Mutlu Bir Aile İçin “Aşk” mı, “Şefkat” mi?
İnsan olmanın sırrıyla hayata duygularla bakarız. En zor sırrımızı da duygularımızı tanımakta yaşarız. Bizi kuşatmış pek çok duygumuzun çoğu zaman farkına varmadan onların bekçiliğini yaparız. Bazı duygularımız yaratılışla deşifre edilerek bize sunulmuş. Sevgi ile nefret, aşk ile şefkat, hırs ile haset gibi. Hayat nehrinde bu duyguları yakalamak için kulaç atıp bu duyguların peşinde sürüklenirken kimi zaman bir duyguyla tanışır kimi zaman da tanışmadan avuçlarımızdan akıtırız. Tanışmadığımız her bir duyguda yetersizlik hissiyle sızlanırız.
Sanırım peygamberlerin öğretileri burada başlar. Duygularımızın açılımı, tanıtılması ve doğru kullanılması… Çünkü her bir duygumuz O’nu bize veren ile bağlanmıştır, O’ndan bize gelir. Binlerce duygu yolu ile yol alırken kimi zaman o yollarda nasıl yol alacağımızı şaşırır çıkmaz sokaklara saparız. En zor yolculuk duygu yolculuğudur. Kişilerle ilişkilerimiz duygular üzerinden olduğu gibi Rabbimizle ilişkimiz de duygularımızın kullanımı ile olur. Zaten seyr-ü süluk denen şey nedir ki? Bir duygunun duygusuyla o duyguya bağlı olan esmaya, onun ardındaki sıfata, onun ardındaki şuunata ve o duygunun geliş merci olan Zat’a bizi ulaştırması değil midir? Biz buna seyr-ü süluk deriz.
Her duygumuzun bir kalbi ve daha da ötesinde bir arşı vardır. Her duygumuzun nefsî mecaz basamakları olduğundan iniş ve çıkışları vardır. Tek bir duygumuzun nefsani yönü olmadığı için mecaz basamağı yoktur. Vicdanımız gibi her veçhi olumlu olan bu duygumuz Efendimizin (a.s.m.) sırrını taşır. Efendimizin dünyada ilk kelamını “ümmetî” olarak biliriz. Ahirette de ilk kelamı “ümmetî” olacağı belirtilir. Hakikatte bu kelamın açılımı şefkattir. Şefkat bu âlemin temeli olduğu gibi bidayetidir de. Ahiret âleminin de esası olan şefkat duygularımızın tacıdır.
Aşk ve şefkatin Kur’an boyutu
Şefkatin karşısına aşk çıkar.
Aşk görünüşte daha alımlı, daha parlak, daha coşkuludur.
Şefkat daha sessiz, daha mütevazıdır. Şefkatte aşkın atılganlığı görülmez.
Aşk ile şefkatin örnekli anlatımını Kur’an bize ders verir. Kur’an’ın aşk ve şefkatte prototipi Yakup peygamber ile Züleyha’dır. Bu anlatı bizim şefkat konusunda alışageldiğimiz bir hakikati de yıkar. Biz şefkati kadından, aşkı erkekten bilirken Kur’an aşkı kadına, şefkati erkeğe yükler. Doğrusu da budur. Çünkü şefkat sırrı analıkla bağdaşmıştır. Hakikatte de ana erkektir. Çünkü Havva, Âdem’den doğmuştur. Şefkatin doğru kullanımı erkekten kadına şeklindedir.
Kur’an’ın en güzel kıssası olarak bilinen Yusuf kıssasında Yakup peygamber şefkatin, Züleyha da aşkın mahiyetini çarpıcı bir şekilde gösterir. Malum kıssada Yakup (a.s.) şefkatle sevdiği Yusuf’undan diğer çocuklarının yaptığı hile neticesinde ayrılır. Şefkatsiz görünen bu sınavda şefkatin firak karşısındaki yakıcılığı da görülür. Firak şefkate kor olup düşer, yakar yandırır; ama büyük bir sabrı da içe akıtır. Şefkatin sirayeti umumidir. Yakup peygamberin dili bedduaya, kalbi öfkeye durmaz. Kahır edenlere de şefkat eder.
Aşkın Kur’anî simgesi Züleyha, aşkla tutunduğu Yusuf’un kendi günahkâr talebine cevap vermemesinden dolayı ona iftira eder. Yakup peygamber, şefkatin içine saldığı acıyla gözlerinden akıttığı yaşlar dünyayı kendine zindan ederken, Züleyha aşkına karşılık bulamadığı Yusuf’a dünyayı zindan eyler. Aşkın bir yanında şefkat bir yanında zulüm olan iç yüzünü aşikâr eder. En önemlisi de bize aşkın günaha açık kapılarını öğretir.
Yakup (a.s.) “Ben hüznümü de sevincimi de Rabbime söylerim” der içe döner. Günümüz insanı dışa dönüklüğü salık verip içe dönüklüğü psikolojik sorun olarak belirler. Oysa içe dönmek Rabbine dönmektir. Yakup peygamber içe akarken Züleyha dış âleme kaçar. Her yerde Yusuf’u görür. Yıldızlara bakar da onları Yusuf sanır. Şefkat enfüstür, sığınmaktır; aşk afaktır, aranmaktır. Yakup şefkatle ketumlaşır, Züleyha’nın aşkla dili çözülür. Züleyha kim Yusuf dese servetini verir ve aşkın dağıtmak olduğunu gösterir.
Aşkın şefkate nispeti
Oysa şefkat toplayıcıdır. Şefkatin girdiği her şey toparlanır; şefkat cem sırrıdır.
Şefkat sen der; aşk ben.
Şefkat mutlu etmek ister; aşk mutlu olmak ister.
Şefkat halimdir; aşk hâkim.
Şefkat feda edip fedakârlık gösterir; aşk feda etmez fedakârlık gözler.
Şefkat karşılık verir; aşk karşılık bekler.
Şefkat kalbîdir; aşk nefsîdir.
Şefkat umumîdir; aşk ferdîdir.
Aşkın yansıması yoktur; şefkat yansır. Şefkat sahibi şefkat ettiğine benzeyen herkese şefkat eder.
Şefkatte merhamet, aşkta güven vardır.
Şefkatte sabır, aşkta sızlanış vardır.
Şefkatte doğallık, aşkta seçicilik vardır.
Şefkat fıtrattır; aşk kabiliyettir.
Şefkat vehbîdir; aşk kesbîdir.
Şefkat verilir risalet gibi; aşk istenir velayet gibi.
Aşk velayetin, şefkat risaletin yoludur. Risalet akrebiyettir, velayet kurbiyettir. Birinde insana Rabbi gelir, birinde aşığın sevdiğini talebi gibi Rabbe gidilir. Şefkat ile aşkın arasındaki fark sanırım budur.
Aşk zordur; mecaz perdesiyle sarılıdır, hakiki merciine ulaşamayabilir. Şefkat kolaydır; O’ndan perdesiz geldiği için fıtrîdir, mecaz yönü yoktur.
Suret-i Rahman’da yaratılan tek varlık olmamızın mahiyeti de sanırım şefkattir. Bunun için şefkat nefsin dokunamadığı saf duygumuz olduğundan hayat nehrinde durmadan Rabbine akar. Bundandır ki aşkta usanma, şefkatte tutunma vardır.
Aşk mı şefkat mi?
Günümüz toplumunun en büyük sorunu bu iki büyük duyguyu birbiriyle çatıştırması ve bir duyguyu mecaz yönüyle öne çıkartırken diğer duyguyu ve özelliklerini küçümsemesi. Şefkatin sırları olan vericilik, fedakârlık kendini ezdirme olarak gösterilmekte. İster istemez reklamı yapılan ve benliğe çok uygun olan vericilikten çok alıcılığı ile imtihan edilen aşk, ön plana geçmekte ve revaç görmekte.
Aşkın en büyük handikabı mecaz kısmı aşılamazsa kişiyi firavun yapmasıdır. Çünkü mecazda kalan aşk o sevginin ucu olan kişinin nefsinde yer tutar. Aşkın kaypak bir yönü kişinin kendi nefsinde bir sevgi tohumu bırakmasıdır. Aşk ile kendini ve nefsin sevdiğini talep etmek kişinin benlik yönünü büyütür. Eskilerde toplum âşık olanı tedavi eder, kişiyi nefis basamağından atlatmayı sağlarmış. Şu anki toplum hep nefis bazında yaşamayı öğütlediği için kişinin mecazî sevgilerde terbiye olması mümkün olmamaktadır. Buna en güzel örnek bu günkü evlilikler olsa gerek.
Günümüz evliliklerinde aşk zorlaması var. Bu da fıtrîliği gideriyor. Belki de bu yüzden boşanma sayılarında bir hayli artış kaydediliyor. Herkes eşine âşık olamaz; ama şefkatli olur. Aşk kusursuzluğu ister, oysa aile hayatı kusurdan, hatadan, problemden hali değildir. Aşk bu gibi durumlarda terk eder, sevgisi biter. Şefkat hata ve problem karşısında merhameti de yanına alır ve artış gösterir. Kusursuzluk temeline oturtulmuş olan aşk affetmez, şefkat her daim af ile muamele eder. Bir toplum ya da aile hayatında şefkatin yerini aşk alırsa çoğunluk buna yönelirse o toplumda merhamet, acıma, vericilik gibi hasletler gider; benlikler büyür.
Aşkın kırılma noktaları çoktur. En önemli handikabı da her daim günaha açık bir kapısı olmasıdır. Zaten günahla kirlenen sevgi, saf aşk boyutuna ulaşamaz. Günah sevgideki manevî kimyayı öldürür. Bilhassa sevgiyi aşk yapan sır günahsız sevginin kalpte sabır mayasıyla kıvama gelmesidir. Sevgi günahla yıpranırsa aşka tutunma liyakatini kaybeder. Günaha daha çok maruz kalan bir asırda yaşadığımız için toplum hayatının her kesiminde aşktan ziyade şefkate ihtiyacımız var. Çünkü şefkat aşkın da ellerinden tutar. Aşkta şefkat yoktur; ama şefkatte nefsanilikten arınmış aşk da vardır. Aşk zaman içinde küçülürken şefkat büyür. Şefkat aşka her daim şefkat eder; ama aşk çoğu zaman şefkatli değildir. Aşkta her zaman nefse karşı açık bir uçurum vardır.
Aşk nefsin sızlanışı; şefkat kalbin visalidir.
Nuriye Çeleğen
www.MoralDunyasi.com