Maddi manevi yaralar var, yaralar nasıl sarılır?

İnsanların iki çeşit yaraları olur, biri maddi diğeri manevi. Sele kapılan vatandaşı kurtarmak için haftalarca su içinde, gece gün uğraşmak, bu kardeşlerin hayatlarını kurtarmaya sebep olamasam da bari suda boğulanın cenazesini bulsam, yaptığım bir insanlık der, bir insanlıktır, yaraları tedavidir. Ölenin geride kalan anne ve babasını ve yakınlarını sevindirmek için yaptığım bu iş benim için büyük bir şereftir der. Fakat bunun bu gayretinin faydası, ölüye değil, ölünün akrabalarını sevindirmekten doğan sevinç ve sevaptır.

Diğer bir vatandaş bir gencin imanını kurtarmak için uğraşır. Onu ikna etmek için saatlerce uğraşır. Ona Risale-i Nurlardan imanı ispat eden kitaplar verir. Onu dini sohbetlere götürmek için uğraşır. Bu da insani bir vazifedir. Bu uhteremin yaptığı vazife maddi değil, manevi yaralarımızı tedavi etme yolunda bir gayrettir. Bu zamanda bu gayret çok mühim ve kıymetlidir.

Sele düşeni canlı kurtarabilsek çok iyi olur. Fakat canlı olmayıp cenazesini de bulmaya çalışmak kurtarmaya çalışana bir şeref ve değeri herkesin gözünde çok büyüktür. Çünkü can verirken akrabaları onu görmediler. Bari çok şükür mezarı belli olacak desinler. Ölenin anne babası ve yakınları, hayatları boyunca adını anarak, cenazesi şükür bulundu diyecekler. Şükür ki, kayıplara karıştı derdinden kurtulduk derler. Bayram ve mübarek günlerde, isteyen mezarına gidip ziyaret ederek ruhuna bir fatiha okuyabilirler. Cenaze bulunmasaydı hayatları boyunca acısını çekeceklerdi.

Zaten onun ruhuna fatihanın sevabı gitmesi için bedeni mezarda olma şartı yoktur. Vücut nerede olursa olsun sevap vücuda değil ruha gider. İster yatağında ölmüş olsun, isterse sele kapılıp can vermiş olsun, gönderilen sevaplar, her ikisinin ruhuna ulaşmakta güçlük yok.

Fakat; selde kaybolanları kurtarmaya koşanların yardımı, selde ölen rahmetliye manen hiç bir faydası olamaz. Kurtaranlar, ölünün bedenini buldukları için bir insanlık yapıp ölenin akrabalarını sevindirdikleri için sevap kazanırlar. Suda öleni bulanların gayreti, ölene manen hiç bir fayda vermez. Yaptıkları gayret, ölünün bedenini bulabilmekle ölünün anne baba ve akrabalarını sevindirmektir. Ölünün ruhuna hiç bir faydaları dokunamaz.

Bunu da bilelim ki selde ölen kimse eğer sağlam imanlı biri idi ise, sel cenazesini en kötü yerlere götürse de onun ruhuna en ufak bir zarar dokunmaz. Onun ruhu cennetlerde tayeran eder uçarak dolaşır. O tayeran; hayattayken imanının kuvvetleşmesi için, yaptığı gayretin ücretini almış olur. Bu gibiler için hiç sonu olmayan bir mutluluk, hiç bitmez bir rahatlık Allah tarafından hazırlanmıştır.

Fakat Allah korusun selde boğulan şahıs, imansız biri idi ise. Onu ister selden kurtarıp mezara gömün, isterse cenazesi olumsuz yerlerde çürümüş olsun, hiç değişmez. Onun elinden dünya rahatlığı gittiği gibi, ahirette de onun elinden mutluluk gider, cezayı bulur.

Na yazık ki, bugün insanların çoğu maddeci olduğu için yalnız madde ile kendi yaralarını sarmaya koşuyorlar. Her ne kadar onlar yalnız dünyadaki faydaları kaybetmemeyi bakıyorlar. Ama onların ahiretteki zararının acısı hiç tarif edilmez bir derecededir.

Bir örnek vereyim mesela bir memure hanım vatandaşımız, dünyayı kaplayan bu korona virüsün şerrinden korunması için gayret ediyor. Yalnız maske değil, sosyal mesafe ve hastalığın insanlara bulaşmaması için maddi yardım edebilen şeyler ile ciddi uğraşıyor. Ne yazık ki tesettüre düşmanlık besleyen bu memure hanım, virüsün getirdiği ölüm korkusuyla, ağız ve burnunu şöyle dursun başını ve vücudunun her tarafını örtmekle kendini, garantiye almış oluyorlar.

Düşünün virüsten korunmakla hanım, geçici bu hayıtını kaybetmemek için kendince tedbirini sağlam almış oluyor. Ama Allah’ın emri olan tesettüre bürünmesi ise sonu olmayan bir cehennem azabından onu kurtarıp, sonu olmayan mutluluk yeri cenneti kazanmak için çalışmak ümidiyle yaşamayı bir tarafa itiyor. Çünkü Allahın kanununa ters hareket ediyor. Burada biraz maddi yaraları sarma tedbirlerden bahsettim.

Bakalım manevi yaralara değer vermenin önemine! Şimdi! Eğer derseniz gence nasihat edip, kitap veren ve o genci sohbet yerlerine götürenin kazanabileceği ne olabilir? O genç ile ilgilenen muhterem değeri tarif edilmez faydalı iş yapmıştır. O gence verilmeye çalışılan bilgilerin ana hedefi ölümden sonraki sıkıntılardan onu kurtulmak için alınan tedbirlerdir onlar. O manevi bilgilerin yanında maddi bilgiler sıfıra yakın bir değer kazandırır insana. Çünkü iman ve din dersi ebedi hayatta azaptan kurtarır. O ebedi hayatta sonsuz mutlu bir hayat kazandırabilir.

Şimdi; ebedi hayat ne demektir? Evet ebedi hayat bütün hava boşluğu, buğdayla dolu olsa? Bir tavuk, senede tek bir tane ondan alsa, katrilyon sene geçse de, buğday taneleri bir gün bitecekler, cennetle cehennem hayatı, asla bitmeyecektir. Yani cennetlinin mutluluğunun hiç bir zaman sonu gelmez. İmansızın cehennem hayatı da, katiyyen bitmez.

Vatandaşların bazılarının ya imanı yok ya yok derecede zayıf ki, hiç çekinmeden Allah’ın yasak ettiği haramları rahatlıkla yapabiliyorlar. Bunların yaptıkları işlere, akıllı insan diyor, nasıl oluyor önünde insanlara ebedi bir cennet varken o ona hiç ehemmiyet vermeden yaşar. O kadarla da kalmaz! Karşısında insanları yakmak için bir cehennem olduğu halde o hiç çekinmeden Allah’ın yap dediği emirlerini yapmaz. Yapma dediklerini hiç çekinmeden yapar.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır