Malatya’dan Bir Portre, Celal Yalçın!

Celal Yalçın 1932 Malatya doğumlu, evli dört çocuk babasıdır. Maddi imkânsızlıktan dolayı Malatya, Endüstri Meslek Lisesi son sınıfta iken okulu terk eder, Risale-i Nur hizmetiyle 1950 yılında tanışır, ilerlemiş yaşına rağmen aktif; fakat yumuşak bakışlıdır. Sözlerine pek ara vermeden uzun soluklarla her noktasını, her virgülünü koyarak konuşur. Zaman zaman “hey gidi günler, hey!” mazinin bam teline dokunur, Celal ağabey…

Seksen iki yaşına rağmen hemen hemen haftanın üç günü Risale-i Nur sohbetlerine katılır, sohbetlerin en heyecanlı bir anını yakalar, “durun! Bir hatıramı anlatayım.” Celal ağabey kırmızı işaret engelline takılmaz, istikameti İmandır; yeşil ışıkta zaten hiç durmaz. “hey gidi günler, hey!…”

Celal ağabeyden hatıralar dinlemek üzere, Malatya’nın mukimlerinden ehl-i hizmet Hâtem Levent bey kardeşimizle bir akşam üzeri Celal abinin kapısını çaldık, Celâl abi, refika-i hayatı Güldane ablamızla tek katlı bahçeli bir evde otururlar. Evin içi sade, günün fantaziyelerinden uzak, misafir odasında iki adet sedye, mütevazi bir ev ve mütevazi bir hayat..

Celal ağabey hoşgörülü, sohbeti tatlı, hatıraları bol biri, rahat bir ev ortamı yakalamışken bağdaş kurup, minderin üzerinde oturdum. Celal abi misafirperver, hemen ablamıza talimat vermeye başlar:“Güldane, çabuk çay bırak, yemek getir.” Celâl ağabeyin meşhur yemek ikramlarından biri de mercimekli bulgur pilavıdır. Gecenin geç vaktinde Celâl abi ne bizi ne de Güldane ablamızı dinlemez, ısrar üstüne ısrar yemek yemeden bırakmam, diyor. Abim, şu mercimekli bulgur pilavından vaz geç, bize birkaç hatıra anlatsan, daha makule geçer, dedim.

Celal ağabeyin Risale-i Nur hizmetinde geçen altmış dört yıl gibi uzun bir ömür, elbette anlatacak birçok hatıralar var.

Celal abi başlar, hatıraları anlatmaya: “Efendim sene 1950 Malatya Sümerbank, iplik fabrikasında laborant olarak işe başladım. Çok zayıf 43 kilo ağırlığındaydım. Laboratuvar şefi Ayşe Hanım beni çağırdı, “Celâl sen çok zayıfsın, her gün karşıdaki kasaba git, hesabıma yarım kilo et al, biraz canlan” dedi. “Olmaz” dedim. “O zaman sana üç aylık yemek fişi vereceğim, memurların bölümünde yemek yiyeceksin” tamam şefim” dedim. Ayrıca mutfak sorumlusuna “Celal’e bol yemek verin,” tembihte bulunmuştu.

Üç ay yemekhanede bol yemek yememe rağmen, kilo alamadım. Ayşe Hanım, biraz toparlamam için büyük çaba harcıyordu, ne yazık ki fakir bir aile çocuğu olduğum için küçükken normal gıdamı alamadığım için bu güne kadar vücudumda pek gelişme olmadı. Ayşe Hanım, beni İstanbul özel besleme ve bakım ünitesine gönderdi, üç ay orada kaldım. Her türlü itina ve beslemeye rağmen ancak üç kilo alabildim. Malatya’ya dönmek üzere, Haydarpaşa garına gittim, üç gün, üç gece yolculuk devam etti.Malatya’ya varıncaya kadar tekrar aldığım üç kiloyu geri verdim. Hey gidi günler, hey!..”

Celal abi: Bir hatıramı daha anlatayım mı? “Anlat abi, anlat,” dedim. Allah’ı pek tanımaz, bir servis şefimiz vardı, birkaç kişiyle sohbet ederken ben de yanlarına gittim, Şef: “Allah dediğiniz kişi, işini bilmiyor. Kimi güzel, kimini çirkin; kimi fakir kimini zengin yaratmış.” dedi. Ben de kravatından tuttum, pencerenin önüne kadar götürdüm. “ Şu kâinata bak, sapan taşı gibi çeviriyor, Allah’a inanmıyor musun?” dedim. O sırada bir zelzele oldu. Yarabbi! Beni mahcup etmediğin için sana şükürler olsun, dedim.

Şef, tekrar gevezelik yaptı, “işte bu zelzele yerin sularının kaynamasından dolayı oluyor.” Şefe, bana bak dedim: Cenab-i Allah’ın Kudreti her şeyin üstündedir. Onsuz hiçbir şey olamaz. Senin bu oturduğun masanın üzerinde bir silah var, horozu kalkıktır,birisi tetiğine dokunmasa silah patlar mı? “hayır patlamaz” dedi. İşte bu depremin tetiğine de Allah dokunuyor, “Ey! Zelzele ol diyor,” zelzele oluveriyor. Biz konuşuyorduk bir daha zelzele oldu. Şef, kaçacak yer bulamadı, Celal “affet beni” dedi. Ben de, “haydi ulan git” dedim. Hey gidi günler, hey!..,

 

Celal abi, biliyorum, sende hatıra çok, ablayı da daha fazla rahatsız etmeden, son bir hatıranı anlat, biz de gidelim, dedim.

Efendim, geçmişte kiralık bir dershanemiz vardı, ay sonu geldi, kira ödeyecek paramız yok, sağ sol derken biraz topladık, 5 lira eksik kaldı, hasta bir komşumuz var, bir arkadaşımla onun ziyaretine gittik.

Hasta: “ Ben öleceğim,” dedi.

Arkadaşım: “Dershanemizin kirasını ödeyemedik, beş lira eksik, eğer beş lirayı verirsen, beş sene daha yaşarsın” dedi. Hasta, kurtulmak için beş lira veriyor, beş lira vermesine rağmen, rüyasına hazreti Azrail geliyor.

Hasta: “Hz. Azrail’e hayırdır,” demiş.

Hz. Azrail: “canını almaya gelmişim”

Hasta:“ Ben yeni beş lira verdim, git filan komşumuzun canını al,” demiş.

Takdir-i Huda aynı gece, komşu ölüyor. Hastamız, “iyi ki beş lira verdim de ölümden kurtuldum. yoksa ölecektim. Hikmet-i İlâhî hastamız da beş sene yaşadıktan sonra ölüyor. Hey gidi günler, hey!..

 

Ara sıra Güldane abla, Celal abinin sözlerine müdahale eder, Celal abi, celali bir seda ile karışma be kadın, sen bilmezsin, mutfağa git, bir şeyler hazırla”

Ben de, Celal abi yanımızda Güldane ablaya hünerlerini gösteriyorsun, acaba tek kaldığınızda da öyle celali misin? Celal abi şair olduğu için, şairane yengeye seslenir:

“ Güldaneme, gül atmıyorum, incinir” diye, iltifatta bulundu. Celal abi, münasebet gelmişken bir dörtlük okur musun? Sanki Celal abi böyle bir teklif bekliyordu. “Hay- hay…

Üstadım!

Kur’an’dan ilham alıp ırmak gibi çağlayan,

Kalp ve ruhu fethedip hemen nura bağlayan.

Kendini düşünmeyip, İslam için ağlayan.

Zamanın mücedidi üstad, Bediüzzaman.

 

Celal abi, gençlere var mı bir tavsiyen?

“Evet, Risale-i Nur’u okusunlar, okusunlar, okusunlar. Celal abi, 82 yaşında olmasına rağmen günde en az 70 sayfa Risale-i Nur, çevşen ve Kur’an okur.

 

Celal abi, vakit bihayli ilerledi, artık müsaade isteme zamanı geldi, dedim. Celal abi ile Güldane ablamız yaşlı olmalarına rağmen Leyla ile mecnun, Aslı ile Kerem, Ferhat ile Şirin gibi iki maşuk, iki beden bir ruh gibi, dış kapıya kadar çıkıp bizleri uğurladılar. O masum insanların gözlerinde ki muhabbet ve sevgi pırıltıları karanlık gecemizi aydınlattı. Hey gidi günler, hey!..

 

Rüstem Garzanlı

02.12.2014

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: