Musibeti İkileştiren İllet: Merak

Öyle bir şey vardır ki; hayır için kullanımında bize “hoca” olurken, yanlış yerde kullanımında ise “illet” yani hastalık olmaktadır.

Hayır için kullanılmasına misal; “Merak ilmin hocasıdır.” (Mektubat, s. 542) vecizesidir. Musibet başa geldiği zaman ise merak etmek ona zarardır. Misal olarak; hasta olan bir kişinin merak ile hastalığına ehemmiyet vermesi onu mânen de yıpratır ve musibetini ikileştirir.

“Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalpte de yerleştirmek için bir kök olur hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam eder.” (Şualar, s. 333) yeri tam da buraya bakar.

Konuyla ilgili Risale-i Nur Külliyatı’nda şu ifadeler geçmektedir;

“Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Mesela, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehacüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi; maddî musibetlere de büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet cesetten geçerek kalpte de kökleşir, bir manevî musibeti dahi netice verir; ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musibet, hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider. Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiştim:

   Bırak ey bîçare feryadı, beladan kıl tevekkül.

   Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır bil.

   Eğer bela vereni buldunsa safa-ender, atâ-ender beladır bil.

   Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena-ender beladır bil.

   Cihan dolu bela başında varken ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

   Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Nasıl ki mübarezede müthiş bir hasma karşı gülmekle; adâvet musalahaya, husumet şakaya döner; adâvet küçülür, mahvolur. Tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir.” (Lem’alar, s. 14-15)

 

Bu vecîz ifadelerin içinden baş kısmında geçen şu yer konumuza ışık tutmaktadır; “Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Mesela, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehacüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi; maddî musibetlere de büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet cesetten geçerek kalpte de kökleşir, bir manevî musibeti dahi netice verir; ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musibet, hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider.” (Lem’alar, s. 14)

 

Evet, burada verilen misali günümüze tatbik edersek; umûmî yani genel bir musibet var. Ve buna haddinden fazla ehemmiyet verilerek, merak ile üzerine gereksiz ehemmiyet verdikçe bu büyür. Aynen arılarla uğraşıldıkça nasıl hücum ediyorlarsa ve kayıtsız kalıp ilgilenilmeyince de dağıldıkları gibi; Koronavirüs’e büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o maddî musibet olan bulaşıcı hastalık cesetten geçerek kalpte de kökleşir, bir manevî musibeti dahi netice verir; ona istinad eder, devam eder. Bu şekilde maddî bir hastalık iken aynı zamanda mânen de etki ederek, musibeti ikileştirmiş olur.

Halbuki yapılması gereken; yeterli önlemleri almak ve Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in “Allah Teâlâ hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın.” [Ebu Dâvud, Tıbb 11, (3874)] buyurduğu üzere ilacını bulmak için cehd ve gayret sarf edilmelidir. İlacı aranıp bulunmalıdır. Yoksa merak ile ancak kendimize zarar veririz.  Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu