Müslüman’ın En Büyük İşi, İbadetlerin En Büyüğü Cihattır

Bugünkü cihat, silahla değil ağızla işler. Önce Risale-i Nurların hakikatleri  ile, Mü’minlerin imanını delillerle takviye etmeye çalışmak, sonra, o imanın gereği olan: Allahın yasaklarını Mü’minlere terk ettirmek. Ondan sonra Allah yapmamızı emrettiği farzları yerine getirmektir. Bu vazifeyi yaparken: Önce Kur’anın emrettiği gibi: “Ey iman edenler, kendilerinizi ve âilelerinizi bir ateşten koruyun ki onun yakacağı insan ve taşlardır.”(Tahrim, ayet 6) Sonra sözünüz geçtiği bütün Mü’minlerin imanını kurtarma gayretini taşıyarak yaşayacaksınız.

Mü’minler İmanlarının kuvveti derecesinde bugün en büyük vazife olan cihad vazifesini yapmaya gayret edecekler. Evet insanlık başladığından bu yana, insanlar mutlu olma yollarını  denemekten geri kalmamıştırlar. Bu yolda Allahın dışında ilahlara tapmışlardır. Ateşe, Elleri ile yaptıkları putlara. Hatta Hindistan daha bugün bile ineğe tapanlar var.

Fakat İnsanlardan aklını kullanarak Allah’ın dinini bulup dünyaya imtihan vermeye geldiğini fark edenler, imtihanlarında başarılı olmak için, Allah’ın emirlerine uymak gibi yüce bir idealle yola çıktıklar,  karşılaştıkları her hâli hoş karşılayarak hayatlarını mutlu bir şekilde devam ettiler. Onların buradaki hayatları mutlu geçtiği gibi ahret alemindede mutlu geçecektir İnşaAllah. Fakat yukarıda dediğim gibi,  bu yolun dışındaki yollarda yürüyen insanlar, çeşitli sebeplerin peşine takılarak mutluluğu Sıratı Müstekim de değil, dar ve çıkmaz sokaklarda aradıkları için muratlarına eremediler ve eremeyeceklerini vakit geçtikten sonra kendileri de fark ettiler.

Onların o girdaplardan kurtulmaları için sadece fark etmeleri yetmedi. Çünkü, o kimselerin nefisleri bazı günahların tiryakisi olduğu için, onları terk edemediklerinden dolayı, geri dönmelerini imkânsız gördükleri için onlar orada kaldılar ve kalıyorlar.

Bunlardan bir kısmı geleceğin endişesi ile hayatlarını devam ettirip, başkasına zarar yapmayı düşünmeden muzdarip bir halde yaşadıkları için, biz onları , acıyarak kendi hallerine terk edemiyoruz.Yani elimizden geldiği kadar imkanlarımızı kullanarak onların yardımlarına koşmalıyız. Çünkü Müslüman’ın imanı ne kuvvetleşti ise, onda egoizm (bencillik) şöyle dursun şefkat ve fedakârlık o kadar artar.

Fakat ikinci bir gurup olan karşımızda, başkalarına sefahat ve dinsizliği aşılama peşine koşacaklar:  İkiyüzlü olan bu düşmanlar şeytanların bile yapamadıkları düşmanlığı yaparken insanların, bilhassa Müslümanların, âhirette cennet gibi sonu olmayan bir mutluluğunu kaybettirmek şöyle dursun, bu geçici hayattan da nasipsiz ve mutsuz yaşamaya sebep oluyorlar. Cehenneme birer odun olmayı hakkettirecek derecesine düşürmek sureti ile, şehit dedelerin torunlarını çok acı bir felaketle baş başa bırakıyorlar.

Bu dış düşmanların sefahatini Müslümanlara kabul ettirmek için değişik metotlarla insanları kalbinden vurmaları ile sebep oldukları acılar ve zulümlere İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde insanlık böyle te’sirli hilelere şahit olmadı. Bakın halimize: Daha Kenan Evren zamanında, Müslümanların şikayetlerinden kurtulmak maksadı ile okullarımıza koyulan, din kültürü dersi veren hoca öğrencilere; “her şeyi Allah yarattı derken,” biraz sonra sınıfa giren Biyoloji öğretmeni; “her şey tabiatın iktizasıyla oluyor,” ”Evrim” teorisindeki gelişme kanununu talebelere kabul ettirmeye çalışarak diyor. Biri diğerine zıt olan bu sözlerin hangisini öğrenci kabul etsin (Şimdiki iktidar bu kötü kanunlardan bizi kurtulacak İnşaAllah) . Bu gençler hayvan olmadıkları için, akılları onlara yolun tam karşısında olan ölümü göstererek çok rahatsız oluyorlardı. Allahın rahmeti ile bu gençler yollarını bulmaları için Gece gün Allaha dua ediyoruz. Allahımız bu gençleri dalaletten Sen kurtar diyoruz. Dinimizde iki yüzlük çok kötü. Bu sebepten ata sözü olarak kullanılır “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”

Dertleri saymakla iş bitmez, hüner onlara çare arayıp bulmaktır. Ama, geleceğe sağlam adımlarla ilerleyebilmek için geçmişte yaşadığımız hayattan ibret almalıyız. Bunun için vicdan sahibi insanlara! Size Allah’ın en güzel hediyesi olan evlatlarınıza sahip çıkmanızı önemle tavsiye ediyorum. Çünkü kalbinde Allah korkusu olmayan gencin son durağı anarşi yuvası olur.

Gençleri bekleyen bu can yakıcı tehlikelerden kurtarmanın yegane yolu onlara imanın şefkatli iklimine çağırmaktır. Kendini sevmeyi, hayatı sevmeyi, varlıkları sevmeyi öğreten Kur’an ve sünnetin hayat veren sesini dinlemek ya da dinletmeye çalışmaktır. Ne yazık ki bu davete kolaylıkla erişme yolu olan kitap okuma alışkanlığını da elimizden aldılar.Yoksa bu yavrular Risale-i Nur eserlerini okusalar ve o eserin okunduğu toplantılara gidebilseler hiç şüphesiz Allahın izni ile kendilerini kurtarırlar.

Çok acıdır, fakat inanmazsanız gidin görün, Avrupa’da toplu taşıma vasıtalarına binen herkesin elinde ya kitap, ya dergi veya gazete var. Boş duran birisi varsa, muhakkak ya Asyalı veya Afrikalı Müslümanlardan biridir. Yani oralı değildir,  Evet Avrupa’dan kültür ve teknik  değil, moda ve sefahat aldığımızı tarif etmeğe gerek yok, Yaz günlerinde sokaktaki halimize baksak yetecektir. Kendi öz benliğimizden ne kadar uzaklaştığımızı kıyaslamak için bir örnek vereyim: Tesettüre bürünenlerin de çoğu Allahın istediği bir tesettüre bürünmüş değil belki bir çeşit “Dandik tesettüre bürünmüş” ister giydikleri pantolonlar isterse belden yukarı giydikleri elbise o kadar dar ki tüm azalarının kalınlıklarını ortaya sergiliyor. Halbuki tesettürün bir şartı de vücut azalarının kalınlığı etmeyecek derecede elbise geniş olacaktır.

Ne yazık ki, zavallı anne babalar lazım olan terbiyeyi almamışlar ki evlatlarına versinler. Halbuki müennes kısmı milletin yarısı değil milletin anasıdır. Pedagoglar diyorlar ki çocuk terbiyesinde %80 annenin elindedir. Siz anlatın sokakta hava atmak için tak tak tak yürüyen bu kızlarımızdan nasıl bir terbiye bekliyoruz zavallı babalar da “uydum kalabalığa” kötü hal ve hareketini kafalarına koymuş gidiyorlar.

Balkanlardaki küçük devletler İkinci dünya savaşından çıktıktan sonra 7 federe devletten kurulan   Yugoslavya devletinin  lideri Mareşal Tito 1950 senesinde suçunu ufaltmak için, Halka; biz geç kaldık, Türkiye bunu çoktan halletti diyerek ”Skidanye zare i ferece” namı altında kadınların çarşaf ve peçelerini çıkartma kanunu çıkarttı. O kanunu gerçekleştirirken, halktan isyan çıkmaması için, Kasaba ve köydlerde yaşayan halktan,  mahallenin kadınlarını mahallenin bir yerinde toplayı bu kanunu kabul ettim dedirtmek için, mahalle muhtarı, bir iki polis ile evden eve gezerek kadınları toplarken, bizim eve rahmetli annemi almaya geldiklerinde, annem, ben nasıl Allah’ımın kanununa karşı gelirim diyerek kendinden geçerek bayıldı.  Böylece rahmetli annemi götüremediler. O günlerde benim hoca dayım Abdülhamid ef: Ders aldığı hocası Abdülfettah Efendiye sorar? Hocam Müslümanlar bu kötü kanunu kabul edecekler mi soruyor? Cevap: Evet kabul edecekler, devlet baskısı ile olduğu için, kabul ettikleri için günaha girmezler. Ama acıdır, sonra açık saçıklığa alışan o hanımlar o hayatı kabul ettikten sonra onu terk etmek ağır gelecek ve başörtüsü mühim bir şey değildir  diyerek dinden çıkarlar.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org