Mü’mine güzellik yaraşır

“Onlar, sözü dinler ve en güzeline uyarlar.”  Zümer Sûresi, 39:18

Yüce Allah’ın, kitabında övgüyle tarif ettiği kulların bir özelliği de,

(1) sözü, yani Allah’ın kelâmını dinlemek,
(2) sonra da, dinlediği şeyin en güzeline uymak

şeklinde anlatılıyor. Bu öylesine kapsamlı bir tanımdır ki, ideal bir mü’mini anlatmak için, başka bir tarife ihtiyaç yok dersek, herhalde abartmış olmayız.

“En güzeli” deyiminde, birkaç yönden büyük bir kapsamlılık vardır.

Birincisi: Mü’min, zaten güzel olanın peşindedir ve güzel olan şeyleri yapmakla emrolunmuştur. Onun kulak verdiği söz, sözlerin en güzeli olduğu gibi, ağzından çıkacak sözün ve ortaya koyacağı davranışların da güzel olması, zaten kendi yaratılışının ve imanının gereğidir.

Yine Zümer Sûresinin 23. âyeti, “Allah sözlerin en güzelini indirmiştir” buyurur.

İsrâ Sûresinin 53. âyetinde ise, “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler” emri vardır.

Nahl Sûresinin 125. âyetindeki “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle çağır” buyruğu da aynı yöndedir.

Gökleri ve yeri güzel isimlerinin hesapsız güzellikleriyle donatan Allah, en güzel bir şekilde yarattığı insana da, kendi çabasıyla erişeceği güzellikleri hedef olarak göstermektedir.

İkinci kademede, güzel olan şeyler arasında bir seçim vardır. Yüce Allah, kullarının önüne, hepsi de güzel olan çeşitli davranış örneklerini, buyruklarını, öğütlerini sermiş; bunlar arasında bir tercih yapacağı zaman ise, kuluna yaraşan şeyin, iki güzel arasında daha güzelini seçmek olduğunu bildirmiştir. Kur’ân’da bunun pek çok örnekleri vardır.

Daha önce sözünü ettiğimiz Bakara Sûresinin 237. âyetinde bu örneklerden birini görmüştük. Yine aynı sûrenin 271. âyetinde, açıktan verilen sadakalar “güzel” olarak nitelendikten sonra, bundan daha güzeli dikkatlere sunulur ve teşvik edilir: gizlice vermek.

Yine Bakara Sûresinin 280. âyetinde, borçlu borcunu ödemekte güçlüğe düşecek olursa, rahatlayıncaya kadar ona süre tanınması emredilir; sonra da bundan daha güzel bir yol öğütlenir:

Onun borcunu bütünüyle bağışlamak ise, bir bilseniz, sizin için daha da hayırlıdır.

Bir başka örnek, ceza ve af arasında serbest kalındığı zaman, tercihin af yönünde kullanılması şeklindedir. Meselâ, zulme uğradıktan sonra hakkını isteyen kimsenin suçlanamayacağını bildiren Şûrâ Sûresinin 41-43. âyetleri şöyle son bulur:

Bununla beraber, kim sabreder ve bağışlarsa, işte bu, uğrunda azmedilmeye değer işlerdendir.

Hz. Musa’ya Tevrat levhalarının verilişinden sonra Yüce Allah’ın ona “Kavmine de emret, onun en güzelini alsınlar” buyurduğunu bildiren A’râf Sûresinin 145. âyetinde de, inanan insanı en güzel olana yönlendiren bir teşvik vardır.

Üçüncü aşamada ise, kötü olan şeye en güzel bir şekilde karşılık vermek vardır. Bunu da Yüce Kitabımızın âyetleri tekrar tekrar bize hatırlatır:

Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin kendi yolundan sapanları iyi bilir; doğru yolda olanları en iyi bilen de Odur.[1]

Sabretmelerinden dolayı onlara ödülleri iki kat verilecektir. Çünkü onlar kötülüğü iyilikle savarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan da bağışta bulunurlar.[2]

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe en güzeliyle karşılık ver.[3]

Mü’minler için bir hidayet ve rahmet olan Yüce Kitabımız, böylece,

(1) güzel olana uymak,

(2) güzel şeyler arasında en güzelini tercih etmek,

(3) kötülüğe karşı da en güzel olan şeyle karşılık vermek

şeklinde üç aşamalı bir terbiye ile, insanın içindeki bütün güzellikleri ortaya çıkarıyor ve onu, bütün güzel isimlerin müsemmâsı ve sonsuz güzellik sahibi olan Yer ve Gökler Rabbinin hoşnutluğuna yaklaştırıyor.

 Ümit Şimşek

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: