Mide İstiaresi Ve Sırr-ı Kayyumiyet

Bütün varlığı ayakta tutan “Kayyumiyet” sırrıdır. Toprağın ağaca dönüşmesi ve o ağacın toprağın üstünde ömrü nihayet buluncaya kadar çevresindeki tesirlere direnerek yaşaması bizim anlamakta zorluk çektiğimiz bir sırrın onun içinde var olması iledir. Aynı topraktan yapılan insanın toprak zerrelerinden inşası bir mesele, o zerrelerin birbirine dayanarak insanın ömrünün sonuna kadar onu ayakta tutması yine bir sırdır.

Ölümde nasıl olursa o sır birden yerini değiştirir ve koca insan birden yere yığılır. O insanı meydana getiren zerre ve hücreler arasındaki dayanışmanın bir şekilde kayyumiyete dönüşmesi, azaların birbiri ile irtibatları yanında birlikte varlıklarını devam ettirmeleri yine kayyumiyet sırrıdır. Bediüzzaman kayyumiyeti tarif eder.” Bu kainatın Halık-ı Zülcelali Kayyumdur. Yani bizatihi kaimdir, daimdir, bakidir. Bütün eşya Onunla kaimdir, devam eder ve vücutta kalır, beka bulur.  Eğer kainattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyumiyet kesilse  kainat mahvolur.

Bir binadaki tuğlalar birbirine çimento  ve demir ile tutturulur ve o sayede bina birbirine dayanarak ayakta kalır. Bunun gibi bütün kainat böyle bir kayyumiyet çimentosuyla birbirine nasıl bağlanır, üstelik onlar arasında tam bir rabıta yoktur, tuğlaların bitişik rabıtası gibi .Bütün kainatı meydana getiren cüzler, parçalar birbirine nasıl bir bağ ile  hep birlikte bağlıdırlar, bu bağın o vücuttaki görüntüsü bizim anlayacağımız bir şey değil. Çimentoyu görüyoruz ama bu sayısızmahlukatı birbirine bağlayan program ve uygulamayı nasıl anlayalım.  

Ağaçların , bitkilerin,yavruların, çocukların kayyumiyet  sırrını kazanmak için yaptıkları kayyumiyet talimlerine bak, mesela bir çocuk  doğduktan dokuz ay sonra emeklemeye başlar, bir süre sonra bir yere tutunmaya başlar, tutunduğu yerden bir an ayrılır bir iki adam yürür ve düşer, tekrar kalkar yavaş yavaş yürümeye çabalar. Annesi onun arkasından tutarak yürümesini öğretir ona, o bir iki adım gider tam düşeceği zaman annesi tutar, düşmekten kurtulur. Bir süre sonra kayyumiyet sırrı gerçekleşir çocuk yürümeye başlar. Ağaçlar ekildikten sonra rüzgarın önünde eğilir kalkar, kimisi kırılır, kimileri de eğile kalka ayakta durmayı başarır kayyumiyyet sırrını gösterir. Yuvada kuşlar anne gelince ağızlarını açarlar, anne bir süre sonra onlara  uçmasını öğretir. Yavaş yavaş düşe kalka uçmayı öğrenir, bütün bu deneme yanılmalar kayyumiyet sırrının süreklilik kazanması ile gerçekleşir.Allah bu bütün kainatı kayyumiyyet sırrı ile nasıl bir sır ile bir arada tutar, tutmanın ötesinde bir de onlara hareketlilik verir, hareketli bir canlının kayyumiyet  sırrı ile sabit bir varlığın ağaç gibi kayyumiyeti farklı şeyler. 

Koca güneşi semada direksiz tutan güç ona nasıl bir kayyumiyet sırrı vermiştir, ağacı sabit bir yere tutunmasını sağlamak ile, boşlukta bu kadar ağır bir kütleyi kayyumiyet sırrı ile tutmak ve hareket ettirmek, düşürmemek dağıtmamak. Akıl bunun karşısında hayret eder. Subhanemen tahayyere fi sünuhil ukul. Subhane men bikudretihi yacüzül fuhul.

Bediüzzaman kayyumiyet sırrının kendisine ait olduğu Zat’ı tarif eder. “Evet bütün kainatı bütün şuunatıyla  ve keyfiyatiyle  kabza-i rububiyetinde tutup , bir hane bir saray hükmünde kemal-i intizam  ile tedbir ve idare ve terbiye eden Zat-ı Akdes..

Kabza bıçağın elle tutulan kısmı, kainatı kabzasından tutulan bir bıçak gibi görmek, hayale ne manalar veriyor. Eliniz kabzadan çekildiğinde bıçak nasıl yere düşüyorsa, kainatın kabzasını tutan onu bir an Bediüzzaman bir dakikacık diyor, bıraksa kainat bir anda onu ayakta tutan sırrı kaybeder.  

Şimdi şu cümleye bakalım ”Kainatta tecelli eden  Kayyumiyyetin cilvesi  vahidiyet ve celal noktasında  olduğu gibi  kainatın merkezi  ve medarı ve zişuur meyvesi olan  insanda dahi, Kayyumiyetin  cilvesi Ehadiyet ve Cemal noktasında  tezahürü var.”

Yani nasıl ki kainat sırrı kayyumiyetle kaimdir öyle de İsm-i Kayyum’un  mazharı ekmeli  olan insan ile, bir cihette, kainat kıyam bulur.Yani kainatın ekser hikmetleri maslahatları gayeleri insana baktığı için, güya insandaki cilve-i kayyumiyet  kainata bir direktir.

Kayyumiyet iki  yönlü, kainatı Kayyumiyet sırrı ayakta tutuyor. Aynı kainat insanla  da ayakta duruyor. İnsanın ayakta durması nasıl kainatı gerektiriyorsa, kainatı ayakta tutan da insandır. İnsana göre tasarlanmış kainat insan olmasa idi neye göre tasarlanacaktı. Mahsüle göre fabrika yapılır, fabrika mahsül ile ayakta durur. Kumaş üretemeyen fabrika kapanır, fabrika kumaşın kumaş fabrikanın ayakta durmasını sağlar.

İnsan kainatın kainat insanın sayesinde ayaktadır. Bunu kendi şöyle izah eder.” Kainatta münteşir bütün enva-ı nimeti  insanla tanzim etmek ve insanın menfaat ipiyle tesbih taneleri gibi  tanzim eder, nimetlerin iplerinin uçlarını  insanın başına bağlar, rahmet hazinelerinin umum çeşitlerine  insanı bir liste hükmüne getirir.

Bütün nimetler insana göre düzenlenmiş, insanın menfaat ipiyle düzenlenmiş kainat. O iplerin uçları insanın başına bağlı. İnsan menfaat ipi, iplerin uçları insanın başına bağlı. Bu menfaatların oluşması insanın başına bağlı ipe göre, böylece kainat insana bağlanmış, onun olmayışı birden tesbihin ipinin kopması veya başına bağlı ipin kopması gibi. Kayyumiyetle bağlı kainat ve insanla bağlı kainat. Kainatı ayakta tutan kayyumiyet, kayyumiyetin odağında da insan. Bu onu, o bunu ; o bunu bu onu, ayakta tutuyor.

Bediüzzaman kayyumiyetten sırrını dört mide örneği ile açıklar. Birbirine bağlı  ve sürekliliği sağlayan bir mideler zinciri. Mide  hayatın değil de yaşamın merkezinde, yaşamamız ona giren nimetlerle mümkün, o nimetler ile devamlılık arasında bağlantı var. İkinci  mide hayat midesi , üçüncü mide insaniyet midesi, dördüncü mide, İslamiyet ve iman midesi.

1 Mide :   “işte insanın bu ehemmiyetli camiiyyetidir ki , Zat-ı Hayy-ı Kayyum insana bütün esmasını ihsas etmek ve bütün enva-ı ihsanatını tattırmak için  öyle iştihalı bir mide vermiş ki o midenin geniş sofrasını hadsiz enva-ı matumatıyla kerimane doldurmuş.

Kayyumiyyetin birinci sırrı insan ile ona ihsan edilen nimetler arasında. Allah o mideyle ihsanlar arasında bir cazibe vermiş, o mideye hizmet eden şeyleri insanlar elde etmek için çalışıyor, çabalıyor, koşuşturuyor, bütün hareket bunları elde etmek için, şehirlerdeki bütün gayret ve keşmekeş insan midesinin hizmetine verilen şeylerin yetiştirilmesi ve tedariki ve yenilir hale getirilmesi için , fırınlar, tarlalar, lokantalar, daha nice şeyler bilerek bilmeyerek sırrı kayyumiyetin birinci midesini ayakta tutmak ve insanı ayakta tutmak için  çabalıyor. Küçük midenin hayatı ve süreklilği insanın fiziksel hayatının sürekliliği ve o süreklilik için çabalayan bütün dünyanın  gayreti bir sır ile bütün hayatı ayağı kaldırmış. Bu sırrı gören ve düşünen ve  ifade eden Bediüzzaman’a maşallah barekallah.

2 Mide Hem bu maddi mide gibi  hayatı da bir mide yapmış. O hayat midesine duygular, eller hükmünde gayet geniş bir sofra-ı nimet açmış. O hayat ise duyguları vasıtasiyle  o sofra-i nimetten her çeşit istifadeler ile teşekküratın her nevini yapar. Hayat midesinin elleri ise duygular, nasıl bir cümle alıştığımız mutadımız olan cümlelerden nasıl farklı. Ne kadar duygumuz var ise bizi hayatla ilgili kılmış, hayat midesinin elleri bunlar. Bizi bütün kainatla  dünyayla alakadar etmiş, mesela sevgi bir duygu bizi sayısız şeylerle alakadar etmiş, daha nice böyle duygular bu midenin alanı birinciden daha geniş, bütün duygular, psikoloji, edebiyat, sanat hep bu duygularla bağımlı ne kadar geniş bir mide dairesi.

Üdeba, fuzala, etnologlar, bir kelimeye mide kelimesine getirilen genişliğe bak, edebiyatta felsefede, dinde, sanatta Bediüzzaman’ı Hugo dan Şhakespeare’den üstün gören Akif ne kadar isabetli demiş, araştır dünya ve Türk edebiyatını bu mide kelimesine bizim bu midemizin dışında anlam veren bir babayiğit var mı?

İkinci mide hayat midesi, oku bir geri dön ne demek hayat midesi o nasıl şey hayatında mı midesi varmış. Midemizden dışarı çıkamadığımız için öbür mideler bu mide yüzünden sinip kalmış, Bediüzzaman midesiyle pek arası iyi olmadığı için diğer mideleri  nasıl görmüş. Bir avucun üçte biri kadar bir yemek bir kısmını yemin diğer kısmını Vahşi Şaban’a vermiş, üstadım zaten hepsi bir lokma bile değil üçte birini bana veriyorsun, demiş. Midelerde cünbüş, damaklarda davul sesi, dimağda ölü sessizliği. Oğlan evi günbür günbür kız evinde yas. Mideler kazınıyor fikir midesi tutmuş pas. Mutfakta şamata kitaplıkta toz tutan raflar. Aksesuar kitaplık ve kitaplar, ne kadar da çok kitabı varmış, ahir zamanda kütüphane zevki olacakmış demiş bir büyük . Metre ile kitap alıyor ekabirler, raflara metre işi kitap.  

3 Mide : ve bu hayat midesinden sonra bir insaniyet midesini vermiş ki  o mide hayattan daha geniş bir dairede  rızık ve nimet ister. Akıl  ve fikir ve hayal o midenin elleri hükmünde, semavat ve zemin genişliğinde o sofra-ı rahmetten istifade edip şükreder. Üçüncü  mide insaniyet midesi, akıl hayal ve fikir onun alanı, bütün ilimler buna dahil, tasarımlar, biçimlendirmeler, inşaat, mimari, heykel, daha neler neler insanın bu üçüncü midesi onun dini ve entelektüel gelişmesinin kaynağı.

4 Mide : ve insaniyet midesinden sonra hadsiz geniş diğer bir sofra-ı nimet açmak için İslamiyet ve iman akidelerini  çok rızık ister  bir manevi mide hükmüne getirip, onun rızık sofrasının dairesini mümkünat dairesinin haricinde genişletip  Esma-i İlahiyeyi de içine alır kılmıştır ki o mide ile İsm-i Rahmanı  ve İsm-i hakimi en büyük bir zevk-i rızki ile hisseder. Elhamdülillahi Ala Rahmaniyetihi ve Ala Hakimiyetihi , der ve hakeza , bu manevi mide-i kübra ile hadsiz nimet-i ilahiyeden istifade edebilir; ve bilhassa o midedeki muhabbet-i ilahiyye zevkinin daha başka bir dairesi var.

İslamiyet ve iman midesi. Bu midemizi doldurmak için  hangi gayretleri sarfediyoruz. Üç öğün yemek , en azından bir öğün de insaniyet midesine kültürel ve dini erzak taşımak . Bu midenin dairesi , mümkinat dairesi, Esma-i İlahiye, İsmi Rahman ve İsmi Hakim. Bu dört alandan aldıkları onun iman ve İslamiyet midesinin rızıkları.  Muhabbeti ilahiye bu midenin rızıklarından biri. Bediüzzaman bu midenin ihtiyaçlarını tedarik etmek için büyük gayret sarfetmiş, bu midenin  tarifini “manevi mide-i kübra“ olarak yapar ve diğer midelerden farkını ortaya koyar. Kulluk, diğergamlık ve dava adamlığı ve hakperestlik ve daha büyük ulvi hislerin hepsi bu mideden kaynaklanıyor. Allah’ı esmasını, büyük isimlerini, o esmanın kainata ve varlıklara yansımaları hep bu büyük midenin faaliyeti içinde.

Bu birbiri içinde mideler insanı kainata bir direk hükmüne getirmiş  ve bu midelerin etrafında yer alanlar koca kainatı maddesi ve manası ile ayakta tutuyor.

İşte Zat-ı Hayy-ı Kayyum  insanı bütün kainata bir merkez, bir medar yaparak  kainat kadar geniş bir sofra-ı nimet insana açtığının  ve kainatı insana musahhar ettiğinin  ve kainatın insan ile mazhar olduğu Sırr-ı Kayyumiyetle bir cihetle kaim olduğunun hikmeti …

Bu dört midenin bütün alanlarını birbiri içinde görmek ve onları insan ile kainat ile, Allah ile bütün mukaddes eşhas ile kavramlar ile, ilimler sanat edebiyat ile, bütün varlığı içine alan dört içiçe mide. Sırrı Kayyumiyetin idraki beşerin tasarlayamayacağı bir boyutta izahı.  Birbirini besleyen ancak halkaları gittikçe büyüyen dört mide insan ve kainat ve sırrı Kayyumiyet…

Mide kelimesi bir ihtiyacın ifade edildiği  bir mananın zarfı, insanın bu dört  büyük ihtiyacını anlatmak için Bediüzzaman’ın istiare olarak kullandığı bir kelime, midemiz fiziki hayatımızın devamı için, hayat midemiz de fiziksel varlığımızdan farklı bütün azalarımızın maneviyatımız ve duygularımızla birlikte meydana getirdiği bir armoninin kendisi, onun de bir istekler manzumesi var.

Üçüncü mide ise insaniyetimizin midesi, insan başka insaniyet başka, insaniyet insandan farklı bir cehdin ve gayretin mahsülü, onun da ihtiyaçlar güldestesi var.

Dördüncü ihtiyaç ise İslamiyet ve iman, bu dört midenin bir insanda sağlıklı  çalışması alakadar olduğu dairelerle münasebettar olması dengeli bir insan ve dünyayı meydana getirir. İnsan adeta bu dört odaktan dünyaya iaşe, ibateye, dünyanın ve kainatın hayatına, insanlığımızı alakadar eden şeylere ve en önemlisi iman ve islamiyetimize açılır, bir insanın kayyumiyeti bu dört mide ile alakadardır, onun kayyumiyetini sağlar bunlar. Aynı şekilde dinin, edebiyatın sanatın, ihtiyaçların, tarihin herşeyi içine alan büyük tazammunun zarfı bu mideler.

İnsanın bunlarla olan ilgisi kendi kayyumiyetini, dolaylı olarak alakadar olduğu insanların  kayyumiyetini sağlıyor. İnsanın dini dünyevi bütün hayatla ilgisi bu iplerle bağlı. İnsan kendi hayatını böyle dört mideden sağlayıp kainatla bağlantı  kurduğu gibi, kainatta bu ilgilerden boşa kürek çekmediğini anlar. İnsan hem kendi hem yaşadığı dünyanın bütün müesseselerini bu kayyumiyetle sağlar.

Peygamber olmadığı dönemlerde bu mideler boş, insanlık hazan rüzgarları ile meşbu, İslamın dine ve ilme hürmet etmesi ve yüceltmesinin nedeni bu midelerin hukuku için, Kayyum isminin sırrını bu kadar harika bir boyutta anlatmaya ne dersin, üç gündür bunları düşündüm birşeyler söylemek için gayret ettim. Kırık dökük birşeyler söyledim. Üstadımın ne kadar farklı bir dünyada ve boyutta yaşadığına her zaman hayret ederdim, o hayret vadisinin kenarında çelik çomak oynarken bunu gördüğümde düşünce dünyamda bir milat  bulmuş gibi oldum. Bediüzzaman en fazla dördüncü midenin ihtiyaçlarını tedarike gayret etmiş. Bu dört midenin insanla ve kainatla alakası bir roman olacak kadar geniş.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: