Mal Sahibi

Beş duyuna esir olursan doğruyu bulmak bir hayli güç olacak. Hayvan duygularını aşıp aklına yanaşamaz, küçücük çocuk eline bağlı bir iple koca bir fili, bir atı istediği yöne götürebilir, bunun sebebi, küçük yaşta ipe bağlanan fil ne kadar uğraştı ise o ipten kurtulamadı ama büyüdükçe kuvvetlenip onu koparabileceğini hiçbir zaman akıl edemiyor çünkü duygularının esareti altında.

İnsanda beş duyu organına esir olunca hayvandan farkı kalmıyor o da aklına itimat edip vahye yaklaşamıyor asıl görenin göz, duyanın kulak, kokanın burun, tat alanın dil, ısıyı algılayanın deri olduğunu zannediyor.
Dünya sebepler dünyası ilahi kanunlar böyle konmuş asıl gören ruh, göz burada sebeptir ruh başka âlemlerde gözsüzde görür kulaksızda duyar burunsuzda kokar dil olmadan da tat alabilir derisiz ısıları algılayabilir. Dünyada nimetlerden istifade edebilmek için sebepler kanununa riayet etmek zorundayız. Allah isterse sebeplere bağlı kalmadan da yaratabilir. Meyve ağaçta yaratılıyor ama ağaçsızda olur tıpkı koca karpuzun, kabağın ağaçsız olduğu gibi.

Nasrettin hoca bir gün karpuz tarlasında ceviz ağacına yaslanmış dinlenirken bakmış koca karpuz küçücük dalda küçücük ceviz kocaman ağaçta, o an ağaçtan kafasına bir ceviz düşmüş.
-Ey Allah’ım hikmetine sual olunmaz karpuz ağaçta olsaydı halim nice olurdu demiş.

Gökyüzündeki gezegenlerin sapsız, dalsız birbirine bağlı olduğunu anlamak için sonsuz kudret sahibi olan Allah’a bağlanmak gerek, sınırlı olan sonsuzdan mahrum kalır.
Çevrende gördüğün bütün mahlûkatın sahibi ezeli kudret sahibi olan Allah’tır, mahlûkat Allah’ın kudretini, isimlerini ilan etmek için vardır.

Semayı direksiz durdurması Kayyum ismini ilan eder. 
Küreleri muntazam döndürmesi Hâkim ismini ilan eder.
Bütün hayatları bahşetmesi Muhyi ismini ilan eder. 
Bütün kuvvetleri lütfetmesi Kâdir ismini ilan eder 
Sesleri işitiyor olmamız Semi ismini ilan ettiği gibi….

“Kâinat Allah’ın mülküdür” diyenlerin imanı makbuldür fakat gaflet ve delalete düşme ihtimalleri vardır. Her bir sanat ve her bir eser üzerinde Allah’ın mührünü görmekle bu fikri sağlamlaştırmak gerekmektedir.
Zemin yüzüne bakıp bütün mahlukatın ihtiyacının karşılandığını müşahede etmek, kış aylarında biten bazı gıdaların bir tren vagonuna konmuş gibi mevsiminde sırayla gönderildiğini görmek, bir elmayı yapabilmek için güneşe, bulutlara, toprağa hatta bütün kainata sahip olmak gerektiğini anlamak, tüm insanların simalarında bulunan göz, kulak, burun gibi azaların bir birine benzemesine rağmen yüzlerinin benzememesini fark edip dünyada yaratılan bütün insanları yaratmayan birisi bu farklılığı ortaya koyamaz diyebilmek, ve buradan bütün insanları yaratan ancak tek bir zat olabilir demek, atomlardaki kanunun semadaki gezegenlerde de var olduğunu anladıktan sonra bu kanunu koyanı aramak, bu zatın yarattıklarının taklidini yapmanın mümkün olmadığını görmek ,midemize giren bir şeyin saç gibi, kaş gibi, kemik gibi, tırnak gibi bir sürü şey olduğunu görmek, hele bu yaratılanların hayat sahibi konuşuyor, yürüyor, çalışıyor ,nefes alıp veriyor, aklediyor ,düşünüyor ,üretiyor olmasını idrak edebilmek, topraktan rengarenk çeşit çeşit nevler, türlü kokular ihtiva eden çiçekler ,meyveler, nebatatın çıktığını görmek, kainatta ,dünyada insanda sair mahlukatta ki nizam ve mizanı nukuşu, nakkaşı güzelliği ,uyumluluğu görmek idrak edebilmek, tavuktan çıkan yumurtanın, inekten çıkan sütün kimseler tarafından bir benzerinin yapılamadığını, suyun buzun nasıl harika bir kanunla yapıldığını, yanan ve yakıcı maddelerin birleşip söndüren bir madde olarak zuhuru, buzun katı halinin sıvısının üzerinde durduğunu ,aksi halde dünyanın sular altında kalacağını düşünmek,bal arısının şifalı bir balı yaparken tekamül ettirilerek dünyaya gönderildiğini akletmek, küçücük incir çekirdeğine koca ağacın kaderinin yazıldığını fark etmek, insan kalbi, hafızamız nasıl harükülade.

Bütün bunları aklı bozulmayan insan anlar, bütün bunları anlamak Allah’ın mührünü hatemini görmek demektir, akıl sahibi şuur sahipleri bütün bunları düşünmekle hakiki imana, sarsılmaz itikada sahip olur.
Nasıl ki güneşin ışıkları, ısısı dünyadaki parlak şeylerde, su yüzünde, cam parçacıklarında görünür, böyle olunca görünen ışıkların aslında sudan veya şeffaf şeylerden değil güneşten olduğunu anlarız. Allah’ın turrasıda, varlık âleminde bulunan kâinattaki bütün yaratılanlarda müşahede edilir.

Sinekteki, böcekteki, çiçekteki, topraktaki mührü Allah’ın hatemini göremezsek o zaman meyveyi yapanın ağaç, nebatatı yapanın toprak olduğuna hükmetmek zorunda kalırız, onlarda da bir ilim olduğu, bir yaratıcılık olduğu gibi akıldan uzak fikirlerle sapkınlığa düşeriz, cahilane hükümler verebiliriz ,hatta tüm varlıklar kadar yaratıcı olduğunu, kendi kendine olduğunu, her tohumda her şeyi görecek göz ve ilmin olduğunu itikat etmek gerekir, bu gülünç ve bir o kadar hamakattır, budalalıktır. 

Elimizde bulunan mektubu yazmak için bir kalem birde yazan adam lazımken ,bir kitap yazmak için matbaa ve her bir harf için demir kalem gerekli, bu demirleri yapmak için ustalar gerekli, alet gerekli, vs.bir çok şeye ihtiyaç var,aynen öylede bu kainat kitabını yazan Allah’tır diye hükmedersen kolay ve makul bir yola girmiş olursun, ama her bir yaratılanı sebeplere, tabiata verirsen her bir harf için usta, demir gibi malzemeler ihtiyaç duyan insan gibi zor ve meşakkatli bir yol seçmiş olursun, bu yol çıkmaz ,çünkü her bir çiçek için bir kalıp, boya, koku lazım, her bir tavuk için kanat, bacak, göz lazım, bunlar için kalıplar, malzemeler lazım ,arılar için bal yapma, çiçek bulma, tanıma kursları düzenlenmeli, bunlara öğretmen, bunlara okul öğretmenlere ücret gerekli, her bir tohumun içine ağacı kodlamak için programlar gerekli bunun için çok ciddi bilim insanları gerekli, bunların yetişmesi için üniversiteler gerekli, her bir portakaldaki lezzet ve tat için şeker gerekli, besleyiciliği, şifalı oluşu için bazı ilaçların içine konması gerekli, bunun için laboratuarlar, eczalar gerekli

Toprakta, suda, havada mevcut olan nebatat kadar matbaa var olması lazım meyveler kadar çiçekler kadar teşkilat lazım, boylarını, tatlarını, kokularını, bütün hassasiyetini bilmeden bunlar yapılamaz.
Saksıdaki toprak tohumu tanıyor ona göre onu yeşillendiriyor, boyuyor, koku veriyor. Şimdi bunu saksıda bu çiçeklere ne lazımsa var demek utanılacak bir şey.

Kitaptaki harf sadece kendini göstermez onu yazan kişiyi de yazarı da ele verir, kim olduğuna işaret eder, kitabın içeriğinden yazarın ilmini anlamak çok mümkün, bir eser onu ortaya koyan sanatçının, mimarın, mühendisin hakkında bize bilgi verdiği gibi.
Dünya’ya şöyle bir göz atalım, her sene binlerce meyve, sebze, nebatat tüketiliyor, bitiyor, bir yerlere gidiyor, yok oluyor ama bir müddet sonra tekrar yaratılıyor. Yaratılışı tabiata, sebeplere verenler bir kez daha içinden çıkamayacakları bir duruma düşüyorlar, yaratılanlar durmadan tekrar tekrar her an yaratılıyor, ne ne kadar gerekli ise o o kadar yaratılıyor ne bir fazla ne bir eksik, ne bir an önce, ne bir an sonra o zaman bunları yaratan her şeyi an ve an görüyor müşahede ediyor ve onları tanıyor, dinliyor isteklerine cevap veriyor. 
Nihayet derecede karışık bir durum, bütün bunlar için nihayetsiz akıl, nihayetsiz ilim, nihayetsiz kudret, nihayetsiz her şey lazım. Her şey kusursuz, her şey noksansız, her şey hatasız.
Hep bütün bunlarda o mührü gör, o pırıltıyı müşahede et.

Bu kâinata biraz daha yakından bakacak olursak bütün mahlûkatın, bütün yaratılanların bir birleriyle konuştuğunu, birbirini gördüğünü, birbirine ne kar uzakta da olsalar yardım ettiğini göreceğiz. Semadaki güneş arzımıza ışık ve ısı veriyor, bulut ve arz bir biriyle konuşuyor, aralarında bir alış veriş var, gece ve gündüz yaz ve kış birbirleriyle görev tanzimi yapmışlar, soğuk ve kar getirme işi kış ayına verilmiş, çiçek açması bahar ayında oluyor, meyve sebze getirme işi yaz ayına verilmiş, hepside hiç aksatmadan karıştırmadan vazifelerini yapmaktalar.

Bu getirilen yiyeceklerin taksimatı da çok muntazam bir şekilde yapılmakta, hiçbir canlının, hayvanın, insanın ki birbiriyle karışmamakta, ne kadar ihtiyaç varsa o kadar sahibine tevdi edilmekte.
Bu hayvanların ve bazı mahlûkatın eğitilmiş olduğunu da görmek mümkün. Balık yüzmeyi, kuş uçmayı nerede kim öğretti? İnsan bunu sormuyor değil, yine kendi kendine dersen, o zaman yüzme öğretmenleri, uçma öğretmenleri gibi çok müşkülat doğar, hele ineğe süt vermeyi, tavuğa yumurta yapmayı öğreten öğretmenin kim olduğunu, bende çok merak ettim doğrusu.
Bir ateiste sormuştum seni kim yaptı? Annem dedi. Senin annen nereden öğrenmiş mide, bağırsak, diş, dudak, kalp, ciğer yapmayı dedim, babam yardım etmiş dedi. Annen sana ilk altı ay süt emzirse idi böyle konuşmazdın dedim.

Arz diyor ki; Beni kim yaptıysa semayıda o yaptı, içimdekileri kim yaptıysa güneşi de o yaptı, bütün bu görünenleri kim yarattıysa görünmeyenleri de o yarattı diye avazının çıktığı kadar bağırıyor.
Bir yaz ayında, bahar ayında yaratılan meyvelere dikkat edelim an ve an zamanın olmadığı, saliselerin bile altında bir zamanda yaratılmalı ki yetişsin, o kadar muntazam şeyler bu kadar çok, bu kadar kısa zamanda nasıl olur sanatlı şeyler zaman alır zordur ilim gerektirir.

Her şey aciz oluşuyla ihtiyaç sahibi oluşuyla Yaratanının Cenabı hak olduğunu söylüyor ve bu Yaratan’ın noksansız ve kusursuz olduğunu ilan ediyor.
Eserin mükemmelliği yapanın mükemmel olduğunu söyler.

Çetin KILIÇ

Kaynaklar:
Risalei Nur Külliyatı
Sorularla Risale
Sorularla İslamiyet

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: