Kurtulmaları İçin Yardım Bekleyen Yeni Nesli Kurtar

İnsan, soyunun başlamasından bu yana, muhtelif yolları deneyerek kendini mutlu etmek çabasındalar. Aklını kullananlardan olan birinci gurup: Allahın dinini bulup imtihanı vermek için buraya geldiklerini fark ederler. Sonra imtihanlarında başarılı olmak için, Allah’ın emirlerine uymak gibi yüce bir idealle yola çıktıklarını bilirler. Karşılaştıkları her hâli hoş karşılayarak hayatlarını mutlu bir şekilde devam ederler. Bu yolun dışında kalan ikinci yolda yürüyen kimseler: Çeşitli sebeplerin peşine takılarak mutluluğu dar ve çıkmaz sokaklarda aradıkları için muratlarına eremediler ve eremeyeceklerini, geçte olsa fark ettiler iseler de dönmelerini imkânsız gördükleri için oralarda kaldılar ve kalıyorlar. Birinci kısım geleceğin endişesi ile yaşayarak, başkasına zarar yapmayı düşünmeden muzdarip bir halde yaşarken, diğer şerli gurup ise şeytan ve nefisin emir ve isteklerine uyarak, tuttukları yoldan kurtulmayı hisleri onlara mani oluyor. Bu hale düşen yolunu sapmış kimseler yürümekte oldukları yollardan zevk almaya başlarlar. Bunlar, yalınız kendileri oralarda kalmakla rahat edemeyip ne pahasına olursa olsun kendilerine arkadaş bulma yolunu tutarlar. Neticede; edindikleri arkadaşları ile beraber yalınız geçici menfaatlerini düşünüp, o menfaat hatırına, emniyet kuvvetleri ve zarara sokacakları kımseler tarafıntan yakalanmama garantisi elde ettikten sonra, menfaatlarını artırma peşinde koşarken, başkalarını ne kadar zarara sokacaklarını hiç düşünmeden sağa sola saldırmaya devam ederler.
Her ne kadar önceki asırlarda, bu sapıtmış kimselerin arkadaşları, gayelerine ulaşmak için tüfeğini omuzuna alıp mağaraları ve dağları kendilerine barınak yapmakla türlü türlü soygunlarla hayat sürdürüyorlardı ise de, 20 ci asrın başından beri onların yolunu takip etmeye başlayan bu maneviyattan nasibini alamayan ahlaksız tahsilliler, yüzlerine maskelerini çekerek, (görünüşte öteki insanlardan pek farkları yok ama) onların düşünceleri çok farklı olduğunu işleri ile gösteriyorlar. Çünkü onlar insanları medeni yapmak için mevcut olan ve ucundan nur akmak için hazırlanan o güzel kalemlerden, kan akıtmakla anarşistleri yetiştirip memleketleri yaşanmaz hale getirdiler. Yani insanların canlarına kıymak için şakiler tarafından ortaya atılan eşkiyalık, cahillerin elinden tahsillilerin eline geçme neticesinde, anarşist ve hırsızlar, daha olgun, diplomalı ve modern bir hale geldiler. Yani öncekiler çok zahmetlerle bir senede çalıp gasp edebildiklerini, bunlar çok kısa zamanda numaralara sıfırlar atarak o hırsızlığı yapabilir hale geldiler. Hatta bunların halka verdikleri zararların en büyüğü mânâ cihetinden gelmektedir ki, iç ve dış düşmanlar birleşerek, masa başında düşünüp çeşit çeşit teori ve sahte doktrinlerli kitaplara dökerek, onlarla bizleri gizliden gizliye can damarımızdan vurdular. Bizi vurup öldürürken bile kurtarıyoruz dediler. Münafık olan bu düşmanlar şeytanların bile yapamadıkları düşmanlığı yaparken insanları bilhassa Müslümanları cennet gibi mutlu hayattan saptırarak cehenneme birer odun olma derecesine düşürmek sureti ile bizleri ebedi felaketle baş başa bıraktılar. Bu iç ve dış düşmanlar bize sefaheti kabul ettirmek için televizyon ve gazetelerli fikirlerine yayın aracı yaparak insanları kalbinden vurdurmakla muratlarına erdiklerine inanıyorlar. İşte insanlığın bu kadar dessasane bir zulmü yaşadığını tarihten hiç bir örnek gösteremezsiniz.

1. Dış düşmanlarla iş birliği yaparken; bize: Avrupa dinini bıraktı de ilerledi. Din terakkiye (ilerlemeye) engeldir. Haydi batılılaşalım derken, batının tekniğini değil, sefahet ve ahlak dışı hareketlerini alarak bizi yutturdular. Böylelikle ortaya koydukları sistemle günahların kapılarını sonuna kadar açık bırakırken, maneviyat kapılarını da kapattılar.

2. İşte, 2000 yılına kadar Türkiyede bazı İslam devletlerinde bile, dıştan gelen maneviyattan bom boş bir eğitim sistemi ile yetişen bu evlatlar hedefini şaşırmış, ne tarafa gideceklerini bilemedikleri için, onların saçtıkları anarşik hadiselerin önünü polis ve jandarmalar bile kesemiyordu. Hatta, okullarımıza yakınlarda koyulan din dersi hocası, öğrencilere; her şeyi Allah yarattı derken, biraz sonra sınıfa giren Biyoloji öğretmeni; her şey tabiatın iktizasıyla oluyor,”Evrim” teorisinde ki gelişme kanununu talebelere kabul ettirmeğe çalışıyordu ( Çok şükür Türkiye’mizde bu menfi telkinat sonuna eriyor. erecek İnşaallah). Ne yapsın Bioloji öğretmeni? Çünkü ona o emri Milli Eğitimin o Efendiye verdiği o görevi yerine getiriyordu. (Tabii ki evlatlarına ciddi sahip çıkanlara o telkinler te’sir etmiyor du ). Bu gençler hayvan olmadıkları için, bir taraftan akılları onlara yolun tam karşısında ki ölümü göstererek çok rahatsız ederken, diğer taraftan şehevani duygularını tatmin için, babaları batıdakiler kadar bozulamadıkları için, Avrupa da ki gibi 13 yaşından sonra kızını serbest bırakıp ne isterse yapsın şekline terk edemedikleri için, sosyal hayattan tam zevklerini de almadan yaşıyorlardı.
3. Diğer taraftan, gayesiz kaldıkları için okul kitaplarının haricinde, kitap okumadıklarından ötürü maddi olarak ta lazım olan kültürü alamıyorlar dı. Televizyonda seyredilen filmlerin eğitici değil, tahrikçi ve kışkırtıcı filmler olduğundan ötürü bu gençlik, kendine sahip çıkamıyordu. Böyle yetişen gençlerin olumsuz hareketlerinden halk şikayet edemiyordu. İşte kıyas etmek için bir göz atalım, kötülediğimiz Osmanlı İmparatorluğunu. Osmanlı zamanında düşmanla savaşırken Mehmetçik, açlığını gidermek için bağda yediği üzümün karşılığının çok fazlasını üzümün çubuğuna bağlayan maneviyatını mükemmel alan helal evlada bir bakın. Sonra onların torunları olan bu imansızlara görünce ne hale geldiğimizi düşünürken kahrımızdan yüzümüzü buruşturarak, banka kasalarını oksijenle soyan Türkün yüz karası hırsızı düşünün, yüksek mevkide kalemle tüyleri bitmeyen yetimlerin hakkını çalanları düşünün ve Müslümanları öldürmek için anarşistleri yetiştirenleri düşünün. Bu kıyas ile halimiz çok net bir şekilde meydana çıkmıyor mu? sizden soruyorum. hırsızlık yapan bu hırsızların kalplerine Allah korkusunu yerleştirse idik, bu yaptıkları cürmü yapmaya cesaret edebilecekler miydi? Yanlış anlamayın ha! Her ne kadar, dertleri saymakla iş bitmez, hüner onlara çare arayıp bulmaktır. Amma! Geleceğe sağlam adımlarla ilerleyebilmek için geçmişte yaşadığımız hayattan ibret alma şartı var. Bunun için burada bu izahatı yaparken, iftira atmıyorum. Ortaya deliller sererek, vicdan sahibi vatandaşlarımı sarstığı dertlerimizi yazdım.

4. İşte, kendilerine lazım olan din terbiyesini alamayıp hislerine esir bir vaz’iyyette yetişen bu gençler; ya esrar alacak, ya alkol içecek, ya kumar oynayacak, ya tiner koklayacak veya hırsızlık yapacaklar. Sigarayı anmıyorum, çünkü böyle boş yetişen bir nesil için sigara çok normal bir tiryakiliktir. Tabii ki şuurlu yetişenler hariç. Böyle boş yetişen çocukların babaları futbol maçlarını icad edenlere çok dua etsinler!!! O boş yetişen evlatlar vücutlarında biriken heyecanları deşarj etmek için zararın en hafifi olan maç tribünlerine 10. 000 kişi toplanıp herkesin gözleri sahada. Top sağa gitti mi uuu sesleri ile herkesin gözleri sahada. Sola gitti mi yine uuu sesleri ile kafaları sola döner. Oh be ne mutlu bize, maç oynarken veya setrederken hayat sermayemiz olan ömrümüzü ne güzel yerlerde değerlendiriyoruz değil mi?. Peki bu maçlar olmasa idi ne olurdu? Bu maçlar olmasa idi bu gençlerden çoğunun canı yanacaktı. Ya bir zavallının evini soyacaktılar veya herhangi bir namuslunun namusunu lekeleyecektilerdi. Diyeceksiniz ki bu gençler hiç maç yapmasınlar mı? Hayır yapmasınlar demiyorum fakat görmüyor musunuz ki onlardan çoğu maç hastası olmuş. Maç haberi veren gazeteden başka okumuyorlar? geleceği temin etmek bu yetiyor mu ki? Çok acıdır, fakat İnanmazsanız gidin görün Avrupa da toplu taşıma vasıtalarına binen herkesin elinde ya kitap, ya dergi veya gazete var. Boş duran birisi var di ise oda muhakkak o zamanı yaşayan Türk’lerden herhangisidir, Evet tek partili devrinde Avrupa dan kültür ve teknik değil moda ve sefahet aldığımızı görmeniz için, sıcak havada sokaklarımıza göz atmanız yetecek. Göreceksiniz ki: Şehid dedenin kızı veya kız torunu, Avrupa govurundan daha fazla soyunmuşlar. İnsan ne kadar meyilli bir varlık olduğunu ve nereden nereye geldiğimizi görmeniz için yetecektir.
5-Yugoslavya‘nın eski lideri Mareşal Tito 1950 senesinde Müslüman hanımların yüzlerinden peçeyi, üzerlerinden çarşaflarını çekerken, suçunu ufaltmak için, Halka; biz geç kaldık, Türkiye kıyafet kanununu çoktan halletti diyerek ”Skidanye zare i ferece” namı altında kadınların çarşaf ve peçelerini çıkartma kanunu çıkarttı. Çıkarmayı gerçekleştirmek amacıyla da, halktan isyan çıkmamak için, köyde yaşayan kadınların kanunu kabul ettiklerine dair ispati vücut ettiklerini sağlamak maksadıyla, kadınları mahallenin bir yerinde toplamak için mahalle muhtarı bir iki polis ile evden eve gezerek kadınları toplarken, bizim eve rahmetli annemi almaya geldiklerinde Annem, ben nasıl Allah’ımın kanununa karşı gelirim diyerek Allahıma ısyan ederim derken kendinden geçerek bayıldı ve böylece rahmetli annemi götüremediler. Bunu anlattıktan sonra dört beş satırla mevzuumuza son verelim;
6-Evet ma’neviyatı bu kadar kötü bu gençleri bu felaketten kurtaracak tek bir çare var; oda bu zamanın ihtiyacına tam derman olan Risale-i Nur eserlerini okumaktır. Onları okuyan kim olursa olsun, ister moda hayranı, ister herhangi bir kötü alışkanlık müptelası. İster imanında bir sürü şüphe bulunan kimse olsun. İsterse Materyalist felsefesinden gelen imansızlıkla zehirlenmiş kimselere olsun, yeter ki, meselelere önyargılı değil, tarafsız bakabilseler. Allah’ın izni ile bu kitapların ortaya serdiği deliller, bu kitapları okuyan kimseleri kurtarır ümidindeyim. Ne yapıp yapıp sokakta boş gezen gençlerin imanını kurtarmaya çalışalım kardeşlerim… Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: