Kur’an ve Olaylar

Kur’an bir olaylar mecmuasıdır, insanı insanlık serüveninin çeşitli basamaklarında dolaştıran bir vakalar zinciri.

Kur’an çok özel olaylar seçmiştir, temsili olaylar ortaya koymuştur. İnsanı değiştiren olayları Allah özellikle seçmiştir.

Nuh tufanı bir olaydır, Hz Yusuf’un Züleyha ile macerası bir olaydır, Hz Âdem’in cennetteki macerası bir olaydır.

Allah kitabını gönderirken levh-i kalemde olayları, kâinat kurulduğundan beri devam ede gelen olayları ve insanları seçmiştir, gereksiz olaylar almamış, gereksiz kişiler seçmemiştir.

Bu anlatı sanatının önemli öğelerinden biridir. Olayın ve şahsın temsili niteliğinin ve eğitici yanının iyi tespit edilmesi.

Romanın bir cihette atası Kur’an’dır. Çünkü romancılar da özellikle bazı olayları seçerler. Bediüzzaman bu olaylara çekirdek vaka der. Hz Âdem’in cennetten dışarı çıkarılması bütün hayatını ve bütün insanlığın hayatını yapan bir olaydır.

Cennete girmek bundan sonra insanın gayelerinden biri olmuştur.

Tövbe İle Cennete Ulaşmak

İnsan her gün günahları ile gündelik cennetinden kovulur, tövbe ile kovulduğu cennete tekrar girer. Bütün peygamberler, gönderildikleri insanlara rehber durumundadırlar. Çünkü insan müptela olduğu günahlardan ancak bir ikaz edici vasıtası ile kurtulabilir. Günah bir olaydır, ruhumuzun temiz çamaşırlarını kirletir, sonra onu tevbe ile yıkarız. Günahtan kaçmak hayatın bir esasıdır. Bu yüzden Allah ne kadar mantıklı bir şekilde der ki “siz günah işlemeseniz bir günah işleyen kavim getiririm.” Günah işleyip tövbe etmemek çok tehlikeli bir durum?

Dayak yer annemizin kucağına koşarız, sevilip okşanınca yine kabahatler işleriz. Yine dayak yer yine annemizin kucağına koşarız. Artık benim annem yok kimin kucağına koşayım.

Kur’an ve olaylar diye bir kitap yazmak gerekir.

O olayları bir anlatı metnini yorumlar gibi yorumlamak, Kur’an edebiyatı ortaya çıkarmak…

Bunu yüzlerce yıldır yapamamışız. Onu sadece Fatiha ve Yasin ile sınırlamışız. Her ayete faziletler yüklemek güzel. Çünkü insanlar da çocuklar gibidir, şeker vermeyince anneye koşmazlar. Bana göre ayetlere makasıd yüklemek bir yerde hakikatten ziyade şekere koşmaktır. Bu yüzden Bediüzzaman eserlerinde böyle makasıd-ı teşvikiyeyi kullanmamış. Ayetin metnini nazara vermiş.

İnsanın nutfeden yaratılması büyük bir olay, bütün olaylar onun üzerine kurulmuş.

Kâinatın çekirdeği bir vak’a! Bütün olaylar onun santralından doğmuştur. Nutfeden halk edilmek bütün olayların zincir ile bağlandığı bir merkezî nokta.

Kabir bir mekân hem bir olay.

Mekân ile olay o kadar iç içe ki, kabri düşündüren ve ona göre hareket ettiren bir öğreti, kabirdeki olayları nazara veren bir eğitim. Nutfe ve kabir, bir büyük olaylar zincirinin iki başı. Olaylar ne kadar harika bir seçimle yapılmış, bir olayda bir yanlış her şeyi yıkar götürür.

Dünyanın altı günde yaratılması.

İnsan aklının muhayyilesinin anlamakta zorlandığı bir yapım süresi, bir mimari. Nasıl bir gün altı gün yüzyıllar mı bin yıllar mı, mimarı altı günün tasarımını ve programını nasıl tertib etmiş?.

Nesnelerin İdaresi Kolaydır

Evine kimleri getirip götüreceğini, ne tür olaylarla kahramanlarını karşılaştırıp, olayların doğurduğu olayları nasıl idare edeceğini bilmek! Nesnelerin idaresi kolaydır. Koltuğu şuraya, masayı şuraya, lamba tavanda olsun.

Ya olaylar hangi olayı nereye, hangi olayları nereye, sonsuz olayları nereye, olayları birbirine harmanlama, harmanın idaresi.

Akla zarar bir ayrıntı. Allah bu işte.. Hani o secde edilen Allah. İlmi sonsuz olan Allah!

Bağlarda Dolaşan Bir Kelebek

Beni kimsecikler anlamaz zaten, sen öp seccadem, demiş Necip Fazıl.

O kafa nasıl anlaşılsın?

Bediüzzaman, Necip Fazıl geliyor diye bir sandalye istemiş ve onu sandalyeye oturtmuş. Dalaletin insanları boğduğu dönemde iki büyük insan, ben büyüklüklerini kıyaslamıyorum, ben ki küçük bir kelebeğim, onları tartmak benim neyime. Bağlarında dolaşsam bana yeter.

Rüzgârların esmesi, nasıl bir olay? Tasrifü’r-riyaha diyor. Çünkü o kadar sayısız, sayılmaz olaylar doğar ki rüzgârların esmesinden, şairler sadece onu düşünmüşler.

Ama Nabi o rüzgâra Nebiyy-i Zişanın mektubunu yüklemiş:

Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i harameyne

Ta’zimimi arzet o resul ü sakaleyne.

Fuzuli o rüzgâra garipliğini yüklemiş:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.

İnsanın kalbi ile Allah arasındaki telefon diplomasisi, şairlerin kalbine gelen ilhamlar, âlimlerin kalbine gelen manalar, mimarların kalbine gelen tasarımlar…

Neden Düşünmeye Zaman Ayırmıyoruz?

Rodin düşünen adam heykelini neden düşündü, nerden aklına geldi?

Herhalde en az yaptığımız işe bir heykel ile tepkisini gösterdi.

Orhan Veli düşünmeden kaçar:

Düşünme! Arzu et, bak böcekler de öyle yapıyor

Der.

Namık Kemal,

Yüksel ki yerin bu yer değildir, dünyaya gelmek hüner değildir

Der. İnsan ancak düşünerek yükselir.

Bediüzzaman: Ey insan düşün, sen alâ külli hal öleceksin.

Bu ölümden korkmak için değil düşünerek yaşamak için ölüm gelmeden düşünmen gereken şeyleri düşün demektir. Yoksa ölüme hapsedilmiş bir düşünmek değil.

Bu olaylarından içinden çıkılmaz. Bütün bu olaylar üstünde ilahi nazar ve ahizenin öte yüzü. Evet, ahizenin öte yüzü, maveray-ı hilkat, daha neler.

Hz Aişe Resûlullahı yanında göremeyince, telaşla bir ara hangi yerde diye ararken, onu secdede görür, heyecan ve helecanını hisseden Resulullah “Ben ne maksaddayım sen nerdesin Aişe“ der.

Kalbinin peygamberimizi tesahup etmeyeceğini bilen bir yürek.

Dünyayı bir seccade gibi kullanan bir Nebi!

Bütün kalplere onların isteği olan şeyleri gönderen bir telefon, ulûhiyetin merkezî santralı, bu nasıl iş Allah’ım.

İnsanlık Hayatının İbret Verici Olayları

Herşeyin en harikasını Bediüzzaman yapmış.

Kur’an’ın olaylarını anlatıyor. Kıyametin kopmasından sonraki olaylar.

Dühanla inşikakına ve yıldızlarının düşüp hadsiz fezada dağılmasına kadar ve dünyanın imtihan için açılmasından, ta kapanmasına kadar ve ahiretin birinci menzili olan kabirden, sonra berzahtan, haşirden, köprüden tut, ta Cennet’e, ta saadet-i ebediyeye kadar, mazi zamanının vukuatından, Hazret-i Adem’in hilkati cesedinden, iki oğlunun kavgasından ta Tufan’a, ta Kavm-i Fir’avn’ın garkına, ta ekser enbiyanın mühim hadisatına kadar ve Elestü birabbiküm ‘in işaret ettiği hadise-i ezeliye ..”(Sözler 368)

Hadisat ve vukuat ve hadiselerin büyük yorumcusu Bediüzzaman.

İlahi Program ve Kıyamet Olayları

Kıyamet kopmadan kıyameti tasarlamış Allah ve ifade etmiş.

Yıldızların düşüp fezada dağılması bir olay.

İnsanlar bunları görecek mi, görünce nasıl duracaklar veya davranacaklar.

Dünyayı bir imtihan salonu gibi inşa etmek nasıl bir şey?

Güneş nasıl bir imtihan nesnesi?

Evet, imtihan nesnesi yanlış yorumlanmış bir harf, onu yanlış okuyanların yaptığı yanlışlar.

Yağmurun yağışı bir olay, yanlış okumalar düz okumalar, anlamlı okumalar,

Bediüzzaman’ın Münacaat ve Ayet ül Kübra’da yaptığı gibi.

Âhiretin birinci menzili olan Kabir, ondan sonra ara ülke berzah nasıl bir yer,

Bediüzzaman mecma-ı ahbab diyor. Ahbapların toplandığı yer.

Dirilmek bir olay nasıl olur, topraktan başını kaldıran insanlar, baharda topraktan çıkan tohumlar gibi, kezalike’l-huruc.

Ya köprüye ne dersin. Nasıl bir köprü?

Sırat kıldan ince kılıçtan keskin derler

Varıp anın üstünde evler yapasım gelir

Cennet’e giriş nasıl bir olay, hayal et.

Fir’avunun kavmiyle suya gark olması nasıl azametli bir olay.

Bizim dünyada hadisatın dalgalarına çarpıp boğulmamız da bir olay.

Ekser peygamberlerin mühim hadisatı.

Allah Hz Nuh’un dokuz yüz yıllık tebliğinin tufan hadisesini almış.

Bütün kahramanlarının kilit olaylarını almış. Eğitici yanlarını göstermiş.

Suda babasının davetine uymayan oğluna şefkati uyanarak dua eden babaya, Allah’ın leyse min ehlik o senin ehlinden değil demesi ne olay.

Nasıl dalgaları yenerek insan yüzme öğrenirse Kur’an’ın yüksek frekanslı olayları insana insan olmayı öğretir, vakalar prototiptir.

Sen de benzeri olaylarda benzeri tutumları sergile demektir.

Olay olay sanma kolay.

Hz Peygamber ve olaylar,

Hz Ali ve Olaylar, büyük adamların olayları da büyük,

Allah onlara büyük olayları gönderiyor, onlar o olayların arasından büyümüş olarak çıkıyor.

Bediüzzaman ve olaylar, sanki ruhu büyük olayları kendine çeken bir mıknatıs, koca dünyayı küçük görmüş, nerde kaldı onun daha küçük olayları, o insanı küçülten ama çözümlenince onu büyüten olayları seçmiş, haşirsizlik, meleksizlik, kulluksuzluk.

Haşri bir büyük matematik problemi gibi çözümlemiş, Cennet’e adaylar yetiştirmiş yetiştirmekte. Sevimli dikdörtgen seccadeyi semavata giden uçan halıya çevirmiş.

Olay olay ne anlaması kolay

Ne anlatması kolay.

Prof. Dr. Himmet Uç