Kur’anın Korunması

“Kur’an’ın Allah tarafından korunduğunu söylüyorsunuz. Peki diğer kitaplar niçin korunmadı? Allah niçin onların değiştirilmesine izin verdi?”

Bu sorunun yüzlerce yönünden birkaç yönü şöyledir: Kur’anın korunduğu tarih bilimi açısından vesikalı olarak sâbittir. Diğer yazılı vahiyler konusunda Kur’anın tamamına, hadislere ve tarih bilimine dikkatle bakılırsa, böyle bir koruma olmadığı anlaşılıyor. Çünkü A’lâ suresi 19. âyette, Hz. İbrahim (AS) ve Hz. Musa’ya (AS) verilen “Suhûf”tan (Sahifelerden), birçok âyette ise resullere verilen “ Zübûr ”dan ( Yazılardan )[1] ve yazılı vahiylerden bahsediliyor. Haydi diyelim ki, Hz. Musa’ya (AS) verilenler, Tevrat’ta bulunsun. Fakat Hz. İbrahim’e (AS) verilen vahiyler şu an elde mevcud değil. Hadislerde Hz. Âdem, Hz. Şît ve Hz. İdrîs’e ( Aleyhimüsselam ) gelen suhuflar bildiriliyor.[2] Onlar da elde mevcut değil. Bunların hepsi gösterir ki, Kur’an için garanti var fakat eski vahiylerde garanti yoktur.

Evet bu durum, bir imtihan yönüdür. Hem de insanlığın sosyal imkânlarının ve küresel bir medeniyete doğru ilerleyişinin getirdiği bir sonuçtur. Çünkü eski toplumların yazılı ve sözlü kaynaklarını, kutsal metin dahi olsa koruması çok zordu. Sık sık yapılan göçler ve savaşlar bu muhafaza işini zorlaştırıyordu.

Nitekim Yahudiler, Hz. Musa ve Hz. Hârun’dan ( Aleyhimesselam ) kalan Tabut-u Sekîne’yi bir baskın esnasında Amalika kavmine kaptırırlar. Onların meşhur kralı Câlût ile Yahudi kralı Tâlût arasında bu Ahid Sandığı’nı geri kazanma savaşı yapılır. (Bakara suresi, 246-252)

Hem yine Bâbil Devleti, Orta Doğu hâkimiyetini kurmak için Nabukadnezar II zamanında Kudüs ve civarını işgal ettiğinde Yahudilerin ellerinde bulunan bütün Tevrat nüshalarını yakmıştır. Kutsal kitabın tekrar yazılması ise Ezra isimli bir peygamber çocuğuna nasip olmuştur. Onun bu mucizevî ve hayatî işi o kadar Yahudi tarihinde ön plana çıkmıştır ki, Ona İlahîlik atfetmişlerdir. (Tevbe suresi, 30)

Sonra tekrar Tevrat metni kaybolmuştur. Bu yüzden elde mevcud en eski Tevrat nüshaları milattan 200-500 yıl sonralarına aittir. Bu metinlerin de eski tam haliyle uyumu net değildir.[3]

Kur’anın bu kıssaları anlatışı ve bu kıssaların bildirdiği sosyal ve külli kanunları ifade edişi gösterir ki, eski kutsal metinler ve kitapların başına yakılma, kaybolma, savaşta kaybedilme gibi hadiseler çoklukla gelmiştir.

Ayrıca teknolojik imkânların yetersizliği, yazılı kültürün gelişmemesi gibi kültürel dezavantajlar da nazara alınırsa eski kitapların koruma altında olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir.

Hem Kur’anda açıkça bildirildiği üzere Kur’an bütün insanlık için gelmiş bir ilim, iman, hikmet, ahlak, hukuk, ibadet, medeniyet, kültür kitabıdır. (Fâtır suresi, 28) Bu özellik Tevrat’ta mevcut değildir; İncil’de de… İncil, sırf maneviyattır. O, sosyal ve maddi dünyaya hitap etmiyor; edecek bir yapıda da değil… Tevrat ise, sosyal ve maddi dünyayı baz alır. O, maneviyat ve Âhiret’ten az bahseder. Bundan dolayı Yahudiliğin Sadûkî mezhebi Âhiret’e inanmazlar.[4] Oysa Kur’an ve İslam, fizik ve metafizik 2 âleme de hitap eden kanunlardan meydana geliyor.

Hem hukuk bilimine göre bir hukuk sistemi ve anayasa geldiğinde eski hukuk sistemi yürürlükten kalkar, lağvedilir. Buna İslam hukukunda “nesh” denilir. Eğer ki sonra gelen hukuk sistemi, Kur’an gibi, önceki hukuk sistemlerinin özünü, hatta detaylarını da içeriyorsa artık geriye dönüş imkânsızdır.

Bu yüzden tarih boyunca gerek inanç ve gerekse pratikler yönüyle Hıristiyanlık ve Yahudilikten İslamiyet’e akıl ve vicdanlarını çalıştırarak geçenler çok olmuştur. Fakat İslamiyet’i hakkıyla bilip yaşayanlardan akıl ve vicdanlarıyla Hıristiyanlığa ve Yahudiliğe geçen olmamıştır. Geçtiklerini iddia edenlerin hiçbiri de hakiki Hıristiyan ve Yahudi olmamıştır. Fakat dinsiz, mürted, anarşist yapılı kişiler istisnâen de olsa çıkmışlardır. Onlar da akıl, bilim, vicdan için değil para, kadın, şöhret, kızgınlık, inat vesaire dünyevi meseleler için bu dönüşü yapmışlardır.

Eymen AKÇA

[1] Âl-i İmran Suresi, 184; Fâtır Sûresi, 25; Nahl Sûresi, 43-44. âyetler gibi…

[2] Sahih-i İbn-i Hibban, Ebu Zerr hadisi…

[3] Bu noktada Kur’anın “Musaddıkan lima beyne yedeyhi mine’t-tevrâti ve âteynahü’l-İncîl” (Sonra Tevrattan ellerinde bulunan kısmı tasdik edici olarak Meryem oğlu İsa geldi. Ona İncîl’i verdik) âyeti dikkat çekicidir.  (Maide, 46)

[4] Mümtehinne suresi 13. âyet, “Yahudiler, Âhiret konusunda; kâfirler ise, kabirlerdeki ruhlarla irtibat konusunda ümitsizlik içindedirler” diyor. Abdülkadir-i Geylani Hz.leri, 6 ciltlik tefsirinde bu âyeti böyle tefsir etmiştir.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: