz emanetin nice nimetleri içine aldığını.

****

– Emanetin çerçevesi geniştir. Allah Teâlâ’nın insana bahşettiği ilk ihsanlar birer emanet olduğu gibi, insanın, iradesinin hakkını verip bu ilk mevhibeleri değerlendirmek suretiyle kazandıkları da birer emanettir!

– Dolayısıyla Rabb’imizin bahşettiği hayatımız bize bir emanet olduğu gibi, onun üstünde ebedi hayatın nüvesini taşıyan iman, Kur’an, marifetullah, muhabbetullah da birer emanettirler!

– Zaten iman olmayınca insan, bu dünyada diğer mahlûklar gibi çok dar bir zaman dilimi içinde yaşayıp sonra da kendini yokluğa mahkûm etmiş olur. Onun ebediyete mazhar olması ise imana bağlıdır. Bu sebepledir ki insan, kendisine tevdi edilen iman gibi çok önemli Emanetleri korumak için etrafında ne kadar surlar oluştursa, bu hedef doğrultusunda, bütün cehdini ortaya koyup ne kadar gayret sarf etse azdır!

-İnsan, bu bakış açısını yakalayabildiği takdirde, hem kendisine bahşedilen hem de iradesinin hakkını vererek mazhar olduğu bütün nimetlerin evvel ve âhirinde, zâhir ve bâtınında kudret-i namütenahinin elini görecek, bu nimetleri kendisine ihsan eden Zat’a karşı sinesi, hamd-ü sena duygularıyla dolup taşacaktır!.

– Bütün bu nimetleri düşünen insan, çok ciddi bir metafizik gerilim içinde minnet ve şükran hisleriyle oturup kalkacak, “elhamdülillah”la soluklanacak ve bu mübarek kelimeyi, tepeden tırnağa kadar vücudunun her yanında ihtizaz meydana getirecek şekilde duyacaktır!..

-İşte bu açıdan bakıldığında emanetin çerçevesinin çok geniş olduğu görülecektir…

– Dün seleflerimizin omuzlarına konulan bu (iman ve Kur’an) emaneti, bugün bizim omuzlarımızın üzerinde bulunuyor, yarın da sonraki nesillere aktarılacak. Biz bu emanete sahip çıkmaz, onu gereğince korumaz ve sağlam bir şekilde haleflerimize teslim etmezsek, bir taraftan bu emanete ihanet etmiş, diğer yandan da yarının insanlarına karşı büyük bir haksızlık yapmış oluruz.

– İhmale uğradığından dolayı bilhassa günümüzde, imana ve Kur’an’a hizmet emaneti daha bir önem kazanmıştır. Geçmiş dönemlerde, çok sıkıntılı şartlarda bile bu yüce mefkûre uğrunda insanlar hırz-ı can etmiş, yapmaları gerekli olan işleri arızasız kusursuz yerine getirmiş ve bu emaneti günümüze kadar taşıyıp bize ulaştırmışlardır.

– O halde bize düşen vazife de, bu hizmet-i imaniyeyi arıza ve kusura maruz bırakmaksızın geldiği şekliyle muhafaza etmek, hız kesmeden devam etmesini sağlamak ve onu ulaştırılması gerekli olan yerlere ulaştırmaktır. Yani biz ömrümüz olduğu sürece bu emanetin emanetçileri olarak, zerresini zayi etmeksizin, onu götürülmesi gerekli olan yere götürmekle mükellefiz. Eğer hakkıyla yerine getirilemediğinden dolayı bu hizmette kırılma, çatlama, duraklama ve hatta geriye gitme olursa, emanete hıyanet etmiş sayılırız ki, Cenâb-ı Hak bunun hesabını ahirette bize sorar.

-Evet, nezd-i uluhiyette hainlik damgası yemekten ve emanete hıyanet etmekten endişe ediyorsak, meseleyi bu çerçevede ele almalı, sonra da “Allah’ım! Bir an önce emin insanları gönder de, üzerimizdeki bu emanetleri zayi etmeden onlara teslim edebilelim.” dua ve mülahazalarıyla Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve rahmetine sığınmalıyız…”

İşte biz de bugün bu geniş emanet anlayışı içinde dualarımızı tekrar ederek diyoruz ki: -Ya Rab, bizleri kendine kul, Resulüne ümmet kabul eyle! Teslim etme vaktine kadar da bizleri emanetlerinde emin kıl!

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: