Muhlaslar Kervanından..

11 Mayıs 2010’da hizmet-i Nuriye için gittiği Filipinler’de uğradığı silahlı saldırı sonucu Rahmet-i Rahman’a kavuşan aziz şehid abimiz Hafız Cevdet Baybara’nın hatırasına ithafen yakın dava arkadaşları Said Baybara, Rıza Dalkılıç ve Kerem Şerbetçi’nin yazılarını takdim ediyoruz.

Hayalleri dünyaya sığmayan, kalbi bütün insanlığın selameti için atan, şefkat ve metaneti mahiyetinde cem’ etmeye muvaffak olmuş bahtiyar ağabeyimizin dahil olduğu muhlaslar kervanına Cenab-ı Hak bizleri de dahil eylesin. Amin. Ruhuna el-Fatiha..

Mümtaz Ağabeyim..

Kendisi hem dava arkadaşım, hem fikir babam, hem hayatta refikim, hem yoldaşım olan bir ruhu tarif etmeğe sahifelerce yazsam, mümtaz ağabeyimi, tarif etmiş olamam. Ama birkaç anekdotu sizlerle paylaşayım.

Cevdet Baybara; İnsanlığın imanının kurtulması için canını ve malını feda etmeği ideal edinmiş bir ruh. Kendisi 1978 Mardin doğumlu olup İlkokulu ve hafızlığı Mardin’de tamamladıktan sonra yerinde duramaz bir hali vardır. Kâh yerel radyo programlarında kâh cami kürsülerinde kâh muhtelif meclislerde Kur’an okurken veya sohbet ederken görürsününüz onu. O dönemler Babası Cüneyt Hoca Mardin Ulu Camii imam hatibidir. Cüneyt hocanın teşvikleriyle Mardin’den Diyarbakır’a, Van’a, Urfa’ya, Elazığ dan Malatya’ya, doğuda birçok ilde okuma kamplarına katılır. Ve birçok İslami, felsefi, mantıki ve fenni eserleri okur. Küçüklüğünden beri; Alem-i İslam’a canını, malını ve hissiyatlarını feda eden (Hz. Ebu Bekir’ler, Ömer’ler, Hamza’lar, Bediüzzaman’lar, Cüneyd-i Bağdadi’ler) ve birçok asil ve necip ruhların, insanlığın iki cihan saadetleri için canlarını ve mallarını (harcadıklarını demeyeceğim) bilakis en güzel bir şekilde değerlendirdiklerini görür.

Kendisinin anlattığı bir rüyada Peygamberimiz kendisine hitaben “Ömrün kısa olacak, aşirelerini yani her bir ânını ganimet bil” diye ikazda bulunduğunu anlatmıştı. Benim müşahede ettiğim, hakikaten her bir ânını dolu dolu değerlendirmiştir. 1996 yılı baharında İstanbul’a gelir. Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden olan Mustafa Sungur ağabeyin yanında on yıl beraberlikleri olur. O yıllarda Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerini mütalaa fırsatı bulur ve çok istifade eder. Bazı mülahazalarını kaleme alarak 2000’li yıllarda editörlüğünü yaptığı, üç dilde yayınlanan (Nur The Light) dergisinde yayınlar. Mustafa Sungur ağabey ile yurtiçi ve yurtdışında birçok panel, konferans ve sempozyumlara katılır.

Rusya, Azerbaycan, Hollanda, Mısır, Avustralya, Japonya, Kore, Filipinler, Fas, Cezayir ve daha başka birçok ülkede bulunur. Bu vesileler ile insanlığın maddi ve manevi eksikliklerini görür. Hamiyetli ve himmetli insanlar anlatılırken “yerlerinde duramazlar, her zaman başkasının derdi ile dertlidirler.” diye tarif ederler. Hakikaten Cevdet ağabeyimizi en güzel ve veciz tarif böyle olsa gerek. Kendisi de “Karınca kudretince” yurtiçinde ve yurtdışında irtibat ettiği insanların vesileleri ile ihtiyaç olan yerlere (muhtelif eserler; Kur’an-ı Kerim, İngilizceye tercüme edilmiş tefsir kitapları ve eğitime dayalı bir çok eser göndermiş, yurtdışında eğitim alan öğrencilere burs vs.) yardımlarda bulunmuştur.

Daha sonraları 2008 yılında resmi olarak tüm insanlığa “Çare” olma maksadı ile gönüllü birkaç arkadaşı ile beraber Çare Yardımlaşma ve Kalkındırma Derneği kurulur. Yurtiçi ve yurtdışında geniş çaplı faaliyetler yapma imkanına sahip olur. Ramazan kumanyaları, iftar çadırları, eğitim malzemeleri, kurban etleri dağıtım organizasyonları, fakir aileler ve yetim çocuklara yardım, su kuyuları, sağlık kabinleri, öğrencilere burs v.s. tarzında birçok faaliyet alanlarında rol alır. O yıllarda kendisi çok şevk ve gayretle ifade ettiği şu sözü; “Dünyada ulaşmadığımız insan, derdine yetişemediğimiz masum kalmasın.” demişti. Öyle olalım ki; yatağı görmesek uyku aklımıza gelmesin, suyu görünce susadığımızı bilelim, aç olanların doyduğunu görünce acıktığımızı hatırlayalım derdi. 2010 yılında gönüllü olarak gittiği Filipinler’de talihsiz iki genç Filipinli’nin gasp maksadıyla, silahlı saldırısı sonucu şehit edilir.

Yaşı henüz 32’dir. Aklımıza gençliğinde gördüğü rüya gelir, “Ömrün kısa olacak her bir dakikanı ganimet bil.”

Meşhur şöyle bir söz var; “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir”. O sadece milletini değil, bütün insanlığa “Çare” olmak isterdi. Ne mutlu hayatını böyle yüksek ideallere adayanlara.

Ey şehidimiz Seni hatırladıkça gözlerimiz doluyor,

İftirakin hüznü boğazımızda düğümleniyor.

Rahmet sana ey Nurlu şehidimiz.

***

Geride Yiğit ruhlu Mehmetlerin,

Kadir-şinas Rızaların

***

Bilirler ki Said ve mesut’sun sen.

Bilirler ki ötelerde saadete mazharsın sen.

***

Yasin’ler sana, okurlar her dem

Âdem amcalar Dua zendir her dem

***

Beyn-en nîsa Sümeyye ilk şehittir

Mabeynimizde sende bizlere, ilk şehitsin

***

Yusuf simalılar orada refiktirler hep sana

Bizden ötelere selam üstüne selam sana

***

Sana gurbet şehidimi

yoksa, hicret şehidimi diyelim

Hayır, sen bizim gönlümüzün ser habibisin

Rahmet sana ey nurlu şehidimiz  

Hayatı, insanı hayrette bırakan çeşitli kahramanlıklarla dolu olmakla beraber; Hak’ta ve Hak yolunda fani olup, şahsından feragat etmede de mümtaz bir fedakarlıkta olduğunu göstermiş oldu. Allah ğani ğani Rahmet etsin.  

Vefatından sonra kendisinin açtığı, (ÇARE) hayır kapısını açık bırakmış. Bizler sevenleri olarak, sizlerde hamiyetli gönüllüler olarak; “Dünyada ulaşmadığımız insan, Derdine yetişemediğimiz masum kalmasın” diye el ele bu hayır kapısını hayırlı işler için açık tutalım.

ÇARE gönüllüsü

Said BAYBARA