Kuran Beşer Kelamı Olamaz

Kuranı Kerim insan sözü değildir, hiç bir beşer Kuran ayetleri benzeri bir söz söyleyemez, aynı harf ve kelimelerle de olsa aynı ifadeyi kuramaz. Biz topraktan çanak çömlek yaparız, Allah, topraktan ağaç yapar, çiçek yapar, insan yapar.

Söz ustaları vardır, Necip Fazıl gibi günlük hayatta kullandığımız kelimelerle şiirler, yazılar yazar, fakat hiç kimse onun yazdığı gibi yazamıyor. Hadislerle Ayetlerin farkı, ifade özellikleri, beşerin en beliği bile olsa Kuran ayeti gibi söz söyleyemeyeceğinin kanıtıdır.

Cemil Meriç “kamus namustur kamusa uzanan eller namusa uzanmıştır” demiş, rastgele insan bu ifadeyi kuramaz, örneğin lugat yada sözlükte diyebilirdi ama cümle böylesine kuvveti bulamazdı. “Falanca çok sevinçli” yerine “sevinçten kuş gibi uçuyordu” demek edebi bir anlatımdır ve buradaki estetik cümleye mana katıyor, söyleyeni sıradanlaştırmaktan öteye taşıyor.

Kuran insanların idrak seviyesine göre anlatıyor, Allah fehmlerimizi, hislerimizi, zihinlerimizi bildiği için anlayabileceğimiz ifadelerle bize hitab ediyor, burada tenezzulatı İlahîye var. Belagatı, mecazatı bilmeyen teşbihlerde ciddi yanılgılara düşebilir, “çok sinirlendi” yerine “küplere bindi” denilince, mecaz, belagat bilmeyen veya başka milletten olan ve bu dili bilmeyenler etrafta küp arar.

“Bir nokta bir gözü kör eder” demişler, yani z harfine nokta koymazsan kör okunur. Ben bu milletin öksüzüyüm diyen adam s harfini ihmal etse bu milletin öküzü oluverir, nokta ve harfin yerli yerinde kullanılması ne kadar önemli.

Kuranda kelimelerin çağrışım alanı vardır, “ölçüde tartıda noksanlık yapana yazıklar olsun” bu sadece metre ve teraziye ait değildir, her türlü aldatma, yalan, hile bunun içine girer. Özenle seçilmiş cümlelerde mana yüklü kelimeler balık ağında kıpırdayan balıklar gibi göze çarpar. Kuranı Kerim “dağları birer direk kıldık” buyurur, buna beliğ teşpih denir, dikkat ederseniz “dağları birer direk gibi kıldık” demiyor, ilimde çok ileri biri için “derya gibi adam” diyoruz ama “adam ilimde derya” dersek sözün vurgusu daha belirginleşiyor.

Kuran’da bu gibi ifadeler çokça kullanılmış, “yeryüzünü beşik kıldık” bu örneklerden sadece biri. Dünyamız adeta hava okyonusunda yüzen bir gemi gibi, dağlar bu geminin direkleri, dağlar olmazsa gemi dengesini kaybeder. Dağlar aynı zamanda dünyanın balans ağırlığı, yerin altındaki sarsıntıları çok defa yeryüzüne hissettirmiyor. Dağlar yine aynı zamanda mesanet, yani yeryüzünün gözeneği, insanın cildindeki gözenekleri gibi, dünya onlarla nefes alıyor, teneffüs ediyor, rahatlıyor. Yer altında olan hareketlerle gazaba hiddete girecekken sukünet buluyor, düdüklü tencere buna çok güzel bir benzetme. Allah insanı da dünyaya direk kılmıştır, bu insan direğinin yıkılmaması için hava, su ve toprak gerekli, bunların istifademize uygun hale gelmesi için de dağlar gerekli. Suyun mahzeni dağlar, havanın sıcaklık ve soğukluk ayarını yapan zararlı gazları emen adeta havayı tarayıp insanoğlunun hizmetine sunan dağlar, gerek erezyonları engelleyerek, gerek kaya parçalarının toprağa dönüşmesini sağlayarak toprağın yok olmasının önüne geçen yine dağlar. Kuran’ın bir tek ayetinden çıkan bu kadar çok manaları ifade edebilmek hiç kimsenin haddine değildir.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren, muhakemat dersleri.