Mehmet Başat, Hasan Karakaya ve Paris’e Giden Risale-i Nur

Paris bizim batı kültürü ile buluştuğumuz 18’inci yüzyıldan itibaren gündemimizi ve aydınlarımızın kafasını işgal etmiş bir şehirdir. Yenileşme tabir edilen dönemden itibaren birçok aydınımız Paris’i bir kültür kıblesi gibi görmüş, kimi oraya kaçmış ve kaçmayı bir fazilet telakki etmiş. Ama şimdi Bediüzzaman bu değişimi değiştirdi. Nur talebeleri yüzyıllardır fikir ithal eden bu şehre fikir götürmekte ve oralarda Muhammedi nurun yayılmasına çalışmaktalar.

Nur talebeleri dünyanın bütün ülkelerine seferler düzenliyor ve Bediüzzaman’ın eserlerini o ülkelerin din ve kültür akışına katmaya çalışıyorlar. Bu arada bu seyahatlerin arasında kısmen trajik olaylar da yaşanmaktadır.

Geçenlerde Akit gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Karakaya cumhurbaşkanı ile gittiği Haremeyn semtlerinde, Medine’de otelde ruhunu Rahmana teslim etti. Gelelim madalyonun öbür yüzüne. Isparta Bediüzzaman’ın eserlerinin ortaya çıktığı bir büyük maneviyat merkezi, orada Bediüzzaman’ın talebeleri dünyanın birçok ülkesine Risale-i Nur’un hakikatlerini taşıyorlar. Bu sıralarda Fransa’ya, özellikle Paris’e bir nurani sefer düzenledi bu vakıf arkadaşlar. Bunlardan biri Said Kaya, diğeri de Salih Kuşan ve Mehmet Başat. Mehmet Başat, Paris dönüşü Antalya’da kendisinin mezun olduğu okuldan arkadaşı olan Hasan Karakaya‘nın ölümünü duyar, zaten hassas bir yaratılışı olan Mehmet kardeş, buna üzülür, arkadaşının kurtulması için cumhurbaşkanının doktorlarının gayretini okumuştur, ama Hasan Karakaya kurtarılamamış ve öteye göçmüştür.

Mehmet Başat, Said Kaya’ya, “insana öteden gel denince isterse cumhurbaşkanı doktoru olsun, buna bir çare bulamaz, çünkü vakit tamam olmuş, emanet geri çağrılmaktadır” der. Bunu dedikten tahminen beş dakika sonra Antalya‘dan Isparta’ya götürecek olan otomobilin önüne oturur ve araba hareket etmeden kalp krizi geçirerek vefat eder. Cenaze daha sonra Isparta’ya getirilir ve Ocak ayının üçünde öğle namazında kılınan cenaze namazı ile kabrine intikal ettirilir.

Öldükten sonra onunla bir süre Ali İhsan Tola’nın yanında birlikte kalmış olan Burak, onun metrukatını karıştırır. Çantada gördüklerini şöyle hikaye eder. Orada bir İşarat’ül İ’caz ile karşılaşır, okuna okuna arkasındaki kitabın şirazesi çözülmüş dağılmış ve lastikle tutturulmaktadır. Kitabın her tarafında kalemle alınmış notlar ve izahlar vardır. Mehmet Başat müdakkik ve mütefennin bir nur talebesidir. Özellikle İşarat’ül İ’caz ve Muhakemat konusunda vukuflu dersler yapar, etrafına tefekkür ve tezekkür yayarmış.  Bu ders yapış şekli ile iştihar etmiş bir muhterem kardeşimiz. Vefat ettiğinde Üstad’ın evinde mukim vakıf arkadaşlardan birisi merhumu rüyasında görür ve “ne yapalım Murat kardeş Azrail geldi hadi gidiyoruz dedi ben de gittim” bir memnuniyet ifadesi ile söyler.

Mehmet Başat PTT’den emekli olmuş, daha sonra hizmetlerle uğraşmaktadır. Ali ihsan Abi’ye bakmak, hizmetinde bulunmak için Isparta’dan tayinini Senirkent’e ister ve gider. Gece rüyasında Üstadı görüyor. Üstadımız, “Mehmet sen dünyanı ve saadetini hiçe sayıp nura ve talebenin ihtiyacı zamanında onun bulunmak niyeti ile bu fedakarlığı yapıyorsun, ben de sana dünya ve ahirette kefilim, bu da senin beratın“ der. Bediüzzaman, Ali İhsan Tola Abi’nin hizmetinde olmayı bizatihi rüyasında onu teşvik etmiş. Hem Ali İhsan Abi’nin hem de Mehmet Başat’ın kıymeti ruhiyesini ifade eder. Mehmet Başat, yedi-sekiz sene Ali İhsan Tola’ya hizmet etmiş, ahirette bu müstesna insanlarla şimdi buluşmuştur.

Harun Kardeş de “binbir evlerin şeyhi gibi idi. Evini dershane olarak kullanır, sabahlara kadar mütalaalı dersler yapardı” diyor. Uluborlu’da derse gidiyorlar, orada bir baskın ile İstanbul’a sürgün edilirler. İstanbul’a giderken Senirkent’ten çıkmadan  ağlamaya başlar, kardeşler ailesinden ayrıldığına hamlederler, sonra kendisi, çocuklardan falan değil Resulullah’ın (asm) ve Üstadın onu uğurlamaya geldiklerini ve el salladıklarını söyler ona ağladığını belirtir. Ali ihsan Abi bu sürgüne giden kardeşlere “biraz dolaşır gelirsiniz” diye onların kuvve-i maneviyesini güçlendirir. Mehmet Başat, Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi hareketine olan tepkisini bir kitap ile ortaya koyar. Kitap 240 sahifedir, Abdullah Başak müstear ismiyle yazılmıştır.

Acıbadem, Bakırköy, Kasımpaşa’ya tayinleri çıkan bu üç kardeşe Sungur abi “Suffe’ye gideceksiniz, yerleriniz hazırlanmış” der. Mehmet Başat hizmetin çilesini çekmiş, büyük sıkıntılar geçirmiş bir muhterem kardeşimiz. Allah gani gani  rahmet etsin, Bediüzzaman vadetmiş kefaletini ona kavuşmuş. Allah bizi de böyle güzel akıbetlere mazhar kılsın.

Bediüzzaman‘ın eserleri bütün dünyaya bu kahramanlar kafilesi ile yayılmakta. Bir zamanlar Fransız ve İngiliz kültürü ile dünyanın kafasını karıştıran bu dönemlerin arkasından Bediüzzaman büyük bir değişim gerçekleştirmiş. Dünyanın kültür ve din akışını  başka bir vadiye çekmiştir. Bütün yollar artık Roma’ya çıkmıyor, Isparta’ya çıkıyor, Bediüzzaman’a çıkıyor. Yanlış hesap Bağdat’tan dönmüyor artık bütün yanlış hesaplar Bediüzzaman ile değişiyor. Dünyanın dini ve kültürel mihveri artık Bediüzzaman ve Risale-i Nur etrafında dönüyor.

Prof.Dr. Himmet Uç / Risale haber