Mümin dinini yaşamasıyla müslüman olduğunu gösterebilir

Pek Muhterem sitemizden hissedar olan kardeşlerim! Bizler Allah’ımıza karşı ne kadar şükürle borçlu olduğumuzu ve lazım olan şükrü bi hakkın ifa edemediğimizi kabul etmek bizim için büyük bir şereftir. Çünkü Allah bizleri mahlukatın üstüne çıkarıp, şereflendirmiş. Bunu nazara alarak: Şükrümüzü yalnız kavli-ağızla şükürde bırakmayarak; dinimizi yaşayarak her halukârda, O şükrü işimiz ile ortaya sermek bizim ana vazifemizdir.

Her ne kadar yaşadığımız devirdeki Müslümanların çoğu maddiyyun olmuşlarsa da: Peygamberimiz a.s.m’ın müjdeli haberi: “Men temesseke bi sünneti inde fesadi ümmeti felehu ecru mieti şehidin.” Yani: (İnsanların bozguna uğradığı bir devirde, benim sünnetimi yaşamaya gayret edenin ecri ve sevabı, yüz şehid kadardır.) buyurmuşlardır. Biz bu kâra karşı lakayt kalacak kadar mı gafil olacağız? Sonsuz azapla cehennemde yanmaya cesaret eden aptallar gibi mi olacağız. Yoksa Allahın müjdeli haberlerini nazara alarak; Hakiki mümine va’ad edilen, mutluluğun sonu olmayan bir cennet hayatını elde etmeye mi gayret edeceğiz?

Elbette gayret edeceğiz. Nefis ile insi ve cinni şeytanların şerlerinden kurtulmaya gayret edip, O mutla hayatı kazanmak için elimizden gelen gayreti sarf edip, Allahın izni ve yardımı ile lazım olan vazifemizi yaparak, kesin gözü ile bakmamak şartı ile, İnşaAllah diyerek, Allahımızdan ümidi kesmeden, kazanma ümidi ile ibadetlerimizi yaparak yaşamamız lazım ve elzem olduğunu bileceğiz.
Evet dinimizi yaşamadan, yalnız ben müslümanım demekle olmaz. Başta namazımızı kazaya bırakmadan kılmaya gayret edeceğiz. Bugün halkımız ne hale geldiğini daha iyi anlamamız için bir olay size anlatayım, dini hayattan gafil birinin bana anlattığını:

Bir yerde bir tabiat perest-imansızla tartışıyoruz. Konuştuğum kelimelerle onu epey sıkıştırdım. Sonra kendisi köylü olduğunu biliyorum. Ben ona sizin köyde kız mı erkek mı doğar? O bana: ne diyorsun? Hem kız hem erkek doğar. Peki bu dengeyi kim elinde tutuyor? Bunu aptal, sağır, kör tabiat mı dengeliyor? Bana bu işleri su yapar dedi. Bende ona herkes aynı suyu içmiyor mu? İçiyor ama tabiatçıların kullandıkları bana anlatıyor. Bende ona o harfleri değiştirip, bu günden sonra, o harfler yerine senin adını koyalım da görelim neticeyi. Adam dayanamadı defolup gitti.

Bir başka hadise: biri bana anlatıyor: Ramazanda, bir akşam biri bana hayde Teravih namazına gidelim: bende gittim dedi. Namaza durduk kıl kıl bitmiyor, uzun bir zaman sonra namaz bitti. Camiden çıktıktan sonra arkadaşıma dedim diyor: Bir daha beni Camiye getirmek için beni aldatamazsın dedim diyor. Ben ona: Sen çalışıyor musun? evet dedi. Maaşın ne kadar 1500 lira. Ben ona: O kadar az para için.

Kardeşlerim görüyorsunuz Allah onu insan yarattığını zavallı görmüyor. Onu tek hücreden yaradan Allah onu tekrar diriltip, bu dünyada yaptıklarından hesaba çekileceğine inanmıyor. Eğer Allah ona emrettiği ibadetleri yapmadıysa: cehennemde ateşte yanacağından hiç haberi yok. Eğer haberi olsaydı? Zahmeti çok az olan namazlardan ve öteki ibadetlerden şikâyet eder miydi. Günde 8-9 saat çalıştığı işten, aldığı 1500 liya yerine.

Başka biri ona: Günde 2 saat çalıştırıp maaşını 1 milyon verseydi: işini bırakıp onda çalışmaya gitmez miydi? Tabii ki giderdi. Peki: Namazda milyonların çok üstünde olan fiyat için: Bu insanlar, az vakit alan namazı niye kılmıyorlar? Zavallılar bilmiyorlar da ondan. Babaları onlara öğretmemiş. Okullarda ona Allah değil insanı tabiat yaptı demişler. Zavallılar hep ölüm korkusuyla yaşıyorlar. Bu günlerde Korona virüsün imandan bi haber olan insanları ne kadar korkutup titrettiğini görmüyormusunuz?

Bu ifadelerde görüp anlıyorsunuz ki: Çok zavallı ebeveynlerin çoğu evlatlarını cehenneme birer odun parçası olarak yetiştiriyor. Bana siz anlatın Türkiye’mizde 5-6 evladı olan anne babanın kaçı tüm evlatlarına namaz kıldırıyorlar? Peygamberimiz a.s.m Hadisi şerifinde: “Muru evladukum bissalati iza beleğa seb’an, vadribuu,hüm iza belega aşren.” Buyurmuş. Yani (Siz evlatlarınıza yedi yaşından itibaren namaz kıldırınız. Eğer kılmazlarsa on yaşında olunca ufak tokatlayara korkutun ve onlara namaz kıldırın.) Yedi yaşında namaz kılacak çocuk; daha önceden, yani 5-6 yaşında Kur’anı Kerimi ve namazda bilmesi lazım olan şartları, duaları onlara öğretmek lazım değil mi?

Allah Kur’an Kerim’de (Ahzab-Ayet:59) hanımların başlarını örtmelerini emrediyor. Bu itibarla dinen hanımlar baş örtüsüz çıkamazlar. Peki: Hanımın başındaki saçları yüzünden daha fazla mı erkeğin şehvetini uyandırıyor? Allah onu emretmiş onu örteceksin. Peki hanımın yüzü saçından çok erkeğin şehvetini uyandırmaz mı? Evet uyandırır ama: Hanımın evlenme derdi var. Onun yüzünü görmeden hiç kimse onunla evlenmez. Saçı da onu süsler ama, yüzünü görmede yalnız saçını görmekle hiç kimse onunla evlenmez. Fakat bu sebepten Osmanlı devrinde hanımlar yüzlerini peçe ile örterlerdi.

Bunu da ilave edeyim: Kur’anı Kerim’de: (Ahzab-Ayet:53) erkeklere: “Ümmetin anneleri olan peygamberin hanımlarından bir şey isterken onların karşına çıkmayın, perde arkasında isteyin.” buyuruyor. Anne yerinde olan hanım karşısına çıkamazsan: hanımlarımız ve kızlarımız sokakta şöyle dursun; Evlenebilen kimselere şöyle dursun, onlarla evlenmeleri yasak olan erkeklere karşı dahi çıkarken: Geniş elbise giyip göğüsleri şöyle dursun: Uzuvlarının kalıklıklarını göstermeden çıksınlar. Yani onlara karşı donla, pantolonla değil şalvarla çıkılsın. Öyle olmazsa ya entari ile ya uzun etekle çıkılsın. Biz bugün Allah’ın bu kanunundan lazım olan dersi niye almıyoruz? Eskiden böyle değil: Ha Hanımlar evde şalvar giyerdiler. Daha sonra, ya entari ya uzun etek giyerdiler. Şimdi bakın ne hale geldik.

Aman kardeşlerim yapıp ne yapıp bir an önce kendimize sahip çıkarak daha önce yaptığımız hatalardan pişman olup günahlara tekme vuralım. Uyanıp enaniyet-benlik bize yaptığı zararları öğrendikten sonra onlardan kurtulma gayreti içerisinde günahlarımıza tövbe edip Allah’ımızdan af dileyelim ve kendimizi ve evlatlarımızı cehennem ateşinden kurtaralım.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır