Kuran’ı Yaşamak

Cenab-ı Allah Kur’ân’ı Kerimde meâlen buyurur:‘’Ey Muhammed! De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız o halde bana ittiba ediniz ki; Allah da sizi sevsin’’1

Bediüzzaman bu ayete şöyle bir açıklık getirmiş: ‘’Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa Habibullaha ittiba edilecek. İttiba edilmezse; netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur.’’2

Resulüllah’ın sünneti, al-i beyt’ini sevmekle olur. Her şey gibi Âl-i Beyt’i sevmenin de bir ölçüsünün olması lâzımdır. Bu ölçü ise, Resulüllah Efendimiz (a.sm.)’ın Sünnet-i Saniyesini, bütünüyle yaşamaktır.

“Âl-i Beyt’ten vazife-i Risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyye’sidir. Sünnet-i Seniyye’yi terk eden hakikî Âli Beyt’ten olmadığı gibi, Âl-i Beyt’e hakikî dost da olamaz.” 3

Müslümanların birlikte hareket etmesinin önündeki en büyük engel, duyguların kontrol edilememesi ile ortaya çıkmaktadır. Müslüman aslında yüksek bir himmet ve gayret sahibidir. Ancak himmet ve gayretler bazen ehliyetsiz kişilerin elinde yanlışa alet olabilmektedir. Her insan tabiatında var olan rekabet etme duygusu, İslam cemaatleri arasına girince, dini bir vecibe olan işlere, ihlâssızlık şeklinde yansımaktadır. İhlâs ise, yapılan bir amelde sadece Allah’ın rızasını gözetme niyetidir. Bu temel niteliğin bozulmasını Bediüzzaman, Müslümanların “zillet ve mağlubiyete düşme” sebebi olarak görmektedir.

Peygamberimiz (a.s.m) kusurun adresini vermez, “insanlardan bazıları şöyle şöyle yapıyorlar…”4 diyerek insanları rencide etmemeyi tercih ederlerdi. Tahakküm ve baskı ile yanlışı düzeltmek, kaş yapayım derken göz çıkarmak gibidir. İnsanların çoğu, nefis ve havanın baskısına maruz kalarak tahakküme karşı direnç gösterir. Pek az insan, kendi günahını söyleyen kişinin tahakkümüne katlanabilir. O halde isabetli adım, eksiklerin “lütufla ıslahına” çalışılmasıdır. Bu yol birleştiricidir. Diğeri ise, ekseriyetle ayrılmaya sebebiyet verilmektedir.

“Hiç bir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez”5,

Bediüzzaman, Kur’ân ayetinin meâlini hatırlatarak, hatalar yerine iyiliklerin ve faziletlerin dikkate alınması halinde, insan ilişkilerinde adaleti tesis eder. Mü’minde iman ve İslam gibi çok sayıda masum sıfat varken bir iki hata ve günahı sebebi ile kötülük ve günahkârlıkla mahkûm etmek; onlara düşman olmak zulümdür. İşte bu zulmün ortadan kaldırılması için mü’minlerin birbirlerine kardeşçe ve ihlâsla yaklaşmasıdır.

Herkes kendi görevini doğru yaparsa, bildiğini doğru işlese güzel emsal teşkil eder. Evvela kişi İslami doğru öğrenmek, ilmiyle amil olmak, bildiğini doğru söylemek, iletişimi hal ve beden diliyle aktarmak, yazı ile anlatmak gibi prensipleri kendi uyguluyorsa o zaman Kur’ânı yaşıyor demektir.

Rüstem Garzanlı

15.8.2016

Dipnotlar:

1-Ali İmran:31,

2-Lem’alar 11. Lem’a,

3-Dördüncü Lem’a, Üçüncü Nükte,

4- İbn Mace, Hadis no: 4008

5-Fatır, 35/18,