Kusurdaki Kusursuzluk

Mülk Suresi’nin 3. ayetinde “Rahmân olan Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” deniliyor. Hâlbuki çevremize baktığımızda pek çok hastalıklar, felaketler kısaca kusurlar görebiliyoruz. Bu nasıl oluyor?

Her zaman yaptığımız gibi konu üzerinde birkaç yönden kafa yoralım birlikte.

Öncelikle şu soruyu kendimize soralım: Kusur dediğimiz şeyler gerçekten kusur mu?

Bunu anlamak içinse şu soruya cevap düşünelim: Eğer o “kusurlu” olduğunu düşündüğümüz şeyler o şekilde olmasaydı, nasıl bir dünya olurdu?

Hastalıklar yok, sakat doğumlar yok, ölüm yok, depremler yok, her şey son derece mükemmel…

Hah! İşte, orayı hak edebilmek için bu dünyada Rabbimizden gelen mesaja iyi kulak vermeliyiz. Bizi sevk ettiği tarafa yönelmeli, men ettiği taraftan da uzaklaşmalıyız. İşte buna imtihan deniyor. Ve bu imtihanda sorular işte o “kusur” ve “eksik” gibi gördüğümüz perdelerle çıkıyor karşımıza.

Kimimize “kusurlu sağlık” vermiş gibi görünür… Kimimize “eksik mal” vermiş gibi görünür… Kimimize “kusurlu akraba/aile” vermiş gibi görünür…

Fakat doğru kullanıldığında görülür ki, bu yaratmalar, insanın kusursuzluk âlemine namzet ve uygun hale getirilmesine yöneliktir.

İnsan noksanları ile birlikte yaratılmıştır.

Eksikliklerimiz belki bizim var olma sebebimizdir. Eksikliklerimiz nedeniyle zaman zaman hatalar yapacağız, pişman olacağız, tövbe edeceğiz, af dileyeceğiz. Böylece Rabbimizin Gaffar, Afüvv isimleri tecelli edecek.

Eğer bunca kusuruna rağmen insanın yaratılmasına, bunca kusurumuza rağmen kendimizin yaratılmasına “bir hatadır” diyemiyorsak, hata dediğimiz şeyleri de bir kez daha gözden geçirmeliyiz.

Kendi yaratılışının da hata olduğunu düşünenleri zaten bahse değer görmüyoruz.

Hepimizin bildiği gibi Rabbimiz bu dünyayı bir imtihan meydanı ve hikmet yurdu olarak yaratmıştır. Dünyanın imtihan meydanı olmasının bir sonucu olarak da burada sebepler perdesi arkasında görür işleri. Kudretini hikmetlerin ve sebeplerin arkasına gizler.

Ahiret âlemi ise bu kudreti perdesiz müşahede edeceğimiz belde olacaktır. Cennet tariflerinde bildirilen; ağaca ihtiyaç olmadan meyve gelmesi, yerçekimine maruz kalmadan hareket edebilme, yiyip içmeye ihtiyaç olmama gibi durumlar bize orada Rabbimizin kudretiyle perdesiz muhatap olacağımızı düşündürür.

Fakat burada durum farklıdır. Yani burada her şey bizim imtihan edilmemiz için kurgulanmıştır. Her şey mutlaka bir hikmete binaen yaratılır bu dünyada. Başka bir ayette ifade edildiği gibi, solmuş bir yaprağın dalından kopup düşmesi bile bu kuralın dışında değildir. Fakat hikmetlerin arkasındaki asıl hikmet imtihandır.

Burada kafamızı karıştıran noktalardan bir tanesi, Rabbimizin, yaratmasında bazı şeyleri bizim cüz’i irademize bağlaması sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Kusur olarak görülen pek çok şey bu sınıftan yaratılan şeylerdir. Meselâ insanlık tarihindeki tüm savaş, kavga ve çatışmalar bu sınıftandır. Bunların ortaya çıkması hep insanların, cüz’i iradelerini bu durumları sonuç verecek yönde kullanmaları neticesindedir. Rabbimiz de sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde, ortaya çıkması gereken sonucu yaratmaktadır. Ve bu yaratmada bir kusurdan söz edilemez. Ayette kastedilen “Allah’ın yaratışındaki kusursuzluğu” bu anlamda anlayarak kâinata bakarsak hiçbir kusurla karşılaşmayız. Aynen ayette dendiği gibi…

Biz ise olayların ve durumların bize bakan yönlerini görüp ona göre yorum yapmakta ve kusur bulduğumuzu zannetmekteyiz.

Bu noktada olayın başka bir boyutu ortaya çıkmaktadır. Acaba biz baktığımız şeylerin ne kadarını görüyoruz? Hikmet perdesinin arkasına erdirebiliyor muyuz görüşümüzü? Sebep-sonuç ilişkilerinde mi takılıyoruz yoksa?

Sıradan bakan bir göz için kapkara gökyüzünde parlayan bir nokta, kusur gibi görünebilir. Ama onu kullanmayı bilen denizciler, onunla yönlerini bulur. Onun uzaklığını, büyüklüğünü, sayılarının çokluğunu tespit edip, arkasındaki hikmeti anlayanlar, kâinatın genişliğini görür ve bu kâinatı yaratan Rabbin ne kadar azametli olduğunu anlar.

Beyaz kâğıdın üzerinde kusur gibi duran bir nokta, belki bir böcektir. Hayat sahibi olması için gereken tüm mekanizmalar içine yerleştirilmiş, canlı bir noktadır o. Üzerinde nokta gibi göründüğü sayfanın binlercesini dolduracak bilgiler içeren kitaplar yazılmış olabilir o böcek hakkında.

Fakat gökyüzüne bakıp; yıldızları, galaksileri yaratan Rabbimizin kudretinin büyüklüğünü göremiyorsak; nokta boyutunda hatta daha küçük canlıların yaratılmasındaki hassasiyeti göremiyorsak, bakmayı çok da iyi bildiğimizi söyleyemeyiz.

Böyle “kusurlu” bir bakışla da Rabbimizin “hikmetlere binaen” öyle yarattığı bir şeyi kusurlu olarak görüyorsak, bu, o yaratıştaki kusurdan değil, bizim Kur’an ve Hadis ekseni dışında, kendi eksik ve kısa görüşümüzden kaynaklanmaktadır.

Muhiddin YENİGÜN