Miracın Lüzumu ve Hikmeti Nedir?

15 Mayıs 2015 günü, Cuma’yı- Cumartesi’ye bağlayan gece, Miraç Kandilidir. Miraç: İslâm dininde Hz. Muhammed (a.s.m.)’in göğe çıkması sonucu mukaddes bir yolculuğun ve manevi bir yükseliş anlamındadır. Hicretten bir yıl önce, Recep ayının 26- 27. gecesinde olmuş, Kadir gecesinden sonra en kutsal gecedir. Cenab-i Allah (cc)  Hz. Muhammed’i (asm) huzura kabul ettiği ve beş vakit namaz farz kıldığı gecedir.

Kur’an-ı Kerim’de, İsrâ sûresinin ilk ayetinde bu manevi yolculuk şöyle anlatılıyor: “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Hârâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”

İleride, miracın lüzum ve hikmetini Bediüzzamanın verdiği misal ve örneklerle akla yaklaştırılacak şekilde izah edilecektir. Bu arada Lüzum ile hikmetin kısa anlamını belirtmekle konuya girmek istiyorum: Lüzum, bir şeyin gerekçesi anlamındadır. Kadir-i mutlak mülkünü Habibine gösterme sırrı bir lüzumdur ve miracın gerekçesidir. Hikmet ise gaye ve fayda anlamındadır. O zaman miracın hikmeti de bir gaye ve faydaya münhasıran yapılmış bir yükseliş ve bir yolculuktur.

Bediüzzaman hazretleri, Peygamber (asm)’in miraca çıkmasının lüzum, sebep ve hikmetini şöyle bir misal ile anlatıyor: “Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.” 31. söz.

Bu misalde belirtildiği gibi, Cenab-ı Hakk’ın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri özel ve cüz’i; diğeri de geniş ve genel mahiyette yapılan konuşmadır. Örneğin: Cenab-ı Hakk’ın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye misaldir.

Hazreti Muhammed (asm) bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte olduğu için Cenab-ı  Hakk’ın sohbetine müşerref olması ise ikinciye misaldir.

İnsanlığın medar-ı iftiharı, Hazreti Muhammed (a.s.m.)’in elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi Miraç’ın bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan Risâlet yönüdür.

Fahr-i kâinat (a.s.m.) bütün varlıkları temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkmış, bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu (ettehiyattü, elmüberekattü, esselavatü, etteyibattü) dört kelimeyle adeta dört zarf şeklinde arz etmiştir. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namaz da Miracın bir hediyesidir.

Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır, fakat her şey ona sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa ve konuşa bilseydi, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilirdi.

İnsanlar bir çeşit ayna olan gözleri ile güneşe yaklaşabiliyor. Oysa güneş insanlardan 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, ona yanaşmak mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır, ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber  (a.s.m.), Cenab-ı Hakkın Lütfü’yle bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraç’a yükselmiş ve huzura varmıştır.

Yerküremiz, yani dünya yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret; bir insanı Arş-ı âlâya getiremez mi? bir insan bedenini şimşek gibi Arşına çıkaramaz mı? Elbette çıkarabilir.

Kudret sahibi Allah (cc) bütün âlemlerdeki varlıkları ve ibadetlerinin ahiretteki neticesini göstermek için Efendimizi, O’ yüce makama bedeni ile davet etmesi hikmetin muktezasıdır.

Dünya’da ceset ruha arkadaşlık ettiği gibi; Kudret sahibi Allah (cc) cennette dahi bedeni ruha arkadaş edecektir. Mademki, cennette ruh bedenle birlikte olacaksa, o zaman, Sidretü’l-Müntehâ’da da Efendimiz (a.s.m.)’in ruhu, kalbi cesediyle birlikte olması hikmetin tâ kendisidir ve bedeni ile çıkmıştır. Efendimiz, Miraca sadece ruhen çıkmış olsaydı mucize olmazdı. Zaten her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Mü’min bir insan, namazda bir çeşit Miracla kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Abdülkadir Geylânî (ks) ve İmam-ı Rabbanî (ra) gibi kalp gözü açık olan bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları, melekler bir anda yerden Arşa çıkmaları, Arştan yeryüzüne inmeleri gibi,

Bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor.   Birisine bir gün; diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz,  (a.sm.)     Burak’a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip, İlâhi huzura çıkması, Rabbiyle sohbet şerefine nail olması, O’nun cemalini ve bütün yüce âlemleri gezip görmesi; tekrar dönmesi şanına layıktır ve doğrudur.

Tüm İslam âleminin mübarek Miraç Kandili hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

08.05.2015