Mükemmellik Meyli

Mazide teorik olan bir şey gelecekte herkesin bildiği bir şey olabilir. İnsanlar önce hayal kurdular kitaplar yazıp filmler çektiler, aya seyahat, denizler altında yirmi bin fersah, uzay 1999, bir zaman hayal iken bütün bunlar şimdi gerçek oldu. Alemde kemalata doğru bir meyil vardır. Her zerre mükemmele ulaşmaya çalışır. Âlemin yaradılışı da tekamül kanununa göredir. Bir zamanlar mağma olan gezegenimiz şimdi bitki, hayvan, okyanus ve insanları barındıran bir yaşam alemi oldu, insanda ana rahminde bir damla iken bu kanun ile insan oluyor. İnsanın kendisi de bu alemin meyvesi olduğu için bu kemalata olan meyil onda da var.

Bir birilerinin fikirlerinden etkilenerek mükemmele doğru bir yolculuk halindedir, tekerleğin icadıyla başlayan teknolojinin bu günlü durumu ortada. Bu beşerin bilgi birikiminden oluyor, fikirlerin birbirine katılımı birbirini aşılamasıyla meydana geliyor. Tohum uygun zemine bırakıldığında nasıl neşvünema buluyorsa, fikirlerinde uygun ortam bulduğunda geliştiği görülür. İnsanoğlu imkansız gibi gözüken nice şeyleri hayata geçirmeyi başardı. 100 yıl önce aylarca gidilen yere şimdi saatlerle gidiliyor, tohum gibi beşerin bilgi meyveleri de zamana bağlıdır.

Eskiden tartışılan çok şey teknolojinin geldiği nokta itibarıyla netleşti. Coğrafya, astronomi, kimya, mühendislik bu günün çocuklarına bile basit gelmekte, İbni Sina’nın bildiğini bu gün bir tıp talebesi bilebilir, halbuki İbni Sina zeka ve fikir kuvveti noktasında bu zamanın yüzlerce ilim adamıyla ölçülse ağır gelir, noksanlık İbni Sina’da değil İbni zamandadır, onu noksan bırakan zamandır. Kanuni padişahtı İstanbul’dan Erzurum’a bir ayda gidiyordu, şimdi sıradan bir insan uçakla iki saatte Erzurum’a gitmektedir, bu durum Kanuni’nin padişahlığına halel getirmez. Padişah küçük değil zaman noksan.

Amerika kıtasının keşfi o gün için çok büyük bir buluştu, bu gün sıradan bir gemicinin rahatlıkla gidebileceği bir yer, bu da Kolomb’u küçük yapmaz. İnsanları ve fikirleri değerlendirirken o günün şartlarını göz önünde bulundurmak zorundayız. Müsbet ilimler, maddi ilimler taş kaldırmak gibidir, birbirine kuvvet verildikçe kolay kalkar. Öyleyse yardımlaşmamız gerekiyor. Manevi saha tam böyle değildir, dar bir yerden geçmek, uçurumdan atlamak gibidir, muavenet burada pek işe yaramaz, el ele tutunup atlamakla tek başına atlamak arasında fark yoktur.

İlahiyat konularında öncekilerin fikirleri, tecrübeleri bir yol açar elbet, istifade edilmeli. Maneviyata ilerlemenin yolu hep aynıdır kısalmamıştır. Kim ne ile meşgul olursa o sahada iyi olur meşguliyet doğru seçilmeli, futbola çok merak eder onunla hemhal olursan maneviyattan nasibin az olur geri kalırsın, anlayışlarını sathi kalır. Maddiyatta ileri olmak maneviyata da ileride olduğuna hükmetmez.

Doktor, mühendis konusunda konuşmalı, İlahiyat konusunda ise haddini bilmeli. Hasta doktora değil mühendiste çare ararsa kabri boylar. İman da böyledir. Manevi konularda maddecilerden fikir alınmaz, ilk insan kim diye Darvin’e soran maymun cevabını alır ve kendinin bir hayvan soyundan geldiğine inanır. Kalp latife Rabbaniyedir, akıl ise nuranî bir cevher, bizi Allah’a muhatab ediyor, maneviyatta manevi rehberlere kulak ver. Her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatı göremez. Akıl, ruh, melekler gözle görülmez. Peygamberimiz (sav) ahir zamanda deccalın geleceğini söylemiş ve deccalın tek gözlü olduğunu şaşı olduğunu tarif etmiştir, yani deccal maddiyatı görür maneviyatı görmüyor. Zaten göz yanıltabilir güneşin büyükçe bir top olduğunu söyler, doğru bilgi için akla muhtaçtır. Kalbe itimat et, maneviyat sultanlarının sözlerine kulak ver, saadeti dareyne ulaş.

Çetin Kılıç

Kaynak Şadi Eren muhakemat dersleri

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: