Müslümanın En Mühim İşi, Peygamberimizin Güzel Ahlakından Örnek Almaktır

Madem ki mahlukatın en şereflisi insandır, insaların da en ekmeli ve ahlakça en faziletlisi Peygamberimiz a.s.m. dir ve Allah ta O zatı a.s.m.ı  bize numune-i imtisal olmak için, Kurân-ı Kerimde meâlen “Ben Seni islam ahlakını tamamlamak için gönderdim” demiş ve bize islam ahlakında terakki etmemız için “( Habibim Ahmed Resulum Ya Muhammed) de ki: Eger siz, Allah sizi sevmesini isterseniz? Bana uyun  ki, Allah ta sizi sevsin” Çünkü,O Zat a.s.m. islam ahlakını gösterıp ümmetine örnek olmak için, Allaha kul olmanın en üst sınırını çizmiş ki:Onun ümmeti olan biz, Peygamberimize a.s.m. şehadet getirirken, “Resuluhu ve abduhu demeyip, kulluğun zirvesine erdiği için, kulluğu Peygamberliğin önüne alıp, Abduhu ve Resuluhu diyoruz. Öyle ise biz onun yolunu takip edip kullukta ilerlememiz lazım. Çünkü O Mübarek zat Hz Aişeden izin isteyerek, yataktan kalkıp Teheccüd namazını kılarken ağlayarak seccadesini ıslattığını gören Aişe validemiz, “ya Resülallah Allah Seni alemlere Rahmet olarak göndermedimi?” Deyince, O Zat a.s.m. “Ya Aişe ben Allaha şükreden kul olmayayımmı” demiş.

Bir defa düşünün arpa ekmeğile ve hurmayla  gıdalanan hasır üstünde oturup samanla dolu yatakta yatan O Zat a.s.m. nasıl şükretmesi lazım? Biz yaşadığımız bu luks hayata nasıl şükretmemiz lazım. Biz kendimize ümit vermek için, ben müsliman değilmiyim? Yalınız sen mi müslimansın? İbadet yapmıyorum ama kalbim temizdir, filanın namaz kıldığına bakma sen, onun kalbi fesattır gibi boş laflar bize hiç bir şey kazandırmaz. Bu ve bu gibi lafla, günaha boğulup ümitsiz kalanların tutarsız laflarıdır. Biz iyiyiz demekle hiçbir zaman iyi olamıyoruz. Ne zaman ki komşularımız bizim için bu adam iyidir der, esnaf ve tüccar isek, müşterilerimiz bizi medhedıp, bizim eyiliğimizden bahsederse, o zaman iyi oluruz. Genede onların demesi ile biz gururlanmayıp, belki de iyilikte  daha fazla ileri gitmeye çalışıp, Allahımıza karşi hamd ile şükrümüzü artıracağız, Çünkü islam kuru teoriden ibaret değildir, belki Peygamberimiz a.s.m ın örnek hayatını taklid ederek, islamın  pratiğini teorisi ile birleştirerek yaşayacağız. Yani İslamı kafamıza göre degil, Kur’âni kerim ile hadisi şeriflerin emirlerine göre yaşamaya çalışacayız.

Her zaman, insanın yaşadığı güzel ahlak, ağzının nasihatından fazla te’sirini gösterir. Bediüzzamanın hazretlerinin “Eğer biz ahlakı islamiyenin kemalatını ef’alımızle izhar etsek, ( islam ahlakının mükemmelliğıni işimizle göstersek) sair dinlerin tâbileri ve milletleri elbette cemâatlarla islama  girecekler. Belkide küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri dehalet edecekler” ( dahil olacaklar) sözü ne kadar manidardır değil mi? Ziya Paşanında “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz” mısrası iddiamızı teyid ediyor. Evet biz bu vucudumuzu manen ıslah etmek için, onun içerisine gözümüzden ve kulağımızdan birşeyler sokmağa çalışırken, kulağımızdan bildiğini yaşayan zatların sözlerini dinleyıp sokmaya çalışacağız. Kitap okumakla gözümüzden sokmaya çalışırken de, o  kitabı kim yazdı ne için yazdı hangi maksatla yazdı ve yazarken onun makamı ne idi öğrendikten sonra o kitabı okuyup ondan istifade edeceğiz.

Mes’elemiz daha iyi anlaşılmasi için Asri saâdetten bir örnek vereyim: Peygamberimize a.s.m. Kur’âni Kerim ilk nazil olmaya başladıği devirlerde: İslamiyeti yaymak için çevrede ki kasaba ve köylerde yaşayanlara Kur’âni okumak icab ediyordu. Peygamberimiz a.s.m. da bunu gerçekleştirmek için ara sıra sahabeyi toplayıp onlardan kim ne kadar ezber bildiğini Kurâni Kerimi dinleyerek kim daha çok ezberlemiş olduğunu öğreniyordu. Bunu gerçekleştirmek için gene bir gün sahabeleri topladi ve dinledikten sonra yaşlılardan biri daha çok ezber bildıği meydana çıktı. Peygamberimiz a.s.m.de bir tarafa gidıp onlara Kurân  okumasıni emretti. Bu esnada gençlerden biri itiraz edıp Peygamberimiz a.s.m.a: Ya Resulallah ben gencim ondan daha fazla ezberleyebilirdim, fakat ben bildiğımi pratiğe dökmeden başka ezberlemiyordum. Bu esnada Peygamberimiz ona madem öyle haydi sen git diyerek onu gönderdi. İşte gördünüzmü? Dini bilğilerimizi pratiğe dökmeden pek faydasi olamıyacağı daha iyi meydana çıktı.

Sizde görüyorsunuz! Bu zamanda insanlar erişemedikleri makamlarda kendilerini göstermek için türlü türlü yollara baş vuruyorlar. Bundan ötürü müslümanlar  bu gibilere karşi dikkatlı olmalı. Müslüman aldatmaz fakat, başkasını de kendisi gibi zannettıği için aldanır ve aldanıyorlar, sonra ma’nevi huzuru da bozuluyor. Fakat biz tedbirımızi alıp dikkatlı olduktan sonra, ne yapalım imtihan dünyasındayız deyip kadere teslim olacağız; Bizim için başkasının hakkına girmemek büyük bir kârdır, ondan sonra  burada aldanmakla kaybettiğimize karşılık, ahirette  fazlasıyle Allah bize vereceğini unutmayalım.

Bugün ki insan dinini yaşaması için çok şey bilmesi lazımki imanı kuvvet bulup saldıran günahlara karşı koyup Allahın emirlerine itaât edip boyun bükebilsin. Bunun gerçekleşmesi için de, öldükten sonra dirilip hayatımızın hesabını firade firade vereceğimize görür gibi kesin inandıktan sonra bahsettiğim kulluğa muvafak olabiliriz,  ondan sonra dikkat edip, Allah c.c. Kur’ânı Kerimde nasıl olmamı istiyorsa, öyle olmaya gayret etmem lazım kendimize diyeceyiz. Bugün arkadaşın rolü bütün müslümanlar için büyük olmakla beraber, gençlerde arkadaş daha fazla rol oynadıği için, arkadaş seçerken uyanık olmalari lazım, çünkü suçlu arkadaşla arkadaşlık yapmak için onun gibi olmak lazım, yoksa arkadaşlık kopar yarıda kalır. Geçmişde bir kamburlu adam varmış. Ona sormuşlar istermisin kamburunu tedavi edelim? Demiş, beni memnun etmek için herkese birer kambur taksanız daha iyi olur? Nedenini sorarsanız? Benimkini tedavi etseniz’de, bana eski kamburlu deyip benle dalga geçerler beni rahatsız ederler demiş. Böyle olunce kendileri de aynı kambura sahip olduklari için tenkide mecallari kalmaz. Gördünüzmü? Suçlu, başkasınıda kendi gibi görmeden rahat edemez.

Akıllı insan,  islam dışı yaşadığı hayatını bir an önce bırakma çarelerini aramalı. Çok şükür bugün çok gençleri göriyoruz ki, olumsuz yaptıklarına yeter artık deyip terketmişler. O hayata bir daha dönmemek için, Kur’ân tefsiri okunan dini sohbetlere gidıp, sağlam bilgilerle imanlarıni takviye ediyorlar. Oradaki arkadaşları, onları sinelerine basıp kendi öz kardeşleri gibi sevince ve oh benim kardeşim ne kadar cesur ve bahtiyarsın ki, geleceği karanlık olan hayattan kurtulabildin. Hiç alakası yokken, daha önce bizde senin gibi idik deyip “Muhabbet fedaisi” olup, kalp kıracak yerine günül yapma yoluna gidiyorlar oradaki fedakâr kardeşler, bunların kurtulmalarına yardımcı oluyorlar. Ben onları görünce hem oradakileri hemde yeni gelenleri tebrik edıp alkışlıyorum.

Zaten, pazarda bir malın kıhtlığı sayesinde o malın orada pahalı satılalacağını nazara alırsak , Fatih devrindeki müslimanların yaptıkları sevaplar, bugünkiyle ayni olamıyacağını görürüz. Bu kardeşlerim felaket ve helaket asri olan asrımızda sadakatla sünneti seniyeyi yaşamağa devam etseler yüz şehid sevabi kazanacaklarını Peygamberimiz a.s.m. bize haber veriyor. Çünkü 1400 seneden beri iyi insanlar namazdan sonra dua ederken bu zamanın şerrınden Allaha sığındıklarına göre. Bugün bize düşen, bu zamanda yaşadığımız için kısmatimize razı olup, dinimızi yaşamaya âzami gayret göstermektir.

Evet, neticesi alınamayıp yalnız başlamakla kalan işler boşa gideceklerine göre, akıllı insanında imansızlıktan kurtulup hak dini seçerek onda ciddi devam etmesi kadar mâkul ve makbul hiç bir işi yoktur. Ak yüzle yaşayıp imanla ölümek için sonuna kadar sabredip gayretli olmamız icab ediyor. Onun için Peygamberimiz a.s.m. “Sabır dinin yarısıdır” “Sabrı olmayanın dini de yoktur” “Sabır bütün müşküllerin anahtarıdır” buyurmuşlardır. Bu prinsiplere göre, biz hayatımızın her safhasında sinirlenmekten korunup sabırlı olmamız icab ediyor. Komşumuzla geçinmek için, anne ve babamızın dualarını almak için, evlatlarımıza kötü örnek olmamak için hanımla güzel geçinme çarelerini arayacağız. Bilhassa genç isek iki cihanda bizi mes’ud edecek bir yuva kurmak için, sabır ve teenni ile hareket etmek icab ediyor.

Profesor Sadi eren bey âile hayatından bahseden bir kitabında, birinin âile hayatından bahsederken diyor, sakın yapmıyalım kısa  düşünen eşler gibi! Karı koca boşanmaya karar verıp mahkemeye gitmişler. Hakim onlara, aranızda ne var, deyince? Onlarda! Anlaşamıyoruz. Neden? Hanım demiş ki: Ben ona diyorum, dış macununun tüpünü sıkarken, ortadan değil ucundan sık. Oda benim sözümü dinlemeyip tutuyor ortadan sıkıyor, da ondan ayrılmaya karar verdik. Hakim onlara bu basit sebepten ayrılacağınıza, ikinize birer tüp macun alın da iş buraya kadar gelmesin.

Evet! İnsan kendini beğendimi zor. Çünkü hep onun dediği olmasıni  ister, fakat her zaman da öyle olamaz. Herkes birleşelim diyor da birleşemiyorlar. Nedeni ise: Herkes benim dediğim noktada birleşeceyiz dediği için olmıyor. Bunun da ana sebebi: Dinden uzak hayattan alınan terbiyeyle yetişen insanlar, hislerini, arzularını ve menfaatlerini katiyyen feda etmeye yanaşmaz. Ukalalık yapıp bilgisi olmıyan yerde fikir yürütmek ister. Hatta üç- beş kişilik hanesini idare edemeyıp her gün kavga yaparken, Başbakanın hatalarını düzeltmeye kalkar ve ben Başbakan olsam şöyle yaparım böyle yaparım der. Halbu ki islam ahlakına sahip olanlar,kendi hatalarını bilip ona göre davranırlar. Erkek evin dış idaresini bilmesi lazım olduğu gibi, Kadın da iç işlerini bilip beyinin işlerine fazla karışmazsa, âilede huzur olur. Aksi takdirde televizyonu kulağa seyrettirmiş olursun gözüne de radyoyu dinlettirmiş olursun. Biri diğerinin işini yapmaya kalkmağın en acı tarafı da, doğmuş veya yeni doğacak evlatlara kötü örnek olmuş olurlar.

Dinimızde müsade olunduğu halde Allahın en sevmedıği şey boşanmak olduğunu nazara alarak evliler biri diğerıni kırmamak için dikkatli olacaklar. Bundan ötürüdür ki, islam ölçülerine göre nikâh ederken ömrün sonuna kadar desen kabul olmaz; peki nasıl olacak? Sonu olmıyan bir hayata göre nikâh olunur,. Onun için, aman o uzun hayatta arkadaşımı kaybetmeyeyim diyerek bir diğerinin ufak tefek söz ve hal ile rahatsız edici halleri ile hastalıklı hallerine güğüs gererek taşırlar. Çünkü müslüman olan erkek, hanımını sonu olmayan cennette hürilerden üstün güzellikte bulacağı inancını taşır.

Buraya kadar bahsettiklerimi ciddi kavrayıp yaşamak için, kendimizi zorlayarak, zarf içine giren meşgaleli zamanımızdan bir ekstra ayırıp, zamanı ihtiyaçlarına cevap verebilen Kur’ân tefsirirlerini okumak ve o tefsirler okunan sohbetlere katılmak gerekır. Bu ister bekâr ister evliler için geçerli bir akça’dır, Yalnızlık Allaha mahsus bir hal olduğu için, arkadaşlarımızı da onlardan bulacağız. Yanlış anlamayın, biz hakyolda giden hiçbir cemâati tenkid etmiyoruz, fakat bütün dünya okuyup 57 dile tercüme edilen Risale-i Nur eserlerine sahip çıkıp başkasına da  tavsiye etmek bizim hakkımızdır. Nasıl bir devirde yaşadığımızi düşünün! Aynı anne ve aynı babadan doğan iki çocuk, edindikleri arkadaşlarının te’siri altına kalıp,  doğu ve batı kadar farklı ahlaka sahip oluyorlar. Biri imansız diğeri, melek gibi en ufak bir günaha tenezzül etmez. Şimdi siz söyleyin bu kardaşler beraber geçinme imkânı varmi? Hayır. Çünkü biri alıştığı Avrupai arkadaşı ile hayatını devam etmek ister, Öbürü de, eğer bilgisi yeter varsa hem ağabeyini kurtarmaya çalışacak hemde, ister istemez kendi inancına göre arkadaşlarla kaynaşacak vesselam.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: