Müslümanlığı Yaşayıp İmanla Ölme Peşine, Koşan Dava Adamının Hali
İnsan için, “Marifetullah” denilen (Allah’ı bütün sıfatları ile tanıyıp) ona sağlam bağlanması kadar kıymetli ve büyük hiçbir mesele yoktur. Bu inancın hatırına çok şey feda edilir. Bilhassa böyle bir zamanda, böyle bir inanca sahip olabilen bir dava adamı mutluluğun zirvesine ermiş olur. Bu zat, bu gayreti ile sonu olmayan bir zamanda bir mutluluğu kazanabilme peşinde olduğu için onu ancak tebrik edip ne mutlu sana diyebiliriz. Bu geçici hayatta o dava adamının görünüşü şen şakrak olmasa bile, onun iç âleminin sevinçleri son safhadadır. Fakat onu herkes anlayamaz.
Düşünün! Müslüman gibi yaşayıp, imanla ölme maksadı ile yaşayan bu adamın sevinci nasıl bir sevinçtir ki, insanların çoğu kırık cam parçaları değerinde olan geçici hayata dalıp günahlara aldanarak cehennem gayyasına (çukuruna) doğru giderken, bu zat ihtiyaçlarını elde edebilmesi için çalışma vazifesini yaptıktan sonra Allah’ına tevekkül eder. Sayısız düşmanların şer ve zararlarından korunabilmesi için, tedbirini aldıktan sonra başkasına değil, Allah’ına sığınır. Böylece kendini ölü atomlardan yaratıp mahlûkların en üstün bir seviyesine çıkaran Allah’ını memnun etmek için, çekirdek gibi kendinde mevcut o gayretini o yolda harcar. Ona karşılık, Allah da kendi lütfüyle onun kalbine o nuru imanı koyar. Kendi Yüce Kudret ve Büyüklüğünü ona tanıtır. İşte bu zat bu sağlam imandan aldığı kuvvetle, onun önüne sayısız nimetleri seren; o nimeleri veren Allah’a karşı ibadetini yapmak için, nefsinin kulağından tutup Allah’ına itaat ettirebilmeyi yine O’nun yardımı ile muvaffak olmuştur. Şimdi bu zenginliği elde edebilen bu dava adamı, hiç çekinmeden diyebilir ki, Benim Allah’ım “güneşi bana bir lamba, ayı takvimci, küremizi de bana bir beşik olarak yaratmış” O’nun yardımı ile O’nu bulup, O’na bağlandığıma ne kadar şükretsem azdır der.
Yine ilave ederek der: Bu Zat-ı Ulûhiyet’e (Allah’a) karşı ben nasıl boyun büküp rükû ile secdeye varma bahtiyarlığına ermeyeyim ki, mevcut sevgililerin en âlâsını bulup tarif edilmez bir sevince kavuşmuşum. İlave ederek kendine der; insanların çoğunun önlerinde dikilen ölüm, onların süfli hayatlarını zehir yaparken, onların çoğu imtihanda olduğunun farkında olmayarak kıymetsiz kırık dökük, eski eşya gibi, bu dünyadaki değersiz, geçici, süfli hayatlarına gönül verip bağlanmışken. Çok şükür ki ben öyle bir kâinatın Sultanını memnun etme çabasının bahtiyarlığındayım; Yaşadığım dünyama çatı olarak bir atmosfer takmış. O Kerim olan Alla: ineği bana bir süt fabrikası yapmış. Tavuğu bir yumurta ile civciv fabrikası, arıyı da bir bal fabrikası ve kesif basit çamurdan, şeftaliyi, kirazı, armudu, dutu, karpuzu, muzu, kavunu, şunu, bunu ve sayılamayacak kadar çok çeşit nimetler ile, beni ve bütün sevdiklerimi sevindiriyor. Onları O yapıp önümüze sermiş ve O’nun emirlerini yerine getirmek için, hayvanlaşmış insanlardan ve canavarlardan başka, her mahluk Onun emirlerine itaat ediyor
Çünkü her şeye O emredip yaptırıyor. Sözünü her şeye geçiriyor.
Uzaktan kumandayla her dediği oluyor, bitiyor. Ama ne yazık ki insanların birçoğu onları sebeplere verip işledikleri günahlar gözlerinin merceğini bozduğu için, her şeyi yüzü ters görüyorlar. Maalesef onlar bu varlıkların Hakiki Sahibini bulamıyorlar. Gerçek yolda yürüyen bu zat diyor, ne mutlu bana ki, her şeyi benim hizmetime veren Kudret Sahibine itaat etmek sevincine ermek gibi bir mutluluğu elde ettim. Benim nasıl büyük bir bahtiyarlığa erdiğimi siz bilemezsiniz?
Bu şûûra sahip olan bu zatı ne sevinçli hâller fazla güldürür, ne de üzücü haller onu üzer veya şaşırtır. Çünkü o da, merhum Ziya Paşa dediği gibi, kendine der:
“Gamuma olma mükedder sürura itme gurur,
Bu bir zılli hayaldir, ne gam baki ne sürur.”
Yani (Ne sevinçli hallerine gururlan, ne de sana isabet eden dertlerine üzül.) Çünkü bu dünyada her şey geçicidir. İnsan için en acı olan ölüm bile, onu fazla üzmez. Çünkü onun nazarında Müslüman’ın ölümü, cennete götürmek için bir vasıtadır. Başta Peygamberimize (a.s.m) ve bütün sevdiklerimize kavuşmaya bir sebeptir, dünya zindanlarından cennet bahçelerine kavuşup oralarda zevk-u safa yapabilmek için ölüm bir vasıtadır. Her ne kadar ölümün peçesi siyah ise de, böyle mutlulukları kazandırıp, böyle güzel neticeleri veren ölüm sevilmez mi der? Ve rahat yaşar.
Hülâsa; Böyle sağlam şuura sahip ve hedefini sağlam tayin eden kimse. Bu gaye adamı Akifin dediği gibi “His yok, hareket yok acı yok leş mi kesildin?” sınıfından çok uzak olup, o bütün hareket ve davranışlarını dikkatle yapmayı kendine vazife bilir. Ne yiyip, ne içeceğini tayin etmekten başlayarak; kimi sevip kimi sevmeyecek, hangi yere gidip, hangi yere gitmeyeceğini, hesaplamasını bilir, yani her yere gitmesi onun için yasak olduğunun şuurundadır o. Hatta hangi işi dini ona müsaade ettiğini, hangi işi yasakladığını bilmektedir. Dinden uzak yaşayanların akılları, menfaatlerinin hatırı için yılan gibi başkasını zehirlemekten hoşlanmasına rağmen, bunun başındaki akıl, inkârı ispatlamaya kalkışan din düşmanlarının dışında, yalnız insanlara değil, bütün canlı mahluklara şefkat ve merhametle uzanıp onları sever. Herhangi kimseyi kötü vaziyette görse, küsmez, belki acır. Yalnız anne babasına değil, tüm yaşlılara hürmet ve saygıda kusur etmemeye çalışır. Gençleri geleceğin teminatı görüp, onların noksan taraflarını düzeltmek için büyük gayret göstererek bir fedai gibi elinde bulunan faydalı şeylerle onların yardımına koşarak hakiki Müslüman’a yakışır bir tarzla onlara sahip çıkar ve böyle davrandığına çok memnun olur.
Abdülkadir Haktanır
www.NurNet.org