Mucize Varlık İnsanın Harika Yapı Taşlarından Bazıları

İnsanın vücudunun tuğlaları hücrelerdir. İnsanın vücudunda bu hücrelerin  sayısı: 80-100 trilyon hücre civarndadır ve bu hücrelerin her birisinde saniyede 3.000 olay gerçekleşiyor. Hücreler vücudun hangi bölgesinde bulunuyorsa ona göre görevi gerçekleştirmektedir. Mesela: Gözdeki hücreler görmeyi, kulaktaki hücreler işitmeyi, burundaki hücreler koklamayı sağlar. Sonuçta hepsi birer hücredir ve yapı olarak birbirine benzerler, fakat vazife bakımından çok farklıdırlar. Gözdeki bir hücre koklamayı, burundaki hücre hiçbir zaman görmeyi sağlayamaz. Sanki bir hücre bir akıllı varlıkmış gibi hareket etmektedir. Buda Allahın bir mucizesidir. İnsan vücudunda bulunan damarların uzunluğu 96.500 km.dir. Yani bir insanın vücudundaki damarların uzunluğu dünyamızın çevresini 7 defadan fazla sarması demektir..

Her insan derisinin 2,5 cm2 bölümünde 19.000.000(19 milyon)hücre 60 kıl, 90 gr, yağ bezi, 570 cm uzunluğunda damar, 625 ter bezi, 19.000 duyu hücresi vardır.

Bir kan damlasının yarısında 5.000.000 ( 5 milyon) al yuvarlar, 25000 trombosit ve 10.000 ak yuvarlar.

Dünyanın hızı yaklaşık olarak saniyede 108 bin km. dir. Bu hızla hareket eden bir arabanın saniyede 390 km. yol alması gerekir. İlginç olan, dünya arabamızla hareket ederken ne  korku hissederiz ne de rahatsız oluruz.

Karınca yuvalarına bakarak o gün havanın nasıl olacağını anlamak mümkündür. Çünkü karıncalar bir meteoroluji uzmanı gibi havanın yağışlı olacağını anlayarak yuvalarının ağızlarını kaparlar.

İskandinavya’da bir cins dağ fareleri yaşar. Bunlar öyle büyük bir hızla çoğalırlar ki, kısa zamanda sayıları milyonlara çıkar. Bir anda her tarafı fare ile dolar.

Bu fareler diğerleri gibi normal hayat sürselerdi, birkaç yıl içerisinde İskandinavya’nın tamamını istila ederler. Sonra dünyaya yayılırlardı. Önlerine çıkan her şeyi kemireceklerinden, dünya insanlar ve diğer hayvanlar için yaşanmaz olurdu.

Ama Allah bununda bir kanununu koymuştur. Bu kanuna uyan dağ fareleri belli bir sayıya ulaştıktan sonra intihar ederler kendi kendilerini öldürürler.

Zaman gelince bu fareler önüne geçilmez bir duygu ile sahilin en yüksek yerine koşmakta ve kendilerini denize atmaktadırlar.

Bu toplu intiharı seyreden bir gözlemci milyonlarca farenin bir salak gibi denize döküldüğünü görmüş ve kitabında yazmış.

İnsan vücudunda sınırlı acı duyma sistemi vardır. Bir an gelir ki acı duymaz olur. Bu sınırı geçtikten sonra insan, ya bayılır ya da acı duymaktan kurtulur.

Çok çeşitli acı, bazı doku ve hücrelerin yıpranmasına sebep olsa da insanı öldürmez.

Acıların bir başka yönüde, birbirine ilave olmasıdır. Mesela: Başınız ve dişınız ağırsa, bunları en şiddetlisi diğerini te’siri altına alır. Diğerinin ağrısını duymazsınız.

Yani bizi yaradan Allah vücudumuza öyle bir sistem koymuş ki, dayanamayacağımız  acıları duymuyoruz.

Amerikanın Kaliforniya eyaletinde bir banka soyulmuş, yarım saat sonra olay yerine polisler gelmiş. Yanlarında bir bilim adamı almışlar. Polisler banka me’murları ile konuşurken bilim adamları bazı aletler kuruyor ve çalıştırıyor.

Banka me’murları televizyon kamerası filan olduğunu sanmışlar. Bilim adamları yarım saat önce bankayı soyup kaçan haydutların resmini gösterdi. Siyah zemin üstünde beyaz bir  silüet vardı.Tıpkı soyguncuların birine benziyordu ve fotografa bakan polisler birkaç saat sonra hırsızları yakalarlar. Hey yüce Rabbim bu insana ne kadar akıl vermişsin ki tahmin edilmeyen şeyleri ona verdiğin akılla buluyor.

Dünyayı karış karış gezin, her insanın parmak izini inceleseniz, birbirine benzeyenini bulamayacaksınız. Hatta dünya kurulduktan beri, yani Hz. Ademden bu yana gelmiş ve gelecek bütün insanların parmak izleri farklıdır. Parmak izi bir nevi kimlik vazifesi görmektedir. İnsanları ve onların parmaklarını yaratan Allahın  varlığının ne kadar güçlü ve sonsuz olduğunu, ne kadar geniş ve sonsuz bir hafızaya sahip tır ki: Milyonlarca yıldan beri yarattığı hiçbir parmak birbirinin ayni olmuyor. FE SUBHANALLAH Ey Yüce Rabbimiz ne kadar Kudret sahibisin!!!

Derleyip bir kısmı bilgilerimizin mahsulüdür:

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org