Müslüman Kadınlar, İslâmî Tesettüre Uymalıdır!..

Son zamanlarda küreselleşmenin bazı zararları, iletişim teknolojilerinin ekseriya kötülüğü yaymak için kullanılması, bazı moda cereyanlar ve zararlı medyanın da tesiriyle, kadınların şer’î tesettürü (İslâm’ın emrine göre örtünmesi) bilhassa manevî bakımdan çok tehlikeli bir şekilde yozlaştırılmaya ve aslından saptırılmaya çalışılmaktadır. Bunun çok kötü misalleri, Bahar mevsiminin gelmesiyle daha da çok görülmektedir. İslâmî Tesettürü (evi ve mahremleri dışında), gözalıcı renk ve desenlerde başörtüler örtmek (bir nevî süslenmek) zannedip uygulayan “altı kaval, üstü şişhane..” deyimini hatırlatır şekilde sokaklarda, hattâ cami ve türbelerde bile boy gösteren Müslüman genç kız ve kadınlara da çok rastlanmaktadır.

İslâm’da tesettürün aslı ve esasının, sağlam Kur’anî deliller ile sabit kesin bir ve hüküm olduğu hususunda İslâm âlimleri ittifak etmişlerdir. Merhum şehîd İskilipli Âtıf Hoca’nın 1339 tarihinde bastırdığı ve üzerinde “Ahkâm-ı tesettüre vâkıf olmak isteyen her erkek ve kadın Müslüman’a bir nüsha lâzımdır” yazısı bulunan “Şer’î Tesettür” adlı risalesinden bazı mühim hususları nakletmek; şer’î tesettürün yozlaştırılmasına karşı bu mevzudaki İslamî gerçeği bilenlere hatırlatmak ve bilmeyenlere de bildirmek için faydalı olabilir.

Hicret-i Nebeviye’nin 4. senesinin Zilkade ayına kadar cahiliye (İslâm’dan önceki) devrinin iki âdetinin devamıyla, Müslüman kadınlar da iki omuzları arasından arkaya sarkıttıkları fakat tamamen gerdanlarıyla göğüslerinin bir kısmını açık bırakan “çar” denilen örtüyle başlarını örterlerdi ve her kim olursa olsun, namahrem (İslâm’da evlenmelerinde engel teşkil edecek akrabalığı olmayan) erkeklerle zaruretsiz karışıp görüşerek konuşurlardı. Hicret-i Nebeviye’nin 4. senesinin Zilkade ayında tesettür âyetleri (Ahzâb Sûresi, 59 ve Nûr Sûresi, 31) inerek, bu cahiliye âdetlerini kaldırmış ve içinde birçok faydalar bulunduran iki çeşit tesettür farz kılınmıştır.

Kadınların tesettürünün birinci çeşidi, buluğa erdikten sonra “cilbab” ile, yani başından itibaren bütün bedenini başından topuklarına kadar bürüyecek geniş bir “dış elbise” ile örtüp, (kocası ve kendileriyle evlenmeleri yasak bulunan) mahreminden başka hiç kimseye, azasını İslâm’ın (gösterilmesine) izin verdiğinden fazla göstermemektir. Bu “dış elbise”nin azayı belli edecek şekilde dar ve ince olmaması da gerekmektedir. Sadece vücudunun tenini örtüp hattını belli eden “dış elbise”, şer’î tesettüre uygun değildir. Peygamberimiz (s.a.s.): “Suretde elbiseli, hakikatte çıplak kadınlara, Allah lânet etsin” buyurmuştur.

Diğer bir hadis de şöyledir: “Ehl-i cehennem’den iki zümre var ki, bunları (dünyada henüz) görmedim: Birisi, sığır kuyrukları gibi kırbaçlar tutarak onlarla insanları döver(ta’zir ve ta’zib eder)ler. Diğer bir kısmı kadınlardır ki; gerçi giyinmişlerdir, fakat çıplak görünürler (zînet yerlerini açarlar, vücut hatlarını belirtecek şekilde ince ve dar elbiseye bürünürler). Başka kadınları kendileri gibi yapmaya teşvik ederler. Bunların başları, içine doldurdukları bezler ve saçlarla deve hörgüçlerine benzer. İşte bunlar ne cennet’e girerler, ne de pek uzak mesafeden intişar eden (yayılan) râyihasını koklarlar.” (Riyâzüssalihin Tercümesi, c. 3/198)

Tesettürle ilgili “Ancak bunlardan görünmesi zarurî (yerler) müstesnâdır” âyet meali gereğince, kadınların yalnız zînet-i zâhire yerlerine, yani yüzleri ile ellerinin açılıp görünmesine İslâm’da izin verilmiştir. Bir hadise göre de, ayak bileklerinden aşağısı hem namaz, hem de bakmak hususunda avret değildir. Mahrem olmayan kadınların bu uzuvlarına şehvetsiz bakmak, haram ve yasak değildir. Şehveti tahrik edeceği muhakkak veya muhtemel bulunursa, mahrem olmayan kadınların bu azalarına bakmak da İslâm’a göre haram ve yasaktır. Zira “Gözler zina ederler” hadis-i şerifi mucibince, şehvetle bakmak, bir nevi zinadır.

Hz.Âişe (r.a.) validemiz “Ancak bunlardan görünmesi zarurî (yerler) müstesnâdır” âyet mealine göre, kadınların yüzlerinde açılmasına izin verilen yerlerinin ancak birer gözleri olduğu içtihadında bulunmuş ve bunun gerekçesini açıklamıştır; tesettür hususunda İmam-ı Şâfii hazretlerinin mezhebi de, Hz.Âişe’nin (r.a.) içtihadına dayanmıştır. Yüz meselesi hakkında Şâfii’nin sözü-görüşü azimet, Hanefî’nin sözü-görüşü ise, ruhsat ve genişliktir. Ancak, ihtiyar kadınlar bu hükümden hariçtir.

Bu mevzudaki diğer bir hadis-i şerif gereğince, kadının elbisesinin topuk kemiklerinden kısa olması ve yerde sürünecek derecede uzun olmaması da şarttır. İlgili âyetteki “cilbab” kelimesinin manâsına uygun “dış elbise”nin biçimi konusunda ise, açıklık yoktur ve belirtilen şartlara uygun değişik elbiseler olabilir.

Kendilerine mahrem olmayan genç kadınların ellerine dokunmak veya onlar ile tokalaşmak, İslâm’da haramdır. Dokunmak, şehveti tahrik hususunda bakmaktan daha kuvvetlidir. Ancak, mahrem olmayan erkeklerin ihtiyar kadınlar ile tokalaşmasında sakınca yoktur.

Kadınların tesettürünün ikinci çeşidi Ahzâb Sûresi 33. ve 53. âyetlerinde açıklanmıştır: Zarurî bir ihtiyaçları olmadıkça, evlerinden çıkıp, kendilerine mahrem olmayan erkeklerle karışıp görüşmemektir.

Bu tesettür âyetleriyle, İslâm tarafından cahiliye âdetlerinden ikisi daha ortadan kaldırılmıştır. Bu âyetlerle, İslâm’dan sonra fısk ve fücur (gayr-i meşru günah) sebebiyle cahiliyet devrindeki çirkin âdetleri diriltmekle yeni bir “cahiliye” devrinin açılması ise, şiddetle yasaklanmıştır.

Kadınların şer’î tesettürü bahsedildiği şekliyle kat’î farzdır ve bu farz asırlar geçmekle, bahsedilen şeklinden farklı bir şekle girmez. Bu farzı inkâr edenler, İslâm dairesinden çıkar ve kâfir olur. Onu inkâr etmeden aykırı hareket eden kadınlar da günahkâr olup, fiillerine göre ceza ve ilahî azabı hak ederler.

Kadınların şer’î tesettürü hakkında beyan olunan Kur’anî delillerin bazıları zahiren Peygamber (s.a.v.)’in mübarek zevcelerine tahsis olunmakta ise de; ya Peygamberimiz (s.a.v.)’in mübarek zevcelerine uyarak veyahut “hususî”yi zikredip “umumî” yi irade kabilinden, mecaz olarak hükmü sair Müslüman kadınlara da şâmildir. Bu sebeble, İslâm dinini kabul eden her kadın, İslâmî tesettürle ilgili şer’î delillerin tümünün hükmü altına girer.

İskilip’li Âtıf Hoca’nın “Şer’î Tesettür” adlı risalesinde, asrımızın bazı kadınlarının tesettüründeki İslâm’dan uzaklaşma ve yozlaşmalara karşı İslâmî gerçeklerden bahseden yukarıdaki kısımlardan başka; “Müslüman hanımlara yabancı olmayan erkekler (13 sınıf) – Kadının çalışma durumu – Tesettürün İslâmî hikmetleri – İslâmî tesettürün faydaları – Kadınların öğrenmesi gereken ilim ve sanatlar” başlıklı bahisler de bulunmaktadır.

Prof. Dr. Mustafa NUTKU

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: