Mezheplere Tâbî Olmayanlar

Hak mezheplerde, akıl ve mantığın tasdik etmediği hiçbir mes’ele yoktur.Çünkü onların nokta-i istinadı Kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fu­kahadan ibaret olan edille-i şeriyyedir. Dağlardan daha metin olan o edille-i şeriyye, hiçbir beşerî kuvvetin tahrib edemeyeceği çelikten bir kaledir. Bu kaleden çıkanların, ehl-i sünnete düşman olan menfi cereyanlara kapılma­ları veya alet olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Şunu da ehemmiyetle nazara vermekte fayda görmekteyim: Mezhebleri beğenmeyen, onlardan birine uymayan veya mezheplerin kolay yanlarını alan bir kimse, asırlardan bu yana gelip geçmiş milyonlarca müslümanın yolundan ayrılmış, kendi başına yeni bir yol tutmuş olur. Böyle kimseler, Kur’an-ı Kerim’in;

“Kim, Peygambere karşı çıkar ve kendisi için doğru yol bel­li olduktan sonra mü’minlerin yolundan başka bir yola gider­se, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.”46

tehdidinden de hissedar olurlar.

Mukallid olan bir kimse hangi mezhebe intisab etmiş ise, artık her me­selede o mezhebin hükümleriyle amel etmesi ve mezhebinde sebat etmesi lâzım gelir. Ancak zaruret hâllerinde herhangi bir meselede yine kendi mezhebinde kalmak şartıyla, diğer bir mezhebin hükmüyle amel edebilir. Bu ise ancak bir âlimin fetvasıyla mümkün olabilir.

İmam-ı Gazali Hazretleri de bu görüştedir.47 Mademki taklid sahibi bir mezhebi iltizâm etmiştir, artık onda sebat etmesi gerekir.

Netice olarak; kişinin kendi hevesine uyarak sık sık mezheb değiştirme­si, onları hafife almak manasına gelir.

Son asrın müdakkik alimlerinden Muhammed Kevserî, “Makalât” adlı ese­rinde bu gibi kimselerin hâlini şöyle tasvir eder:

“Evet, her grubun kendi­siyle gördüğü fakat gerçekte ne onunla ne de bununla olan, yani Arap şa­irinin dediği gibi: ‘Yemenlilere vardığında Yemenli, Maadlilere vardığında Adnani’ görünen kişiden daha bozguncusu yoktur.”48

Kevserî aynı eserinde, mezhepsizliğin dinsizliğe götüren bir köprü ol­duğunu da söyler.

Dr. Ramazan el-Bûti ise bu konuda, “Evet, bütün İslâm milleti uzun tarihi boyunca İslâm’ı aynıyla yaşatma imkânını en geniş ölçüde veren müçtehitlerin bu dört imam (İmam-ı A’zam, İmâm-ı Şafi’i, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Hanbel) olduğu üzerinde ittifak edegelmişlerdir.”49 der ve bu imam­ların yolunu bırakıp insanları mezhepsizliğe davet etmenin “İslâm dinini tehdid eden en tehlikeli bid’at.” 50 olduğunu ilâve eder.

Ramazan el-Bûti, mezhepsizlik dava edenlerin yeni hâdiselere çözüm getirmek yerine, İslâm’ın temel rükünlerini sarsmaya çalıştıklarına dikkati çekerek şöyle der:

“Ben bu mezhepsizlerden hiçbirinin bir gün kalkıp da, halkın her gün sorup durduğu yeni mes’elelerden birini araş­tırdığını görmüş değilim. Onların bütün dertleri, binası ta­mamlanan, hükümleri yerleşmiş bulunan ve mucibince amel edilmekle Müslümanların borçtan kurtulup selamete çıkacak­ları İlâhî emirler hususunda yol gösterici olan hak mezhebleri yıkmak için bütün güçlerini sarfetmekten ibarettir!..” 51

Dr. Ramazan el-Bûti mezhepsizlik dava edenlere şu iki soruyu sorar:

“Bütün insanları, inşaat işlerinde mühendislere uymaktan vazgeçmeye çağırsan ne olur? İnsanları teşhis ve tedavi hu­susunda doktorlara tabi olmaktan uzak kalmaya davet etsen ne olur?”

Bu soruya kendisi şöyle cevap verir:

“Hiç şüphe yoktur ki, bunun arkasından gelecek olan şey, insanların ta’mir edeceğiz diye kendi evlerini bile bile tah­rip etmeleri, tedavi zannıyla kendi canlarına kendilerinin kıymalarıdır.” 52

Mezhep tanımayanları bu tehlikenin kapısına getiren ve müçtehitlere ittibadan men eden en mühim sebep kendi rey ve düşüncelerini müçtehitle­rin görüşlerine müsavi, hatta onlardan daha üstün görmeleridir.

İmam-ı Şârânî Hazretleri de bu hususta şöyle buyurur:

Müçtehitlerin sünnet buyurduklarının hepsi ile amel et ve mekruh dediklerini terk et! Onlardan bu hususta delil ara­mağa kalkma! Çünkü sen, onların dâirelerinde mahbussun. Onların makamına varmadıkça doğrudan kitab ve sünnete ulaşmakta, onları geçmen ve hiçbir zaman hükümleri onların aldığı yerden alman mümkün değildir… 53

Bütün mezhebler, bana göre, parmakların el ayasına ve gölgenin aslına bitişik olması gibi, şeriata bitişiktirler… 54

Bu vesile ile şu noktayı da kaydetmek icab ediyor. Müçtehitlere uymaya­rak kendi reyine uymak büyük bir gururdur. Bu ise insanın manen çöküşü­ne sebeb olur. Bediüzzaman Hazretleri bu gibi kimselerin akıbeti hakkında şu tesbitlerde bulunur:

“Evet, gurur ile insan maddî ve manevî kemalât ve me­hasinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasiyla başkaların kemalâtına tenezzül etmeyip, kendi kemalâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, malûmat ve keşfi­yatlarını daha yüksek görmekle, eslaf-ı izamın irşadat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama maruz kalarak bütün bütün çizgiden çıkarlar.”55

Mehmed Kırkıncı

Dipnotlar:

46 Nisa Sûresi (4), 115. 47 Muhammed Seyyid, s. 306.
48 Kevserî, s. 163.
49 el-Butî, s. 146.
50 el-Butî, s. 182.
51 el-Butî, s. 206.
52 el-Butî, s. 192.
53 Şârânî. s. 41.
54 Şârânî, s. 45.
55 Mesnevi-i Nuriye.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: