Müslüman Hanımının Giyimi ile İlgili Bazı Tavsıyeler

Bir kadının giyimi, kibir maksadı taşımamalıdır. Hadîs-i şeriflerde “şöhret” karşılığı olarak geçen kibir maksadıyla giyim haram kılınmıştır.

İbnül esir der ki: “şöhret” bir şeyin açıkça meydana çıkmasıdır. Burada maksat, giydiği elbisenin renkleri başkalarının renklerinden farklı olduğu için elbisesini insanlar arasında rahatlıkla görülsün ve böylelikle herkes ona bakarak, o da onlara karşı kibirlenerek ve kendini beğenerek büyüklenme (tekebbüre) kapılsın diye giyinen kimsedir.

Yüce peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyururlar: “Kibirden dolayı elbiselerini sürüyen kimseye, kıyamet gününde rahmet nazarıyla allah bakmaz.” (Buhari, libas, 20; müslim, libas, 42, 4)

“Kibirlenme ve çalım satma (gösteriş) olmadığı halde (bunlardan uzak kalarak) ye, iç ve giy.” (ebu davud)

Bir müslümanın giyimi, başkalarını küçümsemek ve hava atmak için değil, allah rızasına ve tevazuya uygun olmalıdır.

Müslümanın elbisesi her an temiz olmalıdır. Kıyafetin temiz olması, aynı zamanda ibadet etmenin de şartlarındandır.

Bir insanın elbisesi sade ve güzel olmalı ve süslü, dikkat çekici özellikler taşımamalıdır. (yabancı erkeklere karşı) islâmi örtünmenin bu özelliğini nur suresinin 31. Ayetindeki “süslerini göstermesinler” ifadesinden öğreniyoruz.

Giysi başlı-başına ziynet olmamalıdır. Kadının dışarı çıktığında giydiği elbiseye erkeklerin bakışlarının takılmaması için dış elbise ziynet (süs/süslü) olmamalı yani sade olmalıdır.

Bunun delili şu ayet-i kerimedir: “evleriniz de oturun, ilk cahiliye devri kadınlarının açılıp saçıldığı gibi açılıp saçılarak yürümeyin.” (ahzab sûresi, 33)

Peygamberimiz bir hadîs-i şerifinde: “giyimde sadelik, imandandır.” (ebu davud, tereccül, 2) buyurur.

Bir toplumda bazı kadınların aşırı derecede süslü, dikkat çekici ve pahalı elbise giymesi, toplumdaki dengeyi bozar ve toplumda gösterişi hakim kılar. İslâma göre, insanların üstünlüğü elbiseyle değil ancak takva ile belirlenir.

Kur’an’a göre, elbise vücudu sadece örtmekle kalmaz, insanı aynı zamanda takvaya götüren bir araçtır. İslâm, takvayı (iç ve dış bütünlüğü) zedeleyen lüks ve dikkat çekici elbiselerin de giyilmesini hoş görmez.

İslâm dini, bir kadının israfa kaçıcı, lüks, renk cümbüşü, parlak v.b.g. Özelliklere sahip elbise giymesini tasvip etmez.

Günümüzde bazı bayanlar örtündüklerini zannederek dikkat çekici renklere (fosforlu, albenili renklere) bürünmekte ve erkeklerin dikkatini çekmektedirler. Bu kişiler, başları örtülü de olsa çarpıcı renklere büründüklerinden dolayı, hakiki manada örtünmenin gereğini yerine getirmiş sayılmazlar. Örtüden amaç kadının zinetini saklamaktır. Bunun da siyah ya da koyu renklerler yerine getirir.

Tesettür emri ilk vahyedildiğinde ensar kadınlarının siyah elbiseler giydiklerini sabuni, “ahkamül kur’an” adlı eserinde haber vermektedir. Yine habibe binti abbad adlı hanım sahabinin “Hazreti Aişe’nin üzerinde siyah bir başörtüsü gördüm” (tabakat-ı ibn saad) rivayeti bize bu konuda örnek sayılır.

Bir diğer özellik de kadının örtüsünden parfüm ve güzel koku gelmemelidir. Çünkü bir kadının elbisesinden güzel koku gelmesi erkekleri cezbeder. Bir hadîsi şerifte peygamberimiz: “bir kadın güzel koku sürünerek erkeklerin arasından geçer ve erkekler o kokuyu alırlarsa o kadın zânidir (zina yapan).” (kütüb-i sitte, ibrahim canan, 7/521) demiştir.

Dinimiz kadının parfümlü elbise giymesini kendi cinsleri arasında veya kocasına karşı helâl görülür. İslâm, kadınların sokaklarda parfümlü giysilerle arzı endam etmesini ve kıyafetine koku sürünüp bunu erkeklere hissettirmesini yasaklamıştır.

Müslüman kadının elbisesinin boyu da itidalli olmalıdır. Dinimize göre kadının elbisesi ne kısa, ne de yerde sürünecek kadar uzun olmalı, topukları kapatacak hizada bulunmalıdır. Elbise, avret yerleri örtecek uzunlukta olmalıdır.

Bahsettiğimiz gibi kadının avret kısmı diz kapağına kadar değil ayaklara kadar (bacaklar da dahil) olan kısımdır. En azından uzunluğu dirseklerin altına kadar uzanan eteğin altına, kalın ve cildi belli etmeyen çorap giyilirse örtünme ifa edilmiş olur.

Çarşı-pazarda, gayet uzun olduğu halde yırtmaçlı etek giyenleri de görüyoruz. Her adım atışında bacakları yırtmaçtan görülen kadınlar, peygamberimizin buyurduğu gibi, onlar: “giyinik çıplaklar”dır. Onların mini eteklilerden farkı yoktur.

Günümüzde örneklerini gördüğümüz, çarşaf ya da ayak topuklarına kadar uzanıp yerde sürünmeyen tesettür kıyafetleri bu konuda ideal giysilerdir.

Elbise, insanı soğuk ve sıcaktan koruyacak özelliklere sahip olmalıdır. Hanefî fukehâsı “mükellefin (erkek ve kadının) avret mahallini örtecek, sıcak ve soğuktan gelebilecek her türlü zararı ortadan kaldırabilecek şekilde giyinmesi farzdır.” hükmünde müttefiktir.

Allah’ın insana emanet olarak verdiği bedeni, dış etkilere karşı koruyucu elbise giymek de Müslümanın önemli görevlerindendir. Müslümanlar yaşadığı coğrafyaya göre elbiselerini seçerler. Arabistan’da yaşayan bir Müslüman ile kuzey kutbunda yaşayan bir Müslümanın (soğukluk ve sıcaklık açısından) aynı elbiseyi giymesi mümkün değildir. Ama elbiselerde aranan ortak özellik; elbiselerin avret yerlerini kapatıp, vücut hatlarını belli etmeyen bollukta olmasıdır.

Müslüman kadın, islâmi bilinçten kaynaklanmayan moda ve modern asrın zevklerine göre değil, kendi inançlarına uygun elbiseleri seçmesi inancının bir gereğidir. Kadının tesettüre uymasında ki amaç; Allah’ın rızasını sağlamaktır. İslâmda giyimin durumu da “ameller ancak niyetlere göredir. Herkes yaptığı niyete göre karşılık görür..” hadîsin de belirtilen ölçü dahilindedir.

Yani bu dünyaya denenmek için gelen kişiler, giyimiyle kimi taklit ediyorsa onunla beraber haşrolunacak, onların safında yeralacaktır.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin