Müslümanın Yürüyüşü

Rahmân’ın kulları yeryüzünde alçakgönüllülükle yürürler.
Furkan Sûresi, 25:63

Kur’ân’da “Rahmân’ın kulları” olarak anılan seçkin kulların bazı önemli özellikleri, bu âyet ile onu izleyen âyetlerde sayılmış ve bize örnek olarak gösterilmiştir. Bu özelliklerden birine daha önce 84. bölümde temas etmiştik. Bu âyet ise, o seçkin kulların hem alçakgönüllülüklerine, hem de ağırbaşlılıklarına işaret eden iki özellik sıralıyor.

Bu özelliklerden birincisi, yeryüzünde alçakgönüllülükle yürümektir ki, bu, kasılıp böbürlenmemeyi, insanlar üzerinde üstünlük taslamamayı ifade etmektedir. Nitekim İsrâ Sûresinde, “Rabbinin katında hoş karşılanmayan kötülükler” arasında, “kasılarak yürümek” de özellikle sayılmıştır:

Yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü sen ne yeri yarabilir, ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.[1]

Hz. Lokman’ın oğluna öğütlerini anlatan âyetin dersi de aynı yöndedir:

Kibirlenip de insanlardan yüzünü çevirme; yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenenlerin hiçbirini sevmez.[2]

Bir hadis-i şerifte ise, geçmiş ümmetlerden birisinde, giyinip kuşandıktan ve tarandıktan sonra kasıla kasıla yürüyerek halka çalım satmaya kalkan kendini beğenmiş bir adamın âkıbeti haber verilir:

Allah onu yerin dibine geçiriverdi. Hâlâ da o adam toprağın altında kıyamete kadar debelenerek yerin dibine geçmeye devam eder.[3]

Kasılarak yürümek bir aşırılık ise, bunun tam karşısında da süklüm püklüm dolaşmak gibi bir başka aşırılık vardır ki, bunun, âyette geçen “alçakgönüllülük” ile hiçbir ilgisi yoktur. Sahâbîler, Allah Resulünün canlı ve seri adımlarla yürüdüğünü anlatırlar. Her haliyle bize örnek olarak gönderilen ve bütün davranışlarında ahlâkın en üstününü sergileyen Peygamber Efendimizin yürüyüşünde insanlara karşı bir üstünlük havası sezilmediği gibi, tükenmişlik, bitkinlik, yorgunluk gibi bir manzara da görülmezdi. O daima canlı, atak, enerjik, dostlarına şevk aşılayan, düşmanlarından her zaman bir adım önde olan, ama bunu da asla alçakgönüllülüğünü elden bırakmadan yapan bir güzel ahlâk abidesiydi.

Onun Sahâbîlerinin de, her konuda olduğu gibi, bu konuda da referanslarını ondan aldıkları bilinmektedir. Hz. Ömer’in, hasta olmadığı halde bitkin ve bezgin bir şekilde yürüyen bir delikanlıyı uyardığı anlatılır. Muhtemelen o genç Kur’ân’ın “alçakgönüllü yürüme” buyruğundan böyle bir anlam çıkarmıştı. Ancak bu yorum Allah Resulü ile Sahâbîlerinin yorum ve yaşayışına uyan bir yorum değildi.

İşte, Kur’ân, ideal mü’mini, birçok âyette olduğu gibi, burada da bir denge halinde gösteriyor:

Ne kasılıp böbürlenmek, ne de içi geçmiş bir halde süklüm püklüm dolaşmak…

Her iki aşırılıktan da uzak şekilde, bir ağırbaşlılık ve alçakgönüllülük içinde, Allah’ın aziz bir kuluna yaraşır şekilde yürümek…

Bu dengeyi yakalamak ve korumak her zaman pek kolay olmayabilir. Çünkü her iki yönde de insanı aşırılıklara çağıran pek çok unsur vardır.

Özellikle zamanımızın telkinleri, insanları, benlik şişiren şeylere çağırıyor. Farklı olmak, ayırt edilmek, herkesin hayran bakışlarını üzerinde toplamak, hava atmak, tepeden bakmak gibi davranışlar, kınanmak bir yana dursun, rağbet gören ve insanların iştahını kabartan birer davranış modeli haline gelmiş bulunuyor. Zihinler boşalıp ruhlar çoraklaştıkça, bu boşluk, cilâlanmış görüntülerle, debdebe ve gürültülerle kapatılmaya çalışılıyor. Artık yürürken kasılmak da yetmiyor; böbürlenmek için, üzerine binilecek gösterişli ve gürültülü araba, motosiklet gibi “kasılma araçlarına” da ihtiyaç duyuluyor. Eski zamanların sadece yürürken çalım satan insanları, zamanımızın direksiyon arkasından etrafa terör saçan, yedi mahalleyi gürültüye ve dehşete boğan motorize canavarları yanında pek mâsum kalmıyor mu?

Buna karşılık, dindar insan deyince pek çok zihinde canlanan, ununu eleyip eleğini asmış, içi geçmiş, eline vurup lokması alınacak bir biçarenin yürüyüşü de, âyetin tanımına uygun düşen bir davranış değildir. Kur’ân, her konuda olduğu gibi, bu konuda da bir denge halini ders vermekte ve hem ağırbaşlılığı, hem de alçakgönüllülüğü bir arada toplayan canlı, dinamik bir davranış modelini mü’mine yakıştırmaktadır.

ÜMİT ŞİMŞEK

[1] İsrâ Sûresi, 17:37.

[2] Lokman Sûresi, 31:18.

[3] Buhârî, Enbiya: 54; Müslim, Libas: 49, 50.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: