Miraç Yüksek Bir Hakikattir

25 Mayıs 2014 günü, Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece Miraç Kandilidir. Miraç, İslam dininde Hz. Muhammed (a.s.m.)’in göğe çıkması sonucu mukaddes bir yolculuğun ve manevi bir yükseliş anlamındadır. Hicret’ten bir yıl önce, Recep ayının 26- 27. gecesinde olmuş, kadir gecesinden sonra en kutsal gecedir. Habibi, Hz. Muhammed’i (asm) huzura Kabul etmiş, Melekleri, cenneti ahireti Cenab-i Allah’ın cemalini gözleriyle müşahede etmiş, beş vakit namaz bu gecede farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de İsra suresinin ilk ayetinde bu manevi yolculuk şöyle anlatılmaktadır.

“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”

Bediüzzaman hazretleri, Peygamber (asm)’in miraca çıkmasının sebep ve hikmetini bir misal ile şöyle anlatıyor: “Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.” 31. söz.

Bu misalde olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye misaldir.

Efendimi, bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte olduğu için Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinciye misaldir.

İnsanlığın medar-ı iftiharı, Fahr-i kâinat (a.s.m.)’in elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi Miraç’ın bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan Risâlet yönüdür.

Efendimiz (a.s.m.) bütün varlıkları temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkmış, bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (ettehiyattü, elmüberekattü, esselavatü, etteyibattü) dört kelimeyle, adeta dört zarf arz etmiştir. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi,

Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır, fakat her şey ona sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, ona yanaşmak mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır, ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber (a.s.m.), Cenab-ı Hakkın Lütfüyle bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraç’a yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.

Yerküremiz, yani dünya yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı âlâya getiremez mi? bir insan bedenini şimşek gibi Arşına çıkaramaz mı?

Kudret sahibi Allah (cc) bütün âlemlerdeki varlıkları ve ibadetlerinin ahiretteki neticesini göstermek için Efendimiz (a.s.m.)’ı o yüce makama, mübarek bedeni ile arşa kadar davet etmesi hikmetin muktezasıdır.

Dünya’da ceset ruha arkadaşlık ettiği gibi, Kudret sahibi Allah (cc) cennette dahi bedeni ruha arkadaş edecektir. Mademki, cennette ruh bedenle birlikte olacaksa, Sidretü’l-Münteha’da da Efendimiz (a.s.m.)’in ruhu, kalbi cesediyle birlikte olması hikmetin ta kendisidir. Deme ki, bedeni ile çıkmıştır. Efendimiz Miraca sadece ruhen çıkmış olsaydı, mucize olmazdı. Zaten her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün; diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz (a.sm.), Burak’a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.

Mü’min bir insan, namazda bir çeşit Miraçla kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi kalp gözü açık olan bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları, melekler bir anda yerden Arşa çıkmaları, Arştan yeryüzüne inmeleri gibi,

Netice-i kelam, bütün enbiya ve evliyanın sultanı, bütün mü’minlerin imamı, hatemü’l- Enbiya olan Resul-i Ekrem (a.s.m.) bir anda Miraca çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi şanına layıktır ve doğrudur.

Yâ İlâhi ve Yâ Râbbi! İçinde bulunduğumuz bu üç ayların hürmetine, bütün İslam âlemi ve memleketimizi münafıkların şerrinden ve doğal afetlerden muhafaza et. Bahusus Soma ilçemizde, maden ocağında hayatını kaybeden şehitlerimize Rahmetinle muamele et, yakınlarına sabr-ı cemil ver, üzüntülerimizi sürura, güçlüklerimizi de kolaylığa çevir. Âmin!

Bu vesileyle tüm İslam âleminin mübarek Miraç Kandilini tebrik ediyorum.

22.05.2014

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org