Kurbanınız mübarek olsun

Kurban lügatte: Arapça; k-r-b harflerinden türeyen bir kelime olup; yakınlık, yaklaşmak, yakınlık kazanmak, bir işi yapmak, işlemek demektir. Hayat rehberimiz Kurân’da bu kelime doksan altı ayette geçmektedir.

Dinde kurban: Allah’a ibadet niyetiyle ve manen yaklaşmak (kurbiyet) için,  hususî bir vakitte, belirli şartları taşıyan hayvanları usulüne uygun olarak boğazlamaya denir. Allah’a yaklaşmaya vesile olan ve bu maksatla kesilen hayvana da “kurban” veya “kurbanlık” denir.

Allah’a yakın olmak, O’nun rızasını elde etmek için kan akıtmak, kurban bayramının ilk üç gününde kurban niyetiyle koyun, keçi, sığır ve deve cinsinden birisini kesmek demektir. Mecazî olarak; bir inanç, ideal, dâva ve amaç uğrunda feda edilen veya kendini feda eden kimseye de kurban denir.

Kurban, Müslümanların zengin olanlarına emredilen malî bir ibadettir. Kişinin kurban kesmekle yükümlü (mükellef) olabilmesi için aranan şartlar şunlardır:

1-Hür ve Müslüman olmak (Aslında bu şart bütün ibadetleri yerine getirmek için gereklidir. Bir kişi kurban bayramının üçüncü günü güneş batmadan önce Müslüman olursa ve diğer şartları da taşıyorsa, bu kişinin kurban kesmesi gerekir.)

2-Akıllı ve buluğ çağına ermiş olmak (Çocuk olmamak). Çocukların ve delilerin mallarından kurban kesilmesi gerekmez  Fetva da buna göredir  Bununla birlikte bir kimse kendi malından çocuğu için kurban kesebilir. Bu da güzel bir davranıştır (müstehaptır).

3-Mukim olmak (seferi/yolcu olmamak)

4-Belirli bir malî güce (nisap miktarına) sahip olmak. Hanefî mezhebine göre, kurban kesmeyi vacip kılan zenginliğin ölçüsü zekâtta ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle aynıdır. Zekât ve fıtır sadakası için nisap miktarı 85 gram altın ile 595 gram gümüş veya bu miktarın değerine eşit mal veya paraya/ Fıtır sadakasını vacip kılan zenginliğe sahip olması. Yani borçları ve aslî ihtiyaçları dışında 20 miskal (85 gram) altın veya 200 dirhem gümüş veya değerine kurban bayramının ilk üç gününde sahip olan kadın-erkek her müslümana kurban bayramında kurban kesmeleri vaciptir.(Vacip, lüzumlu, mecburi olan demektir.)

Kurban kesmek, hicretin 2. yılında meşrû’  kılınmıştır. Meşruiyeti, Kitap, Sünnet ve İcma’ ile sabittir. Kurban kesmeyi şiddetle emreden pek çok hadîs-i şerifler vardır.

Kurban denince aksine bir kayıt olmadığı sürece genelde Kurban Bayramında kesilen kurban ve onun hükmü anlaşılır  Kurban bayramında dinen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban kesmeleri Hanefî mezhebine göre vacip, diğer mezheplerde ise terk edilmesi istenmeyen müekked bir sünnettir  Maliki mezhebinde de bunun vacip olduğunu savunanlar vardır

Kurbanın sünnet olduğunu ileri sürenler de onun önemine ayrıca dikkat çekerler.  İmam-ı Şafii “Kurban sünnettir” cümlesinin hemen arkasından “Onun terk edilmesini istemem (sevmem)” der. (1) Bu itibarla Şafii mezhebinde, sünnet-i müekkede olan hüküm, Hanefilerde vacip bir hüküm ifade etmektedir

Kur’ân-ı Kerimde Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme hitaben şöyle buyrulmuştur: Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver. (2). Hanefî mezhebine göre; Peygambere vacip olan, aksini ispat eder bir delil, bir kayıt olmadıkça ümmetini de kapsar, dolayısıyla onların da kurban kesmeleri gerekir  Zira peygamber, ümmeti için bir rehberdir.

Ayrıca Peygamber Efendimiz tarafından bir çok hadis-i şerifte, hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi gerektiği bildirilmiştir:
“Kurban kesecek güçte olup da kesmeyen, namazgâhımıza yaklaşmasın.”(3) “Her hane halkının senede bir kere kurban kesmesi gerekir.”(4) Bayram namazından önce kurbanını kesen birisine Allah Resulü, yeniden kurban kesmesini emretmiştir  Peygamberimizin yeniden kesmesini emretmesi, kurban kesmenin vacip olduğunu gösterir.

Kurbanın fazileti hakkında Hz. Aişe Hz  Peygamberin (s a s) şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hiçbir kul, kurban günü, Allah indinde, kurban kanı akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz  Zira kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla tırnaklarıyla gelecektir  Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden, önce Allah nezdinde yüce bir mevkiye ulaşır O halde, gönül hoşluğu ile kurbanlarınızı kesin. “(5)

Sahibinin günahlarını temizleyen ve Allah’a yaklaştıran kurbanın mühim bir faydası da, geçilmesi çok güç olan Sırat Köprüsünde kesen için burak gibi bir binek vazifesi görmesidir. Bediüzzaman Hazretleri bu hususu veciz bir şekilde ifade eder :Hem o Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda mücâhede işinde telef olan bir nefere şehâdet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismânî bir vücud-u bâkî vererek Sırat üstünde sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor; öyle de, sâir zîruh ve hayvanâtın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriye-i Rabbâniyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhâniye ve onların istidadlarına göre bir nevi ücret-i mânevîye, o tükenmez hazîne-i rahmetinde baid değil ki, bulunmasın. Dünyadan gitmelerinden, pek çok incinmesinler; belki memnun olsunlar.(6). Ayrıca, adakta (nezirde) bulunan kimseye de, kurban kesmesi vaciptir.

Hacıların, haccın vaciplerinden birini mazeretsiz olarak terk etmeleri, zamanında yerine getirmemeleri veya ihram yasaklarından birini ihlal etmeleri sebebiyle ceza olarak kurban kesmeleri vaciptir.(7)

Kurban kesiminin tarihi; ilk insan, ilk peygamber ve ilk Müslüman olan Hz. Adem’in çocukları (Habil ve Kabil)’e kadar uzanıyor…(8) Ve bütün ümmetlerden yapılması gerekli olan bir ibadet olarak isteniyor.(9)
Habil ile Kabil arasında çıkan ihtilafta hangisinin haklı olduğunu anlamak için, Cenâb-ı Hakk’a kurbanlarını arz ettiler. Kabul olan Habil’in kurbanıydı. Bunu çekemeyen Kâbil, kardeşi Habil’i öldürmüştü.

İnsanların uydurduğu çeşitli inançlarda da, tapındıkları putlar için kestikleri hayvanlara kurban adı verilmiştir. Bu inanç sahipleri, eski çağlarda putları için hayvanların yanı sıra çeşitli yiyecekleri ve hatta insanları, çocukları da kurban etmişlerdir.

Kurbanın sadece bizim dinimizde olmadığını, bilakis bütün dinlerde bulunan bir ibadet olduğunu Kur’ân bize haber vermektedir  ” Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık “(10)

Neden kurban? Neden “kesmek”, “kan akıtmak”, “sadaka”, “sevinç” ifade eden bir başka kelime değil de; özellikle “kurban” kelimesiyle ifade edilmiş bu müstesna gün? Ya da bir kısım çevrelerin (kasıtlı veya bilmeyerek) et bayramı dediği gibi İdi-i lehm olarak isimlendirilmemiş? Öyleyse kurban kesmekle kulu yaratanına yaklaştıran sır nedir?

Yüce Yaratıcı bütün mülkün sahibidir. Her şey O’nun mülkü..Biz,hem Onun mülküyüz, hem de O’nun mülkünde çalıştırılıyoruz.Ona aidiz, Ondan geldik ve Ona döndürüleceğiz. O Samed’dir. Hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı yok, herkes ve her şey Ona muhtaçtır.

Yalnız kendisine ibadet edip ve yalnız kendisinden yardım dilediğimiz /istiane ettiğimiz Hak Teâlâ, bütün ibadetlerde olduğu gibi, Kurbanda da işin şekli ve görünür yanından öte, asıl amacın Allah’ın rızası olduğuna, takva ve ihlâsın ön plana çıkması gerektiğine işaret ederek kullarına hatırlatmada bulunuyor:
“Onların (kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşmaz; fakat sizin takvanız Ona ulaşır. Böylece size yol(unu) gösterdiği için Allah’ı tekbir edesiniz diye Onları bu şekilde size boyun eğdirdi.(Ey Muhammed !) Güzel davrananları müjdele…”(11)

Habil’in, Kabil’e cevabı da dikkatleri takvâya çekmesi açısından ilginç. Kurbanın Allah tarafından kabul edilmeyişini takvasızlıkla açıklıyor: “Allah, (kurbanı) sadece takva sahiplerinden kabul eder, dedi.”(12)

Takva: Allah’ın yasakladığı, hoş görmediği bütün eylemlerden, işlerden, haramlardan ve günahlardan sakınmak; Allah’ın (c.c.) emrettiği hoş gördüğü, beğendiği, sevdiği fiillere yönelmektir… İbadetleri sadece buna vesile kılmaktır. Ve inanışta, düşünüşte, konuşma, hal ve davranışta gösteriş ve başka menfaatler gözeterek değil, Allah için yapmaktır bütün ibadetlerimizi.

Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinap etmek ve amel-i Salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.(13). şirkten takvâ; kebâirden, mâsivâullahtan kalbini hıfzetmekle takvâ; ikapdan içtinap etmekle (azaptan kaçınmakla) takvâ; gazaptan tahaffuz etmekle (kendini korumakla) takvâ. . .Ve keza, ibadetin ancak ihlâs ile ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksudu-u bizzat olduğuna ve ibadetin sevap ve ikap için yapılmaması lüzumuna işarettir.(14). Onun için kalb, takvâ ile seyyiattan temizlenir temizlenmez, hemen onun ardında imanla tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir. (İ.İcaz,s.45)

Kurbanlığı keserken söylediğimiz dua da bunu ifade ediyor zaten:
“Allah’ım, bu sendendir ve yine sanadır. Benim namazım, ibadetim (kurbanım), hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emir olundu.’ Ve ben Müslümanlardanım. Rabbim, bu kurbanı benden kabul buyur.”(15)

“Sizin takvanız ulaşır.” buyurmakla; Rabbimiz, kurbanlığı keserken tefekkür boyutumuzu, niyet çizgimizi, nelere söz verdiğimizi ve hangi ahitlerde bulunduğumuzu ve neler yapmamız gerektiğini sorguluyor ve takvayı istiyor bizden? Kurban kesmekle, bu temsili ibadetle hangi ahitlerimizi yeniliyoruz Kâinat Hâlıkına karşı?

Ayette geçen “nusiki” kelimesi, özel anlamıyla kurban, genel anlamıyla ise bütün ibadetlerin yerine getirilmesini ifade etmektedir. Çünkü kurban, bütün ibadetlerin temsili bir ifadesi, tezahürü ve açıklamasıdır. Sahip olduğum her şeyimi Onun Mâlikine kurban edebilirimin ifadesidir. Tüm hatalarımı, isyanlarımı, yanlışlarımı tövbe ve pişmanlık duygularımla kurban ediyorum demektir.

Âlemlerin Rabbine dehalet ediyorum, Onu arıyorum, Onu istiyorum, Ondan istiyorum, Onun rızası dâhilinde işliyor ve Ona yaklaşmak için koşuyorum, yoruluyorum, demektir. Hayatı ve ölümü Allah Azze ve Celleye adamaktır kurban. İbrahim ve İsmail’in (aleyhimesselâm) rollerini üstlenmektir… İbrahim’in gönlüyle iman etmek, İsmail’in teslimiyeti gibi teslim olmaktır…

Allah (c.c) kendisinden uzaklaşanı uzaklaştırıyor, yaklaşmak isteğinde ve iradesinde  bulunanı da kendisine ve rahmetine yaklaştırıyor, affediyor, seviyor, sevdiriyor, her iki cihanda huzur bahşediyor, hayatını cennetlere dönüştürüyor. İşte bunun için hayatın her anını ibadetleştirmek, tefekkür ve tezekkür nakışlarıyla süslemek, İlâhî Rahmet tecellilerini bayramlarda ve ömrün her zerresinde seyredebilmek bahtiyarlığına erişebilmek… Tazim, tesbih, tekbir, telbiye ve tehlillerle aktâr-ı âlemi cûş u hurûşa getirmek…

Halen yeryüzünde inançlarından, yaşantılarından, kılık-kıyafet, düşünce ve fikirlerinden dolayı imha edilen, yok edilen/yok sayılan genç, ihtiyar, çocuk, kadın-erkek binlerce kurban seçilirken, toplu hayvan katliamlarına zevkleri ve eğlenceleri uğruna seslerini çıkarmıyanların, kurban bayramı yaklaştığında çeşitli propaganda ve saptırmalarla Müslümanların zihnini karıştırma çabaları hep sonuçsuz kalmaktadır ve kalmaya da mahkûmdur. Allah yolunda, Ona yakınlık için şu imtihan meydanında kurban sınavını veremeyenlerin başlarına değişik kurban belaları musallat kılındığını insanlık ibretle seyretmektedir.

Çağımızda o kadar kurban var ki!  Nefsinin, ırkının, şehvetinin, kibrinin, enaniyetinin, şımarıklığının, zenginliğinin, süper güç olma hayalinin, başkalarını yutmakla beslenme ve zulümle/baskı ile üstün çıkma çabalarının kurbanları o kadar çok ki!.. Mahkeme-i kübrada kesin çözümü bekliyorlar!..

Yüzümüz, gönlümüz ve ruhlarımızla Kâbenin Rabbine yönelişimizin bu kutsal günü kutlamalı, tebrikleşmeli, muhabbetle birbirimize sımsıkı sarılmalı ve bayramlaşmalıyız.

Her müminin hakkıdır kurban gününü bayram olarak kutlamak. Dünya Müslümanlarının, mazlum ve masum kardeşlerimizin haline ağlasak da, içimizde onların acısını hissetsek de.  Değil mi ki amaç, bütün dünyadan, hatta cennetten daha güzel (16)  olan kurbiyet-i İlâhiye ve rızâ-yı İlâhî, insan buna sevinmez mi? Bu sebeple mağdur, mahzun, mükedder, mazlum, mahkûm İslâm ümmetiyle birlikte kutlamalıyız bu güzel günü.

Mübarek olsun, barış, huzur, sükûn, esenlik, rahmet ve bereket olsun bayram size; ey bayramı hak edenler!

İsmail Aksoy

Dipnotlar:
1-eş-Şafii, el-Üm, II, 287.
2-Kevser sûresi, 108/2.
3-İbn Mace, Edahi, 2; Müsned, 2/321.
4-Tirmizi, Edahî, 18; Ebu Davud, Edahî, 3.
5-Tirmizi; Edahi, 1.
6-Bediüzzaman Said Nursî, Sözler,17.Söz,186.
7-Mutlu, İsmail, Yeni İslâm İlmihali, s.485.
8-Maide:5/27.
9-Hac, 22/34.
10-Hac, 22/34.
11-Hac, 22/37.
12-Maide, 5/27
13-Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lahikası, s.110.
14-B.Said Nursî, İşaratül-İ’caz, s.154.
15- Bkz. En’âm, 6/162,163.
16- Tevbe, 9/72; Âl-i İmran:3/15