Mübarek Günlerde En Makbul İbadet?

İnsanlık aleminin bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti, gayesi ve sebebi, Kainatın Halikını tanıyıp O’na cc İBADET etmektir. (Zariyat S. 56. Ayet. Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!) Bu ayetteki “Ancak” vurgusu, “başka bir sebeple değil” anlamındadır ve çok önemlidir. Peki, bu mübarek günlerde en makbul ibadet hangisidir?…
 
Her zaman en makbul ibadetler; öncelikle ‘haramların terki’ ve ‘farz ibadetlerdir’.
Farz ibadetlerden sonra vacip ibadetler geliyor ise de, en makbul, en avantajlı ve en karlı ibadet; elbette tüm ibadetlerin ANA HARCI ve “mayası” hükmünde olan, Kur’an ile meşgul olmaktır. Çünkü her ibadetin temeli Kur’ana dayanıyor. 
Peki, Kur’an ile meşgul olmak nasıl olur? 
 
1. Kur’an-ı Kerimi, “yüzünden ve doğru okuma eğitimi almak veya vermek”.
2. Kur’an-ı Kerimin içeriğini, insanlık alemine verilen MESAJ yönünü incelemek. Yani Kur’an ilmiyle meşgul olmak, Nurterapiler, Kur’an sohbetleri ve tefsir çalışmaları vb.
3. Kur’an-ı Kerim reçetesini, tüm insanlık alemindeki muhtaç gönüllere ulaştırmak. 
4. Kur’an-ı Kerimi yüzünden, tertilen (tecvid kurallarına göre, tane-tane, hazmederek, sesli bir şekilde) ve çokça okumak. 
5. Kur’an-ı Kerimi “mukabele” suretinde veya her zaman okumak ve dinlemek. 
Görüldüğü gibi, bu beş maddenin neredeyse tamamı, 1. maddeye yani Kur’an okumayı bilmeye bağlıdır. İşte bu nedenlerledir ki Kur’an okumayı öğrenmek, her Müslüman için mutlak bir vecibedir. Üstelik de Kur’an, bir Cennet lisanıdır. Bilvesile bendeniz öncelikle, KUR’AN-I Kerim hakkında birkaç önemli MÜJDE’Yİ de arz etmek istiyorum. 
 
Bu müjdeleri ben ilk okuduğumda çok duygulanmıştım, çok sevinmiştim. Özellikle ikinci müjdede kendimi ve duygularımı frenleyemediğim için, sevincimden ağlamıştım. 
 
Birinci müjde: Kur’an okumada veya dinlemede, herkes için üç etki alanı vardır. 
Bunlar: A- Cismani etki alanı, B- Nurani etki alanı, C- Ruhani etki alanıdır. 
A- Cismani yani Fiziki etki alanı hakkında herkes bir şeyler biliyor ve hissediyor. Kur’an okurken veya dinlerken rahatladığını, stresinin kaybolduğunu, hafiflediğini ve huzur duyduğunu söylüyor, fakat en bilimsel açıklamayı, Japon Prof. Masaru Emoto yapıyor. 
 
3 Yıldan fazla süren çalışmaları sonrası yazmış olduğu ‘Su Kristalleri’ adlı kitabında Prof. Dr. M. Emoto; “SU, cansız bir madde değil, canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su, çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” diyor. Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh ve maneviyat aleminin varlığına özellikle Kur’an okunurken veya ezan okunurken, sudaki moleküller, meydana gelen o ulvi frekans ile mükemmel bir kristalik yapıya ve dizilime ulaştığını keşfediyor.
 
..Ve kitabının sonunda da şu iddiayı haykırıyor: “İnsan vücudunun yüzde 70’i de sudan oluştuğuna göre, İslam’ın, Kur’an’ın insan bedenine ve Ruhuna, ne denli ‘doğru hitap ettiği’ ortaya çıkıyor…” diyor.
B- ve C- Maddelerindeki Nurani ve Ruhani etki alanları ise kişilerin ihlasına, takvasına ve Yüce Rabbimizin takdirine göre, sınır konulmadan ecir ve taltif edilmektedir… 
 
Bir kimse aldığı herhangi bir ilacın mahiyetini, içeriğini ve TERKİBİNİ bilmediği halde, o ilaçtan yararlandığı gibi, Kur’an okuyan ve dinleyen kişi de, anlamlarını ve bu bilimsel avantajları bilmese bile, yine bu etki alanlarından mutlaka yararlanmaktadır… 
 
İkinci Müjde: Peygamber efendimiz sav. Sahabeleriyle sohbet ederlerken, buyurmuş ki: 
 
“Bir kimse öldüğünde, yakınları cenaze işleriyle meşgul iken, son derece güzel bir kişi gelir, mevtanın başının yanına durur. Mevta kefenlendiğinde, o güzel kişi küçülerek, kefen ile merhumun göğsü arasına süzülür. Mevta kabrine defnedildikten sonra herkes evlerine döner. Verilen talkından sonra ise Münker ve Nekir adlı iki özel melek gelir. 
Bu arada, kefen ile o kişinin göğsü arasına girmiş olan o güzel kişi de çıkar. 
 
Sorgu melekleri, mevtayı kişisel mahremiyet içinde ve imanı hakkında çok ciddi bir sorgulama yapmak için, o güzel kişinin oradan çıkmasını isterler. 
 
O güzel kişi Yüce Rabbinin emrini göstererek, şöyle konuşur. 
 
-‘Bu mevta benim refakatimdir. Bu benim dostumdur. Ben hiçbir şekilde onu yalnız bırakamam. Çünkü ben Yüce Rabbimiz tarafından yetkilendirildim. Sizler kendi görevlerinizi yapınız. Bu mevtanın, Cennet bahçelerine girmesini kabul ettirinceye kadar, ben bu mevtayı terk edemem…’ der. 
 
Bu olanları takip eden mevta, bu güzel kişinin kim olduğunu çok merak eder. 
O güzel kişi, mevtanın bu merakına cevap olarak şöyle konuşur:
• -“Hani sen dünya hayatındayken, bazen yüksek sesle, bazen kısık sesle, bazen de mırıltıyla sürekli okuduğum KUR’ANIM ben. Rabbim beni böyle şekillendirerek, senin için yetkilendirdi. Bundan sonrası için de sakın endişe etme. Bu sorgulamada da (Haşir, Kıyamet, Sırat vs.) sonrasında da üzüntü duymayacaksın…” der ve sorgulamayı izler. 
Sorgulama bitince o güzel kişi, mevtanın rahat etmesi için, Meleul a’ladan (meleklerin, yüksek semadaki makamlarından) misk kokularıyla bezenmiş bir döşek hazırlarlar…
 
Allah Resulü Muhammed sav. Bu müjdeyi anlattıktan sonra şöyle ilave buyurur: 
• -“Hesap gününde de, ne bir peygamber, ne de bir melek, Allahın cc. indinde, KUR’AN’dan daha imtiyazlı bir şefaatçi olmayacaktır…” (Ramud-ul Ehadis, İlahi Nizam, İhya-u Ulumiddin.)
Acaba, insanın en büyük endişesi olan, er veya geç çıkacağı bu zorunlu yolculukta, kişiyi tüm endişelerden kurtaracak bu güzel müjdeler için, neler feda edilmez ki?… 
 
Bu konuda bir Hadis-i Kudsi: 
 
“Siz Kur’an ile meşgulken, diğer kullarım dua ederek benden bir şeyler istiyorlar. Siz Kur’anla meşgul olduğunuz için isteyemediğiniz halde, onlara verdiklerimden çok daha fazlasını size vereceğim.” Ne kadar çok önemli bir müjde, değil mi?… 
Kur’an okumayı her ne sebeple olursa olsun, ihmal edenler, bu müjdelerden sonra, bütün imkanlarıyla Kur’an öğrenmeye, her gün ve her fırsatta okumaya, başkalarına da öğretmeye seferber olmazlar mı?… 
 
Bediüzzaman Hz.’nin ifadesiyle de; “Kur’an, yerin ve göğün sahibi olan Allah’ın cc., tenezzül buyurup bizimle konuşmasıdır.” (Şualar, s. 115.) Tek bu sebep bile, bir hazinedir.
 
“İçinde Kur’an’dan bir şey olmayan ceset, harap ve virane bir eve benzer ”
(Sünen-i Tirmizi; 5/177)
Bu güne kadarki imalimizin AF edilmesi niyazıyla; “..haydi BİSMİLLAH…”..diyerek, bu konuda ciddi faaliyetlere başlayalım, inşaalah… 
A. Raif Öztürk – nurdanhaber.com

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: